‘’Bir yaz yağmuru yağdı içime
Ezildi iri üzüm taneleri camlarımda
Gözleri kamaştı yapraklarımın
Bir yaz yağmuru yağdı içime
Gümüş güvercinler uçtu damlarımdan
Koştu yalınayak toprağım
Bir yaz yağmuru yağdı içime
Tramvayıma atladı bir kadın
Ak baldırları ıslak…’’(N. Hikmet)
Sükût eyleyen mihrabın saklı olduğu o
düş küresi…
Mecazi bir firar benimki:
yalnızlığımla tecrit edildiğim bir düş hapishanesi fendi neyse yıkılan ferdi
kimse tarafınca itildiğim ve ben bir gök taşıyım yaşlarımla sağalttığım ruhum
bazen salkımlarca üzünç kulağıma küpe yaptığım acının uyruğu.
Melodiler suskun bu gece.
Metazori bir yaşanmışlık kıyıma
uğradığımın hem ertesi hem öncesi kıymet bilmez insanlardan yaka silkip
koştuğum tevazu yüklü bir cenneti hidayet bildiğim İlahi Aşkın küresinde
saklandığım o tek zerreye tekabül eden varlığımla yokluğumu mukayese ettiğim.
Solgun tüm renkler bu gece ve
vurdumduymaz insanlar bense cahil cesareti ile hala ümit ediyorum payıma düşer
diye bir selam ya da kelam.
Azınlıkta mutluluğum.
Aykırı olmaksa neye denk düşüyorsa
cihanın nezdinde?
Sersem sepelek yüreğim ve
çivilenmişken oturduğum sandalyeye aslında çivi filan da sökmüyor çiviyi sadece
çivit mavisi gözlerinde annemin yol alıyorum ve yâd ediyorum mutlu günlerimi ve
elbet tek yarenlik eden sefil kalemim.
Ne yaparsam yapayım azat edilmedim
ben bu cehennemden ve içimdeki cennetteki tüm çiçekler soldu işte bir gecede ve
hurafeler kondu mabedime sonra zılgıt yedim sonra zincirlendim sonra da
zencefil kokulu bir düşle geceyi kovdum kapıdan ve bacadan içeri giriverdi
neyse yılışan ruhuma elbet acıların duvağı ile pek bir hemhâlım ve öykündüğüm
tek bir kare dahi yok içinde yer aldığım aslında tefe konduğum.
Söylenceler yağıyor.
Kırmızı karı kürüyorum kapımdan ve
tünüyorum dualara ve tütüyorum alı al moru mor yüzlerse figan yüklü ve isyankar
bazen başıma gelen bir taş ve kutsal kitabı yüreğimde hissediyorum ve
insanlığımla sorgulanmanın ertesinde elbet şüphe ediyorum kendimden.
Daha farklı olabilirdi her şey…
demenin ne anlamı var ki bu saatten sonra ve sakıncalarını asla tahmin
edemediğim seyrüseferinde sevginin değil sevgi boşluk ile iştigal bir yaz
yağmuru diliyorum Rabbimden.
Her rahmetten nemalandığım.
Rahmeti içimde hissettiğim.
Bazense sel olup çağladığım.
Yazın meftun yüreğine serdiğim bir
örtü gibi üstüne yaydığım sözcüklerim ve işte tek tutanağım tek tutuklu olduğum
sadece Allah inancı ve kalemle tutunduğum bir hayatın kâh körfezi kâh yamacı kâh
boyladığım uçurumun pervazı.
Gölgeli yolu şu ağaçların dibinde
biten bir ot bile daha mutlu benden ve izahı olmayan neyse artık boşladığım
asla başlayamayacağım mutlu bir hayatın tetiğini çoktan çekmişken ve işte
mutlak bir mutluluk sadece anlık ve saatlik: o da yazmanın verdiği huzur ve
üşüttüğü rüzgârla ateşimin söndüğü derken bir kıvılcımla yeniden başlayan İlahi
Ateşin her zerresine nasıl da muhtaç ve sevdalıyım.
Yazın yazgısı.
Yazgımın da yazısı.
Yazmaksa belki de asla başlamamam
gerektiğine kani iken de zaman zaman ve yiten bunca insanın ardından kendimi
çıplak ve korunaksız hissettiğim ne de olsa kalemin esintisinde bazen yok
olduğum bazen acımasızca sorgulandığım hatta suçlandığım çünkü mutluluk değil
bana biçilen rol ve ben doğaçlama yaşar ve yazarken üst üste aldığım darbelerle
kalemin beratı verilmişken.
Bir vatman gibiyim zaman zaman.
Ya da meçhul bir gölge.
İhbar ettiğim her duygumdan dolayı
ansızın yargılanmanın da kaçınılmaz olmadığı elbet umut teknem yalpalarken
mutsuzluğumu itiraf etmenin mucidi iken yazmaya doyamadığım ve aldığım yeni
darbelerle kalemimle beraber duygularımdan da hüküm giydiğim ve darağacında
sallandırıldığım.
Bir yaz gecesi.
Bir yaz yağmuru.
Yağan rahmeti toplamak adına ellerimi
ve yüreğimi göğe açtığım ve beni tek duyan ve anlayan iken Rabbim.
Kimi insan tribünlere oynarken ben
asla insan ayırt etmeden asla da saygıda kusur etmeden yaşamanın ve yazmanın
ertesinde cezai yaptırımlarla tecrit edildiğim bir mutluluk ve onaydan geçmeyen
yüreğimde ise en ufak kötü niyet yok iken sürgün edildiğim uzak limanlarda
artık neyin vedası ile iştigal olduğumu bilmeden sadece dua ediyor ve yazıyorum
ve daha çok acı çekmek için kalemin de ucunu asla kıramıyorum.
Kırgın yüreğimden dökülen her duygu
ve kelime.
Bir çıkarımsa hayat.
Çıldırma noktasına gelmiş insanlık.
Ve ben inatla yaşıyor ve yazıyorum ve
yazgımdaki bilinmezi hayra yoruyorum bazense taşıdığım negatif enerji ile
salınıyorum uç kutuplarda elbet kalem iken ekvatorum inanç iken merkezim ve
herkesten farklı bir boyutta yaşamamın ertesinde sadece susuyorum ta ki İlahi
Adalet benim yerime konuşacakken büyüyen bir sevgi ve inanç ile Rabbime
yürüyorum ve bir elimde kalemim bir elimde annem…
Yazarın
Önceki Yazısı