Hangi düş’ ün ihlali idin ve de
zemherinin medarı iftarı
Acının sökün ettiği Dilber dudaklı
Öykündüğüm tüm masallar
Öldürdüğüm tüm münafık gölgeler
Varsın olsun isyankâr
Varsıl düşlerin pervazından firar
eder
Duaların gücünde saklı nefer kadar
Ve de o fer ki sönmek bilmeyen
O redif ki şiirlere hükmeden
Ve işte gecenin açık yakasından
Düştüğüm
Ve de yakamdan düşmeyen hüznün
muhabbeti
Saf tutulası hangi sır?
S/afiyet dolu hangi ruh?
Adımladığım ne ki
Azımsandığımdan da öte sönmek
bilmeyen ateşi
Tek solukta içime çektiğim nice ayeti
Azadesi ruhun
Azınlık addedilse ne ki nurun
Eksik olmadığı
Varsa yoksa annemin çehresi
Dokunmaya dahi kıyamadığım…
Mihrabın sökük nakışları süzgün nakşı
ve de dünün na’şı…
Zemheri ötesi yalın, saf ve de
karşılıksız olsa bile ne ki aşkın şah damarından da yakın olanı…
Bir giz/in ertesi düştüm yola sinsi
sisin buğusunda ölümcül bir zafer miydi de ölüme şerh düşülesi muğlak sonların
gölgesinde saklı şehrin iki yakası ve de yakın durduğu şairin şah damarından
yakın kutsal olanı.
Düşlerimi biledim de geldim
bilemezken zalimin tekil hanesinde saklı karanlığı görmezden geldiğimden de öte
beyazı ve masumiyeti tek içimlik değil ömürlük bildiğim ve işte yüce Hakkın
güncesi nasıl ki sığınağımdı hem yaşarken hem de diğer âlemde solgun
addedilmişken ölümlü bedenim ruhumun tekerinde dolanan bir yumak gibi kimi
insan zalim yüreğinde beslerken karanlığı ve nefreti…
Gün bu gün, azizim istersen gece
senin olsun.
Gün bu anda saklı bir umudu serdiğim
cihanda varsın zalim olsun kulun külfeti nasıl ki münafık gölgesine tapınan bir
iblis bir kara gölge acıdan mütevellit iken kimi insan, gamını örten mademki
ulu Yaratan.
Hecelerim misal…
Hecelediğim kadar aşkı…
Hanemde saklı bir güneş bildiğim
anamın dinmez iken duası.
Sözcüklerse meftun.
Belki de kazazede bir aşkı ihbar
ediyorum ben gün ve gece.
Kuytular değil sığınağım bilakis akça
pakça bir kader olmadığı kadar heder ve işte keder yüklü olsa ne ki ömür
Rabbini bildikten sonra insan?
Gün geçkin.
Gece şehla.
Ruhlar bıçkın.
Sonsuzluk ise umutta saklı.
Bilinmezin peşinden gitsem bile
telaşım yitik ruhum bazen girift bazense silik bir alt yazı geçtiğim kadar
ömre.
Hazan ve gün ve üstümü örten yorgan,
şaibeli gölgelere de pirim vermediğim kadar.
Haz değil mi ki haiz olmadığım kadar
umurumda dahi değil iken ve işte maneviyat dolu yüreğimden dökülen her umut her
zerre.
Çökkün avurtları ışığın ve de gecenin
yeryüzüne çökme telaşı.
Çökertme oynayan şu yabancı beylik
ruhlar değil basbayağı aydınlık ve umut yüklü olduğu kadar insan.
Geceyi uyuttum da karanlığın koynunda
anbean güneş de doğacakmışçasına.
Efkârın dibine vurdum madem…
Eşrafım kadar aymaz değil sevgimle
eşleşen cüssem ve de cübbem.
Bir tekkedir ruhumun korunağı belki
de dibi delik bir tekne, rüzgârın sürüklediği.
Bir takke ise ortaya koyduğum ve
gerçek neymiş ruhumun savunası ve de tek Sığınağı iken yüce Huda.
Coşkum asla sönük değil keza ışığım
da…
Sözcüklerim esvabı ve işte acının
haşmetli gazabı.
Öykündüğüm mısralar misal oysaki ve
Süreya’yım ne de Nazım varsa yoksa şiire aşinalığım ve dinmez iken coşkulu
mizacım.
Ölgün sarkıtlar…
S/üzgün dikitler…
Sarmalında gizemin bitmeyen diviti
ilhamın.
Göğün karası yerkürenin her katmanı
ve işte yerle göğün bağdaşı.
Bazal bir rakım iken sözcükler ve
bitiminde günün gecenin ruhumu solladığı ve solumda açan her çiçek dinmeyen her
renk dolmayan bir kara delik ve ruhun sağalttığı duygular ve heceler.
Firar etti edeceğim solumdan hatta
bedenimden.
Sökün ettim edeceğim s/aklandığım
delikten.
Meşrebi sevgi mihrabı masal ve de
mizacı umut iken şu yaralı gezegen bir bulut misali dönendiğim bir renk misali
giyindiğim bir rakım iken umudun esintisi ve işte hemhal olduğum gizin ve
hüznün firakı.
Bilinmeze gebe olsa ne ki yaşam?
Bilindik bir terane olsa bile kara
duvaklı zalim insan?
İnzivada geçse ne ki ömür?
Ve işte tekmemi savurduğum o tabura
ve işte ruhuma işleyen her hece, sarmalında idam mangamın ve de kırık ayaklı
idam sehpam acının da eşref saati açmazı ömrün aymazlığında döngünün, azat
edilesi bir hükmüm belki de.
Eşref saati mademki ruhumun türküsü…
Azat edilesi bir törpü misali ruhumun
onca güdüsü.
Nazarında cihanın nezdinde dolunayın
ve işte parlayan haşmetli bir güneşim ben mıntıkam sağduyu mealim huzura doğru
yürüyen bir kulu ifa ettiğim kadar ve de ruhumu ifşa ettiğimden de öte,
ötekileştiren zalime ve hiçbir kula da kulluk yapmadığımdan öte tapındığım yüce
İlah…
Aşkın kutsalı ve de yüreğimin fermanı
ve işte kapağı açık gayya kuyusu gel gör ki ben karanlığı neylerim içimdeki
aydınlığın koşullandığı koşullandığım kadar pürü pak mizacı ve de gemlediğim
sair duygu elbet şair ruhumun da verdiği o fetvayı bir uydu bellediğim kadar
huzurun tınısı ve tanısında saklı o sessiz feryadı şükürler olsun ki duyan yüce
Huda’ma duyduğum İlahi Aşkı bir nebze de olsa anlatabilmenin verdiği o derin
huzur ve huşu…