Yağmaya Hazırlanıyor Göğün Mavisi

Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen. 
Hayat hikayesinin 38.bölümü


bin siyah susku çöküyor şimdi 
mekke’nin hareli yalnızlığına
vahyin sessizliğini de güzel görüyor olmalı elçi
sessizliği de vahiy diye duyuruyor can kulağına çünkü
vahyin kırık hecelerle eğilişi bile 
bir başka hüsün şahikası olmak üzere
alışkanlığın tenini çizecek söz
elif-lam-mim” diye 

gecenin göğsüne yaslı elçi’nin kalbi
serin nefeslerini şeffaf parmak uçları gibi 
gezdiriyor boşlukta
mekke’nin ateşli suskunluğunda 
nazlanıyor ümitlerin en tazesi
gözlerinin pervazından sızan duru bakışlara 
yağmaya hazırlanıyor göğün mavisi

hatır soruyor şimdi
‘O seni yetim bulup da barındırmadı mı
adı anılmadığı uzun dönemler oldu. 
lazım değildi kimseye. 
eksikliği eksiklik görünmedi 
unutulmuşluklarda bir yetimdi

ne annesi sahip çıkabildi 
ne babası tutabildi elinden. 
yoktu ki elleri
kimseye görünmeye değer değildi yüzü
sevilmeye değer değildi
O’ yüz verene kadar 
yokluğu kimsenin derdi değildi 
O’ varlığa layık görünceye dek

karanlıkta kaldı onca yıl 
kimseleri görmeyişi kimseyi üzmedi 
O’ bu varlık neşesine buyur edinceye kadar
belli ki emin muhammed (sav)'in 
günler geceler süren bekleyişinde saklıydı tüm teselliler 
onun yüreğini ince ince yakan 
sızının nabzına tutundukça teselli bulacak yetimliği
onun gözlerini göklerde gezdire gezdire 
aradığı bir hilal tebessümünün haresinde 
susacaktı tüm ağlayışlar

sığındığına biz de sığınıyoruz şimdi elçi'nin
başka hiçbir yere gitmemecesine
başka hiçbir yüze dönmemecesine 
başkaca hiçbir vaade 
kanmamacasına

gecenin kuyusunda 
pak nefeslere eşlik ediliyor 
kilitli dudağında bereketin sessizliği 
açılışını beklemedeler
elçi’nin dudağında saklı sevinçli adreslerin hepsi 
sığınağı oluyor Rahman'ın sözü
hüzünlerle yoğrulan, korkularla yıpranan kalpler 
vahyin  tesellisine çağrılı
tebessüm eden her yüz gibi 
hep sıcak 
hep aşina 
hep nazlı 

*
boykotun kaldırılması peygamberimiz’e (s.a.v.) 
geniş bir nefes aldırdı 
bu sırada peş peşe 
islam sinesine koşmalar görüldü
islama gönül verenler arasında
yirmi kadar hristiyan da vardı

kabe'nin yanında 
peygamber efendimiz ile buluşan 
bir hristiyan grubu
kendilerini Allah'ın birliğine imana davet etti 
kur'an okudu
kur'an'ın azameti karşısında gönülleri 
islama karşı muhabbetle doldu 
gözyaşları arasında yirmisi birden orada 
islamiyetle müşerref oldu

hadise, kureyşli müşriklerini 
kızdırdı fena halde 
putperestlerin müslüman olmasını
engellemeye çalışırlarken  şimdi de 
hristiyanlar kendi ayaklarıyla gelip
giriyorlardı islamiyete 

başta ebu cehil olmak üzere bir kısım müşrik
onların yolunu keserek
bin bir hakaretten sonra
Allah belanızı versin
sizler, bu adamın dediğini öğrenmek için 
buraya gönderilmişken onunla düşüp kalktınız 
dininizden ayrılıp, ona uydunuz
bu düpedüz bir ahmaklıktır

islamla müşerref olan bu bahtiyarlar
müşriklerin hakaret dolu sözlerine aldırış etmediler 
bize karşı yaptığınız cahilliği 
biz size yapamayız. dediler

resul-i kibriya efendimiz bir gün 
müslümanlara şiddetli muhalefetleriyle bilinen 
velid bin muğire
utbe bin rebia
ümeyye bin halef gibi 
bir çok kureyş ileri gelenleriyle konuşuyordu
onlara iman ve kur'an hakikatlerinden bahsediyordu

zaman zaman muhataplarının dikkatlerini 
canlı tutmak ve dinlemelerini sağlamak maksadıyla
nasıl, güzel değil mi diye soruyordu
o sırada bir hak aşığı çıkageldi
maddi gözden mahrum
fakat mana gözü açık bu zat
hz. hatice'nin dayısının oğlu 
ashaptan abdullah bin ümmi mektum’du

kör olduğundan 
peygamber efendimizin kimlerle konuştuğunun 
farkında değildi
ya resulallah, beni irşat et
bana kur'an okut
Allah'ın sana öğrettiklerinden 
bana bir şeyler öğret…
dedi.

efendimizin bütün dikkatini 
kureyş ileri gelenleri üzerine 
islamiyeti anlatmak için teksif ettiğini 
fark edemediğinden 
bu arzusunu birkaç sefer tekrarlayıp durdu

peygamber efendimiz bu durumdan sıkıldı 
ve rahatsız oldu
onunla pek ilgilenmedi
zira, o her zaman gelip kendisinden 
islamiyetle ilgili her şeyi öğrenebilirdi
ancak kureyş müşriklerinin ulularını
bir daha böyle toplu halde bulma imkanını 
elde edemeye bilirdi.

onların islamiyeti kabul etmeleri 
düşmanlıklarından vazgeçmeleri 
kureyş'in toptan müslüman olma manasına geliyordu
işte bu sebeple fahr-i alem efendimiz
dikkatinin dağıtılmak istenişinden rahatsız olmuştu 
ve bunu haliyle de izhar etmişti

resul-i kibriya efendimiz
kureyş ileri gelenleriyle konuşmasını bitirip 
kalkacağı sırada vahiy geldi
gözlerini kapayıp daldı 
abese suresi nazil oldu

Allah (c.c) şöyle buyurdu
‘yanına ama geldi diye yüzünü ekşitip döndü
nereden bileceksin, 
belki de o günahlarından arınacaktı. 
yahut öğüt alacak 
ve öğüt kendisine fayda verecekti.’ 

‘öğütle ihtiyaç duymayan kimseye gelince 
sen ona yöneliyorsun. 
onun inkar ve isyan pisliği içinde kalmasından
sen mes'ul değilsin. 
sana koşarak gelen 
ve Allah'tan korkan kimseyi ise ihmal ediyorsun
sakın…
o kur'an bir öğüttür
dileyen ondan öğüt alır…’

kalplerinden şirkin pisliğini 
iman suyu ile gidermek istemeyen
kur'an'ı dinlemek arzusu duymayan, 
ondan istifadeyi düşünmeyen kimselerin 
islamiyete girmemesi ve nefsini temizlememesi 
resul-i kibriyanın üzerine bir mesuliyet yüklemiyordu

onun vazifesi sadece islamı hakkıyla tebliğdi çünkü
ancak, hak ve hakikati öğrenmek arzusunu izhar eden 
bir müslümandan yüz çevirmek
ona bilmediği hakikatleri öğretmemek
arzusuna cevap vermemek
işte böylesi ikazı gerektiriyordu

Cenab-ı Hak, mealen şöyle diyordu
konu ile ilgili indirdiği ayet-i kerimelerde 
zahir gözü görmese de 
kulağı ve kalp gözü açık 
hidayet aşığı birini bırakıyorsun da 
zahiren gözü bulunan 
ve fakat kalp gözü kör
hak sözü dinlemek şanından olmayan 
müstağnilerle uğraşıyorsun

bu hadise ve ikazdan sonra resul-i ekrem 
abdullah ibn-i ümmi mektum'u 
her gördüğünde ona ikram ve ihsanda bulunur 
ihtiyacı olup olmadığını sorar 
merhaba, ey Rabbimin bana itap ve ikazda bulunmasına 
sebeb olan kişi…
diyerek ona iltifat ederdi

rükane bin abd-i yezid
müşriklerin sırtı yere getirilemeyen 
emsalsiz pehlivanlarından biri idi
önüne geleni yere çalan rükane, 
ne yazık ki, 
Allah resulüne karşı beslediği şiddetli kin 
ve düşmanlığını yenip
hakiki pehlivan olma şerefine ermeyi 
bir türlü istemiyordu

bu meşhur pehlivan günün birinde 
hazret-i resulullah ile mekke'nin bir vadisinde karşılaştı
gözleri husumet kıvılcımları saçıyordu
Allah resulü;
ey rükane, sen, kendisine imana davet ettiğim 
Allah'tan korkmaz mısın

rükane,
eğer sözünün gerçek olduğuna kanaat getirseydim 
sana tabi olurdum…
resul-i ekrem,
eğer seni yere vurursam
söylediklerimin hak olduğuna inanır mısın
rükane,
ya muhammed, eğer beni yıkacak olursan
sana iman ederim

server-i kainat efendimiz
kalk, haydi güreşelim…
güreşmek için kalktılar
mağrur rükane, daha ilk tutuşta kendini yerde buldu
neye uğradığının farkına varamadı ve şaşkındı
derhal ayağa kalktı 
ve resulullah hazretlerine bir daha güreş teklif etti
Allah resulü kabul etti 
ve rükane ikinci defa kendisini yerde buldu

hayret ve şaşkınlığı biraz daha artan rükane 
üçüncü defa resulullaha güreş teklifinde bulundu 
peygamber efendimiz yine kabul etti 
ve onu tuttuğu gibi yere vurdu

beni yıkarsan,söylediğinin hak olduğuna inanırım.
diye resulullaha söz veren rükane
üç sefer sırtı yere geldiği halde
yine şirkte inat etti.
ya muhammed, şüphesiz sen bir sihirbazsın
benimle yaptığın bu güreşe doğrusu şaştım kaldım
böylece resulullah'tan gördüğü mucizeyi 
sihir ithamıyla perdelemeye çalıştı

küfürde direnen rükane, 
bu sefer Allah resulünün bir başka mucizesine şahit oldu
doğrusu, ben, seninle yaptığım bu güreşe şaştım kaldım. deyince
Allah resulü,
bundan daha çok şaşılacak olanı da var
istersen sana onu da göstereyim de 
Allah'tan kork, davetime tabi ol

rükane,
nedir, o şaşılacak şey
Allah resulü
şu semure ağacını çağırayım
bana geldiğini gör…
rükane
haydi, çağır da gelsin
Allah resulü, azılı müşrikin gözü önünde 
semure ağacına emretti
Allah'ın izniyle bana gel…

ağaç emre uyarak, yeri yara yara gelip 
fahr-i kainatın karşısında durdu
gözleri faltaşı  gibi açılan rükane'nin 
kalp gözü hala kapalı duruyordu
bu açık mucizeler karşısında yine küfürde inat etti 
doğrusu ben bugünkü gibi 
büyük bir sihir 
hayatımda görmedim…

sonra da ağacın tekrar yerine gitmesi için 
emir vermesini peygamber efendimizden istedi
Allah resulü, ağaca
Allah'ın izniyle yerine dön. diye emretti
ağaç, derhal yerine döndü.
resulullahın kendisine son sözleri şunlar oldu
yazıklar olsun, sana…

hayret ve şaşkınlık içinde kavminin yanına dönen rükane
başından geçenleri ,gördüklerini anlattı
ey abd-i menafoğulları
adamınızla bütün dünyayı sihirliye bilirsiniz
vallahi, şimdiye kadar ondan daha maharetli 
bir sihirbazı görmedim.

hak ve hakikati kabul etmemekte 
her şeye rağmen inat edenler
bu inatlarında kendilerini teselli edebilmek için 
her zaman çeşitli iftira ve ithamlarla 
islam davasını küçük düşürmek istemişlerdir
ama, her seferinde 
küçülenler yine kendileriydi

rükane daha sonra,
mekke'nin fethinde müslüman oldu
medine'ye yerleşti


redfer

( Yağmaya Hazırlanıyor Göğün Mavisi başlıklı yazı redfer tarafından 12.11.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu