
‘’Belki ölmek hakkımı kullanıyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle
git.’’(Alıntı)
Karadandı gölgeler iç karartan
gecenin n/esiri sözcükler bazen kopçaladığım hüzün ve efkâr bazen kopacak
kıyamet öncesi yazmaya oturduğum son ferman.
Acının beldesindeyim ve yalnızlığın
pençesinde: bir dualarım bir de çevreleyen dört duvar…
Ah, ruhun dahi duymaz çekip gitsem
hoş asla var olmamıştım ben.
Mizacına yenik düşen şiirlerden
çaldım ben bu aşkı ne de olsa şiirdi yoldaşım gerçi geç tanıştım şiirle ama gel
geç bir aşk değildi bu, kucak açtığım.
Sevdim illa ki ne varsa ve de kim
beni benden uzak kılan sevgi denen iklim.
İkilettim de sözcüklerimi aslında
taviz de vermedim kendimden ve yenik düştüğüm sadece içimde saklı denklem.
Bir nazire değil oysa aşk hele ki
şiirler ve taban yanan sözcüklerden ördüğüm güllük gülistanlık olsun istediğim
dünyanın nazarında üzerime geçirdiğim mintan ve yere serili kilim hatta
altımdaki uçan halı ve gözlerimi kapayıp da tavaf ettim kâinatı ne de olsa
içimde saklıydı her şey.
Ulemasıyım ben zamanın.
Haz etmediğim kimse nasıl da
uzağındayım ve şimşek çakar gözlerim derken gürlerim elbet içime yağdığımı
göremez kimseler.
Yakalandığım sağanak her gece ve
gündüzüme ket vuran gölgeler ben ne kadar aydınlıksam kararır gözlerim her bozguna
uğradığımda bozuntuya vermeden sevmeye devam ederim ama ansızın da çeker
giderim ben sevdadan.
İçimde saklıdır cennet ve cehennem.
Mısralar ısrarcıdır sevdiğim kadar ve
sevilmediğim tek gerçek zaten ısrar da etmem illa ki sevileyim diye.
Gün mizaçlı yüreğim gece açar.
Hüzün odaklı yüreğim sadece umut
eder.
Hazandır muhatabım baharda bile.
Güneştir hüviyetim geceye denk düşsem
de…
Ne de olsa içimde saklıdır kâinat ve
ışık ve hasret ve yoksunluk ve çaresiz kaldığımdandır ne zamanki kalemi alsam
elime yazdıklarım hiçliğimin manifestosudur yazmadıklarım ise binlerce cilt
adeta ve imla hatası olduğunu bildiğim her gülücüğün bir sonrası illa ki
hıçkırıktır.
Gönül gözümle diktiğim satırlar.
Kalıbımın adamıyım madem
kaybolmadığım koca bir yalan ne de olsa kaybolan yönümü bulmak için arşınlarım
ben dünyayı ve sayfaya her konduğumda aradığım illa ki kendim belki de
kendimsiz bir dünya özlemiyle yok sayılmamın ertesi illa ki kendimden ettiğim
şüphe.
Taslağı yoktur hem hayallerin.
Bazen temaşası yoksun bazen tevekkül
yüklü genelde iman gücümle dik durduğum hayatın acı ölçeri.
Bir rakipsem kendime.
Bir de rencide edilmişken.
Bir kereliğine de olsa sevilmeyi
filan da dilememişken ama olanlar da olur nihayetinde…
Eriyen zaman mum gibi.
Susan notalar yalnızlık gibi.
Nazenin bir yüreksem meylettiğim
aslında kendimle sağlayacağım uzlaşı öncesi dokunmak bir yüreğe ve bir diğerine
ve kanat açıp uçmak bilinmezin penceresinde.
Her şiirim aslında yeni açılan bir
penceredir evrene ve her reddedildiğim kapanan bir kapı gibi: öncemde terk
ettiğim kapılar da vurup çıktığım: ah, bir kendimi terk edip gidemediğim ve
muhafaza etmekse sakinliğimi mümkün olmayan bir hayalin gerçekleşmesine.
Şair gibi kan tutar beni.
Şair gibi kanarım da kanatmam asla.
Şair gibi yoksunluğum ve yüklendiğim…
‘’Çünkü elimi kestim beni kan tutuyor
Yanımda olmadın mı seni seviyorum
Belki gelmem gelemem beş dakika bekle
git.’’
Gelmeyeceğimi gelemeyeceği zaten
bilirken bir dakika beklemene dahi razıyken üstelik ben beni bir ömür
beklemişken ve nihayetinde gitmek iken tek arzum kendimden…
Zaten yanımda olan kimi sevdimse beni
benden uzaklaştıran onlardı illa ki…
Zehir zemberek dünya ve asla
katlanılası bir yaşam da değilken üstelik beklenmeye değmeyeceğimi sonunda bana
inandırmışken insanlar…
Gelmedim.
Gelmeyeceğim de.
Her şey ve ben zaten hayal gücümün
ikramı iken ve ben seni hayal dünyamda bir çocuğun annesini sevdiği gibi
sevmişken…