Üstad Necip Fazıl'ın İdeolocya Örgüsü isimli başucu eserini okurken ilk gençliğimden beridir zihnimi istila eden 'Batı neden bu kadar üstün?' sorusuna cevap niteliğinde öyle derin ifadelerle karşılaştım ki... Aklım, hafsalam ve kavrayışım adeta dumura uğradı. Tüm motivasyonu meta olan bir topluluk, hayat nizamını, şehirlerini, iktisadi bütün faaliyetlerini bu motivasyonun koyu siyah gölgesinde şekillendirmiş bir medeniyet nasıl olur da tarihin ilk safhalarından beridir ruhaniyete, maneviyata, sanata ve beşeriyete en güzel hizmetleri gerçekleştirmiş Doğu'ya karşı üstün gelebilmişti? Gelin bu sorunun cevabını Üstad'ın kaleme aldığı satırlarda arayalım.
İşe evvela 'Batı'yı doğru anlamak' ile başlanılmasını salık veriyor Üstad. Bunu tavsiye ederken de kendisi Batı'yı "Batı, bir kuru akıldır ve Allah kuru akla ne kadar hak ve imtiyaz vermişse Batı hepsine malik; ve kuru aklı nelerden mahrum etmişse (Batı) hepsinden yoksundur. " şeklinde tanımlıyor. Böylesine tutarlı ve doğru bir Batı tanımı olabilir mi? Bugün Batı kendisini 'ışığın kaynağı ve medeniyetin zirvesi' olarak görürken kendi gövdesini kemiren tahtakurularından bihaberdir. Batının bugün parası, mülkü ve refahı vardır ancak ruhu için aynı şey söylenebilir mi? "Batı'nın, sadece (plastik) kadroda bir kuru akıl hârikası ve onun (estetik) zevkinden ibaret olduğuna şahit, onun şehirleri, meydanları, sokakları, fabrikaları, tavır ve kılıkları, edâ ve şekillenişleri, ölçü ve aletleri ve daima hafakan ve kabus sınırına takılıp kalan fikir ve sanat örnekleridir. " Büyük Doğu nazarıyla Batıya bakıldığında görülen manzara işte tam olarak budur. Ne de güzel ifade etmiş Üstad. Batı ruhunu yitirmiş bir maddeci olarak tüm şatafatını yaşamakta ve maddeden zevk almaktadır. Madde yani meta elinden yitip gittiğinde yeryüzünün en buhranlı, depdebeli ve kavgalı coğrafyası olması bu sebepledir. İki dünya savaşı da bu sebeple Batı'nın kalesi Avrupa'da çıkmadı mı? Doğu'nun erişip de yitirdiği ulviyete Batı hiçbir zaman sahip olamadı!
Peki ama bugün nasıl oldu da biz (Doğu) kendimize Doğu denilmesinden dahi rahatsızlık hisseder hâle geldik? Bugün Doğu neden Batı karşısında pusatını ve gardını indirmiş vaziyette ricat etmektedir? Bunun cevabını da yıllar evvel Türk Edebiyatının en usta öykücülerinden Rasim Özdenören vermişti. "Biz Tanzimatla beraber sahip olduğumuz medeniyetin kimliğimizi oluşturan nüvelerini terk ettik. Ancak Batı'yı da tam olarak kavrayamadık. Bizdeki sürekli çatışma halinin sebebi budur." Cemil Meriç Bu Ülke isimli eserinden Batı'ya çatarken ve Tanzimat sonrası aklını pazara çıkarıp bünyemize körü körüne Batı hayranlığı aşılamaya kalkan sözde aydınlarımızdan bahsederken hep bu halet-i ruhiyeden bahsetmektedir. Ben de diyorum ki, biz fâni dünyaya bağlı olduğumuz nispette bu dünyadaki cennet olarak görülen Batı'ya hayranlığımız artmaktadır. Biz Batı'ya bu yüzden teslim olduk. Hayatı anlayışımız, düşünce şeklimiz, firasetimiz Batı'ya benzedi. Köklerimizi ise bizi doğuran Doğu medeniyetinden almayı sürdürdük. Batı gibi refahı arzulayan nefsimiz, Doğu gibi yetişen irfanımıza galebe çaldı. Bugün yaşadığımız buhranlı hâlin, gençlerimizin içine düştüğü boşluğun sebebi budur.
Mesele dünyaya bağımlı olmadan dünyayı fetheden ve onun sahibi olabilen bir irfanı yakalamaktır. Bütün gayretimiz bunun için olmalıdır. Batı'nın kendisinde artık olmayan maneviyatı Bizden (Doğu) de koparıp almasına müsaade edersek, onlarda var olan maddiyata hiçbir zaman erişemeyeceğimiz gibi bizi bir arada tutan tek kalemizden de olup tamamen Batı'nın köleleri hâline geleceğiz.
Mahmut UZUN