Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 21.04.2025
Okunma Sayısı : 301
Yorum Sayısı : 9
Son  Verirken-hakimiyet  Bila  Kayd-ü Şart  Milletindir-5.  Bölüm

Mustafa Kemal her ne kadar 21 Nisan 1920'de amacının ve kendisiyle birlikte yola çıkanların amaçlarının sultan ve halife, saltanat ve hilafeti kurtarmak olduğunu söylemiş ve hatta yazmışsa da gerçekte hiç bir zaman saltanat ve hilafeti kurtarmak gibi bir amacı olmamıştır. Onun amacı henüz daha genç bir yüzbaşı iken bile yepyeni bir devlet kurmak ve o devletin başına geçmek olmuştur.
****
1907 -1908 Yılları arasında Selanik'te görevde olan Mustafa Kemal, bir gün yakın dostları, arkadaşları Nuri ( Conker ), Fuat (Bulca ), Ali Fethi(Okyar ) ve Salih (Bozok ) İle konuşurken dostlarına gelecekteki görevlerini açıklar.
Herkese bir görev verdikten sonra Salih Bozok'a '' Seninle hiç ayrılmayacağız. Seni kendime yaver yapacağım.'' Der ( Gerçekten de hiç ayrılmazlar. Gerçekten de Salih Bozok Mustafa Kemal'in yaveri olur ileride )
Masadakiler sorarlar: '' Peki sen ne olacaksın?'' Mustafa Kemal cevap verir:'' Ben de sizlere o görevleri veren adam olacağım.''
Peki böyle bir niyeti vardı da neden ta Erzurum Kongresinden beri Padişah Vahdettin'e toz kondurmuyordu. Hatta Erzurum Kongresi öncesinde askerlik görevinden azl edildiği halde neden Sivas Kongresinden hemen sonra Padişaha ''Emir ve ferman Hazret-i tacdar-ı âzamilerinindir'' Diyor emrinde olduğunu söylüyordu? ( Kaynak: 28 Eylül 1919 Tarihli İrde-i Milliye Gazetesi ) { İşin ilginç tarafı padişah Vahdettin de '' ne emiri, ne fermanı? Ben seni askerlik görevinden attım.'' Demiyordu. }
****
Sevr'e rağmen direkt padişaha '' Hain '' denmemişti ama mecliste Mustafa Kemal'in canını sıkan bir durum söz konusuydu:
Yeni bir anayasanın yapılması için hazırlıklar yapılıyordu ve mebuslar sık sık 24 Nisan 1920'de alınan bir karara anayasada ne şekilde yer verileceğini soruyorlar, bu yönde bir kanun ya da anayasa maddesi isteklerini dile getiriyorlardı.
Peki neydi 24 Nisan 1920'de alınan karar?
Hakimiyet bilâ kayd-ü şart milletindir, Büyük millet meclisinin üstünde güç yoktur gibi kararların yanında bizzat Mustafa Kemal tarafından dile getirilen şu kararı almıştı:
“Hilafet ve Saltanat makamının tahlisine( kurtuluşuna ) muvaffakiyet hâsıl olduktan sonra Padişahımız ve Halife-i Müslimin Efendimiz, azade tamamıyla hür ve müstakil olarak kendisini milletin aguşu sadakatinde( Kendisini milletin sadakat dolu kucağında ) gördüğü gün meclis-i âlinizin tanzim edeceği esasatı kanuniye dairesinde vaz’ı muhterem ve mübeccelini ahzeder” ( