Yerli bir acı duvarların yılgın
bekleyişi…
Duaların tekbir getirdiği hüznün
servet değerindeki hitabesi aşka öykünen bir kuş tedirginliğinde sözcüklerin
rengine asılı sadece sevginin duayeni bellemişken hasreti.
Bir izotop.
Bir misket.
Yuvarlak gezegen.
Yusyuvarlak sevinçler ezelden.
Kale duvarları kanın münafık gözyaşı:
Skalada saklı sırlar;
Sır küpü özleyişler.
Hazan ötesi huzur öncesi
yalıtılmışlığın kıblesinde saklı domdom kurşunu ve tonton bir nine gözlerinin
seğirmesi iken yüreğimi yakan ve tutmayan elleri ayakları varsın olsun da bir
tutamağı insanın hayata deşilesi bir iz geberesi bir yara.
Seyyah imgeler dağınık günün arkasını
toplayacak mı sahiden?
Eften püften dertler göz hizasında
ufkun bekası yarınların nazında saklı nice niyaz aş eren yeryüzünün istiflenmiş
kurak nehirleri susuz barajları.
Meali yok iç çekişin.
Serzenişi aralıksız dış sesin.
Gerilen yüzünde ölü kadının gergin
sinirlerinde yaş dolu bulutların ve o meddücezir ki külyutmaz duyguların
tutulan nutkuna sarılası bir esvap etekleri zil çalan ve özdeş değerler müspet
menfi sözcüklerin başını bağlamaya muktedir mademki kalem kaile alınmadığı
kadar saklıdır içinde kale duvarlarının.
Her düş her renk her vecize…
Israrlı sergüzeşt yalnızlığın kale
duvarları ardında saklı sevdalı kalem’ in izini sürdüğü kadar yolculuk:
Bazen temposunu yitiren.
Bazense sevgiyle hicveden.
Yaşlı yaslı kaportası çürümüş
insanlığın manifestosu şimdilerde diken diken eden şarkılar öncesinde mil
çekilen gözleri ve işte kayıp tıpası şaşkın şişenin uzvu iken kanatlarının
kanında içi çekilen berduş kuşlar familyası.
Çengel izi.
Çatlak sözcükleri.
Çıbanbaşı iken yazılmayan imgeler.
Tereddütsüz sevgiyi hatmeden tüm
şiirler.
Gün bu gün.
Dünde kaykılmış bir hüzünle adeta
emir eri ilhamın.
Boykot ettiği kadar yalnızlığın rüzgârında
sığıntı bir varlık addedilse de insan zaman zaman…
Israrla yaşamak bu olsa gerek;
istifli gözyaşı burnu Kaf Dağında aldatılmışlığın hacmine sığamazken nem ve rüzgâr
ve gök taşı.
‘’Mutlak bir
yalnızlığa mahkûm edildim
Ben yalnız
kalmalıyım. Başka çarem yok.’’(Oğuz Atay)
Aldatılmışlığın kabrinde yatan ağıt en
çokların en aza indirgendiği saf kan safiyetin de mimarı iken hayat.
Mimarisi belki de ölgün kentin kale
duvarlarına asılı o devasa asa.
Şimdiler metruk yarınlar olası dünse sadece
bir mizansen sıra dışı bir izlek kaderin dayattığı yaftaları tek solukta içine
çeken her dilek.
Yarımlar.
Yarımadalar.
İzdivacına talibim metruk gezegenin de rövanşı
iken ve işte aklımın iplerinin çekildiği ve işte ruhumun çözeltisi şimdimden
dahi mahrum iken gıybete düşen değersiz değerler.
Yorgun ırklar.
Yaslı sıra dağlar.
Yaşlı mizacında bulutun asla da tolerans
tanımazken umudun sertifikası elbet başım gözüm üstüne kaderin kederli
dolduruşları.
Muhakeme yeteneğini kaybeden nice duygu.
Münazara öncesi tutulan nutku kıblemin ve han
duvarlarına sığınmış şairlerin dinmez nüktesi.
Ayartan kim ise artık kalbimi…
Kan çıkmazsa namerdim, demelerin kestiği racon
ve kansız hüzünlerden arda kalan o rüzgâr.
Yeni yetme bir düş bir gülüş bazense vazgeçiş.
Meczup iklim.
Manidar gülüşler.
Yandan çarklı bir çan eğrisi ölümle örtüşen
dinmeyen nemi göğün dünde kalmış öğretilerin cebinden dökülen çakıl taşları.
Yeniden başlamanın tadı damağımda kalırken ve
işte olası sonların müptelası:
Şair kazan şiir kepçe.
Yorgun Ruhlar Atölyesi ölümün fısıltısını
bastıran bir duygu resitali ölümün ilikli düğmeleri örgün eğitimin faydaları ve
yaygın anarşik bir düzen saklı iken tepkisizliğin çığ gibi büyüdüğü ve işte
çığın altında kalan şiir ve şair.