Alaca Zamanlar


Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 57.bölümü
*

bir gül tazeliğinde selamlamak üzere gün seni
kalbine binlerce şafak dokunuyor 
gün ışığının parmak uçlarından
bir müjde giyiniyor sokakların çehresi
bir taze nefes olup göğsüne alıyorsun yeni alemi
bir diri bakışla çerçeveliyorsun kaldırımları
sokak gölgelerini
sessizliği

sözüyle bütün sabahları müjde eyleyen kutlu elçi'yle 
ağız birliği etmek üzeresin 
göğün ve yerin nuruna elçilik eden o aydınlık yüz'ün 
yöneldiği kıble dönüyor yüzüne
o ebedi tebessümün 
hep yine 
hep yeniden doğduğu an 
öpüyor alnını 

sana senden de yakın olanın
seni, 
senin seni sevmenden de önce 
sevenin sonsuz ve sessiz yakınlığı 
değsin alnına
secdede bekliyor 
sonsuz ve yumuşak yakınlıkların hepsi
sabah vakti
 
bin telaşın yamaçlarında savruluyor saçların 
koşturmaların ortasında serin bir rüzgarı özlercesine 
kıvranıyor kalbin 
vaktin zirvesinde 
uykuların en talihsizi yapışıyor yakana
uyanmayı sonuna çok gören bir uyku bu
gün uykusu
gündüz sarhoşluğu

yoğun işlerin
önemli önceliklerin
ertelenmiş düşlerin sonrasında 
yakınlıkların en güzelini özlüyor
sılasına uçmak istiyor ruhun
gelişiyle ateşlerin söndüren o elçi'nin 
bin umutla koştuğu
sonsuz tebessümle sığındığı o kapının eşiğindesin 
varlığıyla sağır duvarları yıkan
bakışıyla küskünlükleri deviren
duruşuyla uzaklıkları eriten 
gül yüzlü’nün özlendiği yere çağrılısın 

tenini bin gülistanda ağırlıyor rükuların hepsi
ana şefkatinden öte bir şefkatle üzerine titreyen 
kederlerinin hepsini kalbinden silip süpüren 
korkularının cümlesini sessizliğiyle susturan o elçi'nin 
durduğu yerde 
durasın
durulasın 

gölgelerin uzuyor; hatıraların soluyor 
güzün solgun yaprakların alnında birikiyor 
eriyor vakit
kayıp gidiyor avuçların bile avuçlarından 
tenin çekiliyor dünyanın kıyılarından
ayaklarını sıkı sıkıya bastığın toprak 
seni de çekiyor 
isimsiz kalmış
unutulmuş bir taşın altına 

beli bükülüyor mutlulukların
sesi kısılıyor hesapsız sevinçlerin
dudağı kuruyor sahte ümitlerin 
asr'ı saadet eyleyenin elinden 
kanatlanıyor ümit kuşları
vakti, sonsuzluğun avuçlarına akıtan 
elçi'nin gözlerinden 
uçuyor hüznün baygın kelebekleri

dünyayı, ebediyetin tarlası eyleyip 
terk edilmiş tohumları uyandıran muhammed’in [asm] 
yüzünden geçiyor sevinçli maviler 
yüzünü sonsuz aynalara hazırlayan
sözünü sonsuz mutlulukların vadisine akıtan 
gözünü bitmez huzurların pencere önüne taşıyan 
o elçi'nin eğildiği yere eğil 
rükularda dirilt ümitlerini
secdelerde bul yitirdiklerini

alaca zamanların 
hoyratça tırmaladığı loş kentlerde bir yalnızsın
sağır vakitlerde bir çaresizsin
silahların konuştuğu, 
hasetlerin kol gezdiği
kibirlerin boy verdiği 
amansız kuyulara itilmiş bir yetimsin 
elinden tutan yok 

başını kurtaramıyorsun 
her akşam göğü kana bürüyen
yıldızları karanlığa bulayan akşamların 
aldırışsız geçişinden 
geri gelmiyor gün
bir dahası yok yaşamanın
akşamın kızılca kıyametini avuçlarında 
gül kızılı bir dua eyleyen kutlu elçi'nin 
müjdesi duyuluyor dinle 

