Dudakların Susuzluktan Çatlayana Dek


Peygamberimiz H.Muhammad Mustafa (s.a.v)in hatırasına ithafen 
Hayat hikayesinin 59.bölümü
*
oku…
O’nun ismiyle
O’ Rabbin ki 
O’ halk etti
O’ yarattı

oku…
coşkulu hayatı bir kenara itip
konforu hepten terk edip 
şehrin sıcaklığına arkasını dönüp
yapayalnız bir mağaraya kapanmaya iteni öğren
derdi neydi peygamberin 
arayıp da bulamadığı  şey neydi onu öğren

arayışı olmayanın o dağın tepesinde ne işi vardı
bir şeylerin yolunda gitmediğini bilen biri ancak 
o dağın tepesine tırmanırdı
bir şeylerin eksikliğini hissetmeyen 
o mağaranın karanlığına niye katlansın ki

okunması gereken bir harfi, bir mektubu 
bir var eden adına oku
hem de seni akılla, bakışla, düşünüşle biçimlendiren 
Rabbin adına oku
hem de seni 
Rabbinin ismiyle muhatap almak üzere
seni yoktan yaratan, 
varlığa muhatap eden Rabbin adına oku

oku…
ilgi ve alakadan yaratılan sen
insanı alak’tan yaratmakta O’ Rabbin'e
bunca ilgisiz ve alakasız, 
bunca umursamaz ve şefkatsiz olmamalıydın 
sana yakışmıyor bu
yetimi itip kakmak değil senden beklenen
zayıfı ezmek değil senin işin
aç ve yoksulu terk etmek değil senden umulan

oku…
dizlerin bağı çözüldüğü vakit
dudakların susuzluktan çatlayana dek
göğsün nefessizlikten daraldığı an
bir hira yürüyüşünde 
peygamberin çıktı diye çık 
o sarp yokuşu

oku… 
çünkü Rabbin kerimlerin en keremidir
Kerim’dir Rabbin 
seni keremiyle var etmiştir hiç yoktan
seni insanlığa lütfetmiştir sırf cömertliğinden
insanı keremiyle yaratan Kerimler Kerimi
seni de kerim olarak yaratmıştır

oku…
ekremsin sen
böyle kalitesiz, böyle çirkin, 
böyle kaba kalmaya razı olamazsın 
olduğun hal olması gerektiğin gibi değil
senin Ekrem olan Rabbin
senin yetimi barındırmanı
aç ve yoksula sahip çıkmanı ister

oku…
O’ ki kalemle bildirir  
Kerim olan Rabbin kalemi
kalbinin mürekkebiyle yeniden yazar seni
bildirir sana kim olduğunu
hatırlatır sana unuttuğu yanını

bencilliğin kuyularından çıkarır seni kalemle
bencilliğin karanlığından temizler ellerini
kibrin kirini siler kalbinden
bir yetim gibi vicdanınla yeniden buluşturur seni
yüzünü kara çıkaran 
o utançların ortasından çekip alır seni 
yeniden var eder kerim olarak

oku…
Rabbin bildirir sana bilmediğini
alaka’dan yaratıldığını hatırlatır sana 
ruhunu cesedine özne yapar
kalbini kalıbına anne yapar 
yüzüne bakılır kılar yeniden
bilmediğini bildirir sana 
sonsuz lutfuyla 
eşsiz şefkatiyle
nihayetsiz keremiyle

*
mescid-i nebevi'nin kuzey duvarında
hurma dallarıyla bir gölgelik ve sundurma yapıldı
buna  suffa  denildi
burada kalan müslümanlara  
ashab-ı suffa ismi verildi

mescid-i şerifin suffasında kalan bu sahabilerin
medine'de, ne meskenleri
ne de aşiret ve akrabaları 
hiçbir şeyleri yoktu
aileden uzak
dünya meşgale ve gailesinden azade 
tam manası ile feragatkar bir hayata sahiptiler 

kur'an ilmi tahsil eder 
resul-i ekrem efendimizin 
vaz ve derslerini dinleyerek 
istifade ederlerdi
vakitlerini resul-i kibriyanın huzurunda geçiren 
bu mübarek zümre
efendimizden hep feyz alırdı 

resul-i ekremin medresesine 
Allah için nefsini vakfetmiş fedakar
ilim aşığı talebeler idiler
efendimizin tespit ettiği muallimler
kendilerine kur'an öğretirlerdi

bunlardan yetişenler
müslüman kabilelere kur'an öğretmek 
sünnet-i resulullahı beyan etmek için gönderilirdi
bu cihetle de kendilerine kurra denilirdi
suffa ise bu itibarla 
darü'l-kurra diye anılmıştır

mütevazi fakat feyizli bir hayata sahiptiler
bu güzide sahabiler bir irfan ordusu idi
bütün mesailerini kur'an ve sünnet-i resulullahı 
öğrenmeye hasretmişti
gerektiğinde gazalara da katılırlardı

içlerinden evlenenler, suffe'den ayrılırdı 
yerlerine başkaları alınırdı
bu güzide sahabiler ne ticaretle
ne bir sanatla meşgul idi

iaşeleri  resul-i kibriya  efendimiz, 
sahabilerin zenginleri tarafından temin edilirdi
bu hususu, 
suffa'nın baş talebelerinden biri 
ebu hüreyre hazretleri 
kendisinin çok hadis rivayet etmesini 
garipseyenlere karşı verdiği cevapla
 pek güzel ifade etmişti

benim, fazla hadis rivayet edişim garipsenmesin
çünkü muhacir kardeşlerimiz 
çarşıdaki, pazardaki ticaretleriyle
ennsar kardeşlerimiz de 
tarlalardaki, bahçelerdeki ziraatlarıyla 
meşgul bulundukları sırada 
ebu hureyre, peygamberin (a.s.m.) 
mübarek nasihatlerini hıfzediyordu

resul-i kibriya efendimiz, 
ashab-ı suffa'nın hem talim ve terbiyesi 
hem de maişeti ile çok yakından ilgilenirdi
onlarla daima oturur 
sohbet eder, alakadar olurdu

zaman zaman da onlara
eğer, sizin için Allah katında
neyin hazırlandığını bilseydiniz
yoksulluğunuzun 
ve ihtiyacınızın daha da ziyadeleşmesini isterdiniz

resul-i ekrem efendimiz
bir kere hz. fatıma (r.a.)
el değirmeni ile un öğütmekten yorulduğundan
şikayet ederek bir hizmetçi istediğinde 
efendimiz ciğerparesini reddetmiş 
şöyle buyurmuştu
kızım  sen ne söylüyorsun
ben henüz ehl-i suffa'nın maişetini yoluna koyamadım
 
bir gün, ashab-ı suffanın başlarına durmuş
hallerini tetkikten geçirmişti
fukaralıklarını, çekmekte bulundukları zahmetleri görmüş 
şöyle buyurarak onların kalplerini hoş etmişti

ey ashab-ı suffa  size müjdeler olsun ki
her kim şu sizin bulunduğunuz hal ve sıfatta 
bulunduğu durumdan razı olarak bana mülaki olursa
o benim refiklerimdendir

resul-i kibriya efendimize herhangi bir şey getirilince 
sadaka mı, yoksa hediye mi diye sorardı
getirenler, sadakadır cevabını verirlerse
onu el sürmeden ashab-ı suffaya ulaştırırdı 
hediyedir cevabını verirlerse onu kabul eder 
ashab-ı suffaya da ondan hisse ayırırdı

kainatın efendisi peygamber efendimiz (a.s.m.) 
sadaka kabul etmez, 
sadece hediye kabul ederdi
bir gün adamın biri, tabakla hurma getirmişti 
adama, sadaka mıdır ,hediye midir diye sordu 
adam, sadakadır cevabını verince, 
peygamber efendimiz onu doğruca 
suffa ehline gönderdi
biz muhammed ve  ehl-i beyti sadaka yemeyiz
bize sadaka helal değildir buyurdu

şu ayetin ashab-ı suffa hakkında 
nazil olduğu da rivayet edilmiştir
‘sadakalar,
kendilerini Allah yolunda hizmete adamış 
fakirler içindir ki
onlar yeryüzünde dolaşıp 
hayatlarını kazanmaya fırsat bulamazlar
onların hallerini bilmeyen kimse, 
istemekten çekindikleri için
onları zengin sanırdı

ey habibim, sen onları yüzlerinden tanırsın
yoksa onlar insanlardan ısrarla bir şey istemezler
ve siz her ne bağışta bulunursanız
şüphesiz Allah onu hakkıyla bilir'

suffe ile
yeni dinin temel inanç esaslarının öğretilip yaşatılacağı
peygamber rehberliğinde sürdürülen bir hayatın 
medine'den tüm arap yarımadasına yol alacağı 
bir okul doğuyordu

suffe ile
peygamber'in aile, ibadet ve sosyal hayat tecrübeleri
başta medine olmak üzere 
bu kampüsten ulaşıyordu bütün insanlığa

mescidin arka kısmında yer alan 
üstü hurma dallarıyla örtülmüş gölgeliğe nispetle 
suffe  diye anılacak olan bu mekanda 
okuma-yazma başlangıç olmak üzere
ilmin kapıları sonuna kadar açılıyordu 

kur'an-ı kerim'in ahenk ve teganni kaideleriyle
tefekkür edilerek okunmasından 
surelerin ezberine
kur'an ayetlerinin günlük hayat içinde 
tatbikine yönelik yapılan 
tefsir çalışmalarından 
hadislerin ezberlenmesine kadar 
hummalı bir gayret yaşanıyordu suffe'de

suffe ashabı içinde
talha b. ubeydullah (r.a.)
ebu said el-hudri (r.a.)
ebu hureyre (r.a.)
ebu zer el-gıfari (r.a.)
bilal-i habeşi (r.a.)
abdullah b. ömer (r.a.)
abdullah b. mes‘ud (r.a.) 
sa'd b. ebi vakkas
bera b. malik (r.a.) gibi 
tanınmış sahabiler de yer alıyordu

suffe
islam tarihinin ilk yatılı üniversitesi idi
sayıları 70 ile 400 arasında değişen 
çeşitlilik gösteren 
mescidde her zaman 
ilim ve ibadetle meşgul 
suffe ashabının dini tebliğde bulunmak üzere
arap yarımadasının en uç bölgelerine kadar gittikleri biliniyor

suffe, zühd ve ilim okuludur
suffe'nin müfredatı
devlet adamı yetiştirecek kadar dinamik
zühdün zirvelerinde rehberlik edecek kadar da dingin 
talebelerin yetişmesine uygun olarak tasarlanmıştı

en çok hadis rivayet eden yedi sahabiden üçünün
ebu hureyre (r.a.), 
abdullah b. ömer (r.a.) 
ebu said el-kudri'nin (r.a.)
suffe ashabı'ndan çıkmıştı
onların şöhretleri medine'yi çoktan aşmıştı

suffe ehli sık sık akşamları
imkanı olan sahabe sofralarına misafir olmuştur
bazen de hayır ve hasenat sahiplerinin getirdikleri 
hurmalarla açlıklarını savuşturmuşlardır

etrafında dört halkası bulunan
dört kişi tarafından taşınan garra adındaki 
meşhur karavanadan yemek yerlerdi
suffe'de barınan fakirler
dünyevi lezzetlerin çok uzağında yaşarlardı

redfer

( Dudakların Susuzluktan Çatlayana Dek başlıklı yazı redfer tarafından 12.12.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu