Düş iklimlerinden firar eden bir
günün öğretisidir içimde saklı o mermer mezar başlığı ve aşkla kıyama durduğum
zamanlardan artık medet ummuyorum aslında sürgülediğim yüreğime yeni bir şans verip
de sevdiğim ve öykündüğüm güzelliklerden dem filan da vurmuyorum.
Şehre gelen sirkin ip cambazıyım
elbet o gergin ipin değil kırgın kalemin üstünde yürüyorum bir ileri bir geri…
Taş plaklar devri çoktan geçti.
Ve bizler yavaş yavaş taş devrine
doğru geri adımlarla gidiyoruz.
Oysaki…
Sözüm ona teknoloji çağında herkes
makineye dönmüş fıtratları ile birbirlerine negatif enerji yüklemeyi pek bir
severken.
Dünsüz bir gündeyim.
Ansız ve ansızın seken bir kurşun
gibiyim ve işte sözcüklerimin ayağına sıkıyorum kurşunları ve hala o ipte
yürümeye çalışıyorum.
Bir sirk hayvanı gibi kimi insan ve
aynalara bakmıyorlar sadece içlerindeki karanlığı etrafa bir sinerji olarak
sunuyorlar.
Oysaki ben gün ışığını depolayıp
geceyi bile aydınlık kılma gayreti içerisinde devinip duruyorum.
Dövündüğümse yalan.
Dövdüğüm elbet elimdeki kalemin hazin
yüklü sesi.
İç âlemimde saklı turkuaz bir gece ve
turuncu güneşin aydınlık kıldığı cihanda hangi vazifeyi ifa etmek adına dünyaya
geldiğimi bilemezken sadece iç sesime riayet ediyorum üstelik çocukluğumdan
beri.
Yazmaya başlayalı on iki ya da on üç
sene olsa bile içimdeki sevgi yüklü seyyah yazmaya başlamazdan önce de
böyleydi.
Satırlarımı kâğıda yığarken önceme
dönüyorum.
Kâh okul yolundayım.
Kâh iş hayatında.
Kâh dost meclisinde.
Kâh yüreğimi kıranlar arasında tüm
yüreğimi de insanlara açmışken ve sevmeyi sevmişken.
Rütbem sökük artık: sevgi ile
diktiğim rütbem soluk ve küskün nihayetinde kalemin ucunda gidip geldiğim
sözcük deryalarından payıma düşense kırık ve canı yanan bir yürek.
Ruhumun da dilemması.
Sözcüklerin retinası belki de
yırtılan ve git gide büyüyen gözlük numaram ve uğradığım ihanetlerin bir o
kadar göz bebeklerimi büyüttüğü bir o kadar gözümde büyüttüğüm bir ordu insan
hal böyleyken ben de emir eriyim cihanın.
Cafcaflı coşkum.
Ansızın kararan gökyüzü ve rahmetin
sadece beni ıslattığı ve paye verdiğim kimse artık gerisin geri kaçtığım
üstelik bir öncesinden de hızlı ve mahcup bir ifade ile içime sığındığım ve
içimdeki Mevla ve attığım bir adım sonrası Rabbime O’nun tanıklığında yaptığım
hiçbir şeyin yanlışın da varlığından rahatsızlık filan duymuyorum ne de olsa
doğrularımla erdim ben bu mertebeye. Ama hangi doğrular?
Dünyanın literatüründe maskesiz ve
yalansız yaşadığım kadar da doğrularımın insanlar tarafından tek tek silindiği
aslında silinen benken ve gözden düşen ve sevmek rutinim iken artık acıların
kat çıktığı bir sevgi devri âleminde nihayetinde top tüfek kuşandığım ve hedef
tahtası kimliğimle sorup da soruşturuyorum hani kime ne gibi bir yanlış yaptım,
diye aralıksız sorgulandığım yetmezmiş gibi yaşama sevincimin de nihayetinde
çalındığı gerçeği ile baş başa kalıp baştan başlamanın da artık gereksiz olduğu
inancı ile…
İnancımın doğrultusunda elbet
yaşamak.
Lakin insanlara da inanmayı pek bir
kanıksamışken şimdilerde ise kendime olan inancımı bir kere daha yitirdiğim.
Ve hala sirkte sözcüklerle gösteri
yapan bir ip cambazıyım ve ne zamanki düşecek olsam insanların gözlerinin içi
gülüyor ve ben sadece semaya dikiyorum gözlerimi birilerinin gözlerinin içine
bakıp da onlardaki bu yanılgıyı görmek dahi istemiyorum.
Ulemasıyım belki de dünün ve günde
kayıtlı tek mutluluk ibaresi yokken yarının yolunu gözlüyorum aslında kendime
duyduğum özlemle yazıyor ve yaşıyorum.
Öznemse özlem yüklü.
Öz veri ile yaşadığım ve sevdiğim bunca
insan.
Mutluluğun fermanı henüz
yazılmamışken.
Ve birilerinin verdiği fetvanın
sonlanmadığını görüp de üstelik kendi fetvalarına kendileri bile inanmazken…
Bir hüzün alayı.
Resmigeçidi duyguların ve kalem de
hala direnirken ve yaza yaza nasırlaşmış filan da değil parmaklarım çünkü
yazarken hiçbir şeye dokunmuyorum ve yüreğimin dokunulmazlığında bir bir
farkındayım da çevremde olup bitenin.
Neden zor geliyorsa artık insanlara
sevmek ve inanmak?
Ve farazi bir akımla mizacımdaki bu
standart sapma ile müthiş bir içerik analizi yapıyorum derbeder olmuş
kimliğimden sarkan üç beş duygudan geride kalanı söylemiyorum bile.