Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen.
Hayat hikayesinin 37.bölümü
beni değerli kılan
sadece elimle kazandıklarım ve biriktirdiklerimse
azlar-çoklar arasında gidip gelen
var-yok arası çaresizce çırpınan
varlığın kuyusuna itilmiş bir zavallıyım
elindekinin azalmasıyla mahzun olan
çoğalttıklarının ise azalmasından korkarak yaşayan
sığ bir zengin olsam ne fayda
hayatımın anlamı
aldığım sonuçlara bağlı olacaksa
başarılarım ele geçirdiklerimle ölçülecekse
elden çıkmış dün
geleceği kuşkulu bir yarın arasına sıkışmış
bir dilenciyim ben
varlarıyla şımaran
yoklarıyla rezil olan
varlarının daha da var olması için dilenen
eksilenleri yüzünden daha da ezilen
sığ bir varlıkla ne ederim ki
kalpsizlerin zalimce biriktirdikleri yanında
küçük kalacaksam
taşıdığım kalbin zenginliğini hangi aynada göreceğim
gözleri eşyanın kör ufuklarına hapsedilmiş
ruhsuzların göz kamaştırıcı servetlerin gölgesinde
aşağılanacaksam
hayallerimin yüceliğine
umutlarımın sınırsızlığına
kimin nazarında değer arayacağım
mümin isem eğer...
kalbimde güneşleri taşıyorken
elimdeki titrek bir muma göre kıymetlenirsem
yazık değil mi bana
kalbinde sönük bir mum aydınlığını taşıyamayanlarla
sırf elimde de mum yok diye
aynı kefeye konulmuşsam ben
kalbimin karnesini göstereceğim büyüğüm nerede
bedenim ve biriktirdiklerim azaldı diye üzülmem
azalacak diye korkmam
ete kemiğe göre azalıp çoğalmam
para pula göre, metale betona göre eksilip artmam
kıymetimi O'ndan bilirim
O'nun nazarında hep tedavülde kalırım
O'nun yakınlığında ararım geçerliliğimi
eylemlerim üzerinden değil
niyetlerim üzerinden tartar O’ beni
Rabbimin değerler çıtasında
kalbim kalıbımdan daha yüksek atlar
onun için alemlere rahmet peygamberim (asm)
müminin niyeti amelinden hayırlıdır ..der
dünyanın hiçbir terazisinde
ağır gelmek için biriktirmeye tenezzül etmem
dünyanın terazilerinde hafif kaldım diye hayıflanmam
bedenime yaslanarak değil sadece
kalbimi ve ruhumu özne yaparak
huzurunda kıyam ettiğimden alırım ben kıymetimi
ayarımı O’bilir
O’ verir
*
islam’ın inkişafına mani olmak gayesiyle
müşrikler tarafından girişilen her teşebbüs akım kaldı
müslümanların sayısı günden güne
her türlü şiddete rağmen artıyor
islamın nuru kucaklamaya başlıyordu
mekke dışındaki kabileleri
hazret-i ömer ve hazret-i hamza
iki kahraman
islam safına katılıp
islam davasının sağ kolu olmuşlardı
bu durum, müslümanlara cesaret ve moral verirken
müşrikleri fazlasıyla sarsmış
onları derinden derine düşündürmüştü
bütün bunlar kureyş müşriklerini
son derece tedirgin edip
endişeye sevk ediyor
yeni kararlar almaya
yeni planlar kurmaya zorluyordu
müşrikler, işkence yapmakla
şiddet göstermekle
kimseyi dininden çeviremeyecek
islamın ilerleyip yayılmasına
engel olamayacaklarını anlamışlardı
tek bir müslüman dahi dininden dönmemişti
başka bir siyaset takip etmeleri gerekliydi
öyle de yaptılar
vakit geçirmeden bir araya geldiler
uzun uzadıya düşünüp taşındıktan
aralarında müşavere ettikten sonra
gerek Müslüman
gerekse gayri müslim olsun
haşimoğullarından tamamıyla münasebetlerini
kesmeye karar verdiler
ittifakla aldıkları kararların maddelerini
bir sahife üzerinde şöyle yazdılar
haşim ve muttaliboğulları ailelerinden kız alınmayacak
haşim ve muttaliboğulları ailelerine kız verilmeyecek
haşim ve muttaliboğullarına hiçbir şey satılmayacak
haşim ve Muttaliboğullarından hiçbir şey satın alınmayacak
bu antlaşmaya
kudsi bir mahiyet vermek için akıllarınca
yazılı sahifeyi kabe duvarına astılar
anlaşmaya aykırı olmayacaklarına dair ant içtiler
bu boykot
haşim ve muttaliboğullarını ortadan kaldırmaya
köklerini kazımaya müteveccihti
haşim ve muttaliboğulları
artık dağınık bir şekilde
ayrı ayrı semtlerde oturamazlardı
ebu lehep hariç
mekke'nin kuzey tarafına
ebu talip mahallesi denilen yere
topluca taşındılar
mahalle sakinleriyle bütün münasebetler kesilmişti
kazara oraya gidenler olsa
ağır bir şekilde azarlanıyordu
müşrikler, boykota uğrayan mahalleye
yiyecek içecek namına bir şey sokmuyorlardı
sadece, hac mevsiminde
dışarı çıkıp alışveriş yapmalarına müsaade ediliyordu
çarşı pazarda, köşe başlarında durarak
onlara bir şey aldırmamak için de
ellerinden gelen her türlü engellemeyi yapıyorlardı
hatta zaman zaman satıcıları
onlara mal satmamak için tehdit bile ediyorlardı
bazen de
bin bir türlü dalavere ,hileye başvurarak
satıcıların ellerinden mallarını alıp
boykota uğrayanlara bir şey bırakmamaya çalışıyorlardı
ebu leheb, haşimoğullarından olmasına rağmen
öz kardeşlerinin, hısım ve akrabalarının
açlıktan ölmesini istiyor
elinden gelen her türlü gayreti gösteriyordu
mekke'ye yiyecek maddeleri getiren kervanları
şehrin dışında karşılıyor
ey tacirler
haşimoğullarına bir şey satmayın…
fiyatları yüksek söyleyin ki almaya güçleri yetmesin
benim, servet sahibi olduğumu bilirsiniz
söz verdiğim zaman da mutlaka sözümü yerine getiririm
yiyecek, giyecek mallarınızın kıymetini bir kat arttırın
üst tarafını ben öderim …
çocukların açlıktan gelen acıklı
yürek parçalayıcı feryatlarına
müşrikler kulaklarıyla birlikte gönüllerini de tıkamışlardı
taşları parçalayacak raddeye varan bu feryatlardan
adeta emsalsiz bir zevk alıyorlardı
imansızlığın, inkar ve küfrün insanı
ne kadar merhametsiz
ne kadar gaddar bir duruma getirdiğinin
bu hadise ibretli bir misalidir
boykota uğrayanlar
şiddetli bir açlık ve kıtlıkla karşı karşıya kaldılar
öyle ki bazıları
yiyecek bir şey bulamadıklarından ağaç yapraklarını
hatta kuru deri parçalarını
ateşe tutup yemeye başladılar
bununla birlikte
müslümanların bu haline acımayanlar da yok değildi
bir gün hz. hatice'nin kardeşi oğlu
hakim bin hizam
bir deve yükü un göndererek
onu şi'b'deki sıkıntıdan kurtarmaya çalışmıştı
yine bir gün
kölesinin sırtına buğday yükletip
halası hz. hatice'ye götürüyordu
yolda ebu cehil'e tesadüf etti
ebu cehil ona
sen, haşimoğullarına yiyecek götürüyorsun öyle mi
vallahi, gidemezsin
gitmeye kalkarsan
bu hareketini mekke'de açıklayıp
seni rezil ederim …dedi
o sırada ebü'l bahteri yanlarına çıkageldi
ebu cehil'i muaheze ederek
sana ne oluyor
halasına bir miktar buğday götürmek isteyen bir insana
mani olmak doğru değildir diye konuştu
ebu cehil inadından vazgeçmiyordu
ebü'l bahteri ile birbirlerine girdiler
ebü'l bahteri, eline geçirdiği
bir deve çenesi kemiği ile vurup
onun başını yardı
üzerine çullanıp yumruklamaya başladı
müslümanlara yardımını esirgemeyenlerden biri de
hişam bin amr bin haris idi
bir kaç kere müşriklerden habersiz
şi'b'de bulunanlara
develerle yiyecek götürmüştü
boykota uğrayanların ihtiyaçlarını gidermek için
başta peygamber efendimiz olmak üzere
ebu talib ve hz. hatice varlıklarını harcadılar
yine de onları açlık ve kıtlıktan kurtaramadılar
şi'b'de korkunç bir açlık hüküm sürmeye başlamıştı
bütün bunlar niçin yapılıyordu
tek bir şey için
peygamberimiz (s.a.v.)i teslim almak için
ne var ki
hadise tamamen arzularının aksine tecelli etti
öyle ki bu abluka devresinde efendimizi
muhtemel tehlikelere karşı
muhafazaya son derece dikkat gösteriyorlardı
hatta ebu talib
herhangi bir kötülüğe maruz kalabilir ihtimaline binaen
geceleri peygamberimiz (s.a.v.)i yanına alıyor
adamlarıyla bekletiyordu
muharrem ayı başında başlatılan boykot
tam üç sene sürdü
müşriklerin çektirdikleri sıkıntı
açlık ve kıtlık da
islâm’ın gelişmesine engel olamadı
resul-i ekrem efendimiz
bütün bu sıkıntılı ve ağır şartlar altında
yine tebliğ vazifesini hakkıyla ifa ediyor
islam’ı anlatmaktan bir an dahi
geri durmuyordu
boykot uygulamasının 3. senesiydi...
cenab-ı hak, müşriklerin kabe içine astıkları
malum sahifeye bir kurt musallat etti
durumu vahiy ile resulüne bildirdi
sahifede, güvenin yemediği sadece
bismike Allahümme yazısı kalmıştı
resul-i ekrem, durumu amcası ebu talib'e anlattı
ebu talib müşriklere şu teklifte bulundu
kardeşim oğlunun bana haber vermesine göre
Allah sizin kabe'de astığınız sahifeye
bir kurt musallat etmiş
ve Allah lafzı dışında ,
zulüm, akrabalarla münasebeti kesme
ve iftira gibi ifadeleri yiyip bitirmiş
kabe'ye gidip sahifeye bakınız
eğer yeğenim doğru söylemişse
bu zulüm ve kötü davranışınızdan vazgeçiniz
eğer haşa yalan söylemişse
ben onu size teslim edeceğim
onu öldürmek
veya diri bırakmakta serbestsiniz
kabe'ye giden müşrikler
anlatılanların aynısını gözleriyle gördüler
hayret içinde kalmalarına rağmen
yine de peygamber efendimizin
bir mucizesi olarak kabul etmediler
bu da bir sihirdir diyerek
islamın nuruna gözlerini kapadılar
bu hadise
boykot havasının şiddetini bir derece kırdı
boykot kararının aleyhinde
hatırı sayılır bir kaç kişi de ortaya çıkınca
bisetin 10. yılı,
miladi 619 senesinde
kureyş'in hudut tanımaz inat ve küfürlerinin eseri
tüm uygulamalar ortadan kaldırıldı
anlaşmanın feshedildiği halka duyuruldu
boykot kararlarının yazılı bulunduğu sahife
yırtılıp atıldı
vazgeçilmez bir karar olarak vasıflandırdıkları
zulüm ,dalalet kokan bir karardan da
dönmüş oluyorlardı
şirkin iman önünde mağlubiyeti
açıkça bir kere daha ilanı edildi
üç senelik muhasara öylesine şiddetli
sıkıntılı geçmişti ki
resul-i ekrem efendimiz bu hadiseyi
seneler sonra bile unutmamıştı
o acı günleri ashabına
her zaman hatırlatmıştı
redfer