Günlerin sonunu aramakla geçiyor günlerim
Aklımda korkunç, tuhaf soru işaretleri
sıralanmış
‘’Hırpalanmış ufuklardan güneş ne zaman düşecek
Günlerin sonu ne zaman gelecek?’’
kavgasındayım.
Yine sensizlikte, yine sessizlikte…
Yine sonunu getiremediğim dertlerimin
arasındayım.
Masal dünyasında, gözlerinden yıldırımlar saçan
Cellâtlar gibi bakan gölgelerin önünde
dikiliyorum
Kocamış bir vapurun bağırtısıyla irkiliyorum
Ürperti ile geriliyorum
Bir kaşık suyla boğmak istiyorum her şeyi…
Sensizliğin
Sensiz bu sessizliğin ne kadar zor olduğunu
biliyorsun
Biliyorum.
Bu şehrin er meydânına asit yağmurları yağıyor
Herkes, herkesin farkında değil her zamanki
gibi
Ezici güçler, çöpleri yemek niyetiyle
güvercinlerin önüne yığıyor
Görünmüyor, düşürülen uçurumların dibi
Görüntü vermiyor yanıp sönen bakışların sâhibi.
Beni de korkuttular…
Korktuğum, korkutulduğum çok zamânlar oldu
Seni düşündüm sadece
Tüm korkular, tüm korkuluklar son buldu.
Sen…
Sen, ey kim bilir
Hangi renkli âlemlerin sonbahâr rüzgârlarında
saçlarını savuran
Sen, ey firâkı, yüreğimi
Taşkömürü ocaklarında çıkan yangınlardan beter
kavuran
Sen, ey sevgili!
Hazânın dalımdan düşüremediği tek yaprak
Sen ey bana hem en yakın hem en uzak!
Ey nûr-ı dîdem!
Ve sen ey benim kurtuluş müjdem!