çürüyüp giden saatler
nefes nefes solan hayatın özünü 
damıtmaya çağrılıyorsun seccadeye 
ellerini sonsuzluğa bağla şimdi kıyamda
tükeniş rüzgarlarından uzak 
tutamadığın saçlarını 
ahrete uzat şimdi rükularda
bir türlü vefalı aynalara vuramadığın yüzünü 
sonsuzluğa akıt secdelerde 

gecenin koynuna yuvarlandı dünya
yakası çözüldü tutkuların
gömleği yırtıldı hırsların 
ayağına yıldızlar dolandı sığ telaşların
gözler yeni avuntular arıyor renkli kuyularda

bir göz kapağının ardına savruluyor 
kimlikler, benlikler, bencillikler 
eşitleniyor alem
yetimin uykusunda 
bir rüya saltanatı uyanıyor
zalimin yastığında bin cehennem 
alev alıyor

aldatıcı aydınlıkları terk eden
yakıcı bencilliklere sırt dönen
rahmet yağmurunun altında 
ıslanıyorsun 
yalnızlığını 
insanı alaka'dan ve ilgiden yaratan Rabbiyle 
sonsuz komşuluğa çeviren 
kutlu elçi'nin yolunu 
adımlıyorsun 

yüzünü çevirdiğin kıblede bekliyor vuslat müjdesi 
sözlerin eylediğin ayetlerde birikiyor 
sonsuzluk nefesi
bedenini yoğurduğun namazda bekliyor seni 
kerimlerin en Keremi  
yokluğa meydan okumaya dönüştür şimdi namazını
bencilliğe karşı durmak için eğil
kibirlenmeyi aşağılamak için 
in secdeye
hadi

redfer

*
mekke'de iken müslümanlar ibadetlerini gizlice yapıyor 
namazlarını kimsenin göremeyeceği yerlerde kılıyorlardı
dolayısıyla orada namaza açıktan davet etmek gibi 
bir mesele söz konusu olamazdı
ancak, medine'de manzara tamamıyla değişmişti 
dini serbestiyet vardı

müslümanlar rahatlıkla ibadetlerini ifa ediyorlardı
din ve vicdanları baskı altında bulunmuyordu
müşriklerin zulüm, eziyet ve hakaretleri de 
mevzu bahis değildi

mescid-i nebevi inşa edilmişti
müslümanları namaz vakitlerinde 
bir araya toplayacak bir davet şekli 
henüz tesbit edilmemişti
müslümanlar gelip vaktin girmesini bekliyor
vakit girince namazlarını eda ediyorlardı

resul-i ekrem bir gün 
ashab-ı kiramı toplayarak kendileriyle 
nasıl bir davet şekli 
tespit etmeleri gerektiği hususunda 
istişare etti

sahabilerin bazıları 
hristiyanlarda olduğu gibi çan çalınmasını
diğer bir kısmı yahudiler gibi boru öttürülmesini
bir kısmı da mecusilerin ki gibi
namaz vakitlerinde yüksek bir yerde
ateş yakılmasını teklif etti

peygamber efendimiz, 
bu tekliflerin hiç birini beğenmedi
o sırada hz. ömer söz aldı
ya  resulallah… halkı namaza çağırmak için 
neden bir adam göndermiyorsunuz…diye sordu
resul-i ekrem o anda 
hz. ömer'in teklifini uygun gördü
hz. bilal'e, 
kalk ya bilal, namaz için seslen ….

bunun üzerine hz. bilal 
bir müddet medine sokaklarında 
essela, essela… diye seslenerek 
müslümanları namaza çağırmaya başladı

aradan fazla bir zaman geçmeden 
ashabdan abdullah bin zeyd bir rüya gördü
rüyasında, bugünkü ezan şekli kendisine öğretildi
hazret-i abdullah sabaha çıkar çıkmaz
sevinç içinde gelip rüyasını 
peygamber efendimize anlattı

resul-i ekrem, 
inşallah bu gerçek bir rüyadır… buyurarak 
davetin bu şeklini tasvip etti
hz. abdullah, resul-i ekremin emriyle ezan şeklini 
hz. bilal'e öğretti
hz. bilal, yüksek ve gür sedasıyla 
medine ufuklarını ezan sesleriyle 
çınlatmaya başladı

Allahü ekber, Allahü ekber
Allahü ekber, Allahü ekber
eşhedü enlailahe illallah
eşhedü en lailahe illallah
eşhedü enne muhammede'r-resulullah
eşhedü enne muhammede'r-resulullah
hayye ale's-salah, hayye ale's-salah
hayye ale'l felah, hayye ale'l felah
Allahü ekber, Allahü ekber
lailahe illallah

medine ufuklarının 
bu seda ile çınladığını duyan hz. ömer 
heyecan içinde evinden çıkarak
resul-i ekremin huzuruna vardı
durumu öğrenince
ya resulallah
seni hak dinle gönderen Allah'a yemin ederim ki
abdullah'ın gördüğünün aynısını ben de gördüm 

biraz sonra birkaç kişi daha geldi
aynı rüyayı gördüklerini söylediler
peygamberimiz (s.a.v.) birkaç kişinin 
aynı şeyi görmesinden dolayı 
Allah'a hamt etti
islamın ne derece fitri ve nezih bir din olduğu
bu davet şeklinin tespitinden de anlaşılıyor


redfer

( Alaca Zamanlar başlıklı yazı redfer tarafından 9.12.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu