Düşler, tartaklanan yıldızların
boğmacalı güncesi…
Neşrinde ömrün
Küpeştesinde ölümün…
Ah, hüzün bohçam
Namerdim, eğer ki sevmeseydim ben
böyle
Elbet tuşa gelirdi yüreğim
Niyazım eksiksiz
Bir redifse aşk
Esintisi yüreği ferahlatan
Kaybolmaya dair bir masalsa kapıma
dayanan
Hüzün perilerime sorsunlar beni.
Kıyamet öncesi mi kıymete bineceğim?
Kılıksız bir hüzünde mi saklı ömürlük
bütçem?
Azığa aldığım gemiler mi yoksa
yaktığın?
Yalnızlığın dokunduğu kanatlarım
Elbet için için yanar bu ateş.
Gaipten gelen sözcüklerle hemhal
Varlığın tetiğe bastığı o minvalde
Kurgulu bir bebek gibi yaşlarına isyankâr
Yasadığı neyse sözcüklerin
Yaşamın ikbali gün yüzlü mealim
Devindiğim her acı her açı nasıl ki
bir hicret
Hükümlerin ensemdeki soğuk nefesi
Nefsime aldırmadan yaşadığım ömrün
her demi…
Nakşedense kader
Neşri elemin bazen mutluluğa pervane
Göğün sarkıtları nasıl da batar ah,
batar
En derine.
Derinlerde yaşamanın hadisesi
Elbet konuşlu olduğum şu ömür
Nasıl ki denk düşmediği
O cennet bahçesinden çalınan bir çiçek
gibi
İnadına açacağım her solduğumda
Soluyacağım da sonsuzluğu
Kim derse sus şu sefil varlığıma
Sessizliğimse sadece asaletten
Yoksa verecek cevabım olmaz mı
ezelden?
Güme giden bir sekant
Bir asra denk düşen kimi vakit
Altına imza atacağım bir akit
Öncesi delice tırmandığım düz duvar
Sığlarda yaşayan gölgelerden de
olmalı bir farkım
Azıcık derdest
Fazlasıyla hüzünbaz
Mutluluk ise içimde saklı bir sarkaç
Kimi sever: adeta vur kaç
Sevdalar yoldan çıkan
Yolda kaldığım bir ömür bazen
kaçtığım
Kendim hele ki öykündüğüm
Asla da değil bir içimlik sevgiler
Örüldüğüm imge imge
Görüldüğüm Allah nezdinde
Onay versin yeter ki
İki cihanda da aziz olmaktır tek
dileğim.
Dilemması ömrün
Devasa bir rahmet kapıldığım
İlahi Aşk ki;
Çoktan geçtim dünyanın malından, zevkinden
Bir es verdiğim her şiir
Bir ses veren ufuk ve ömür
Bir nazenin goncadan ötesi saklı
içimde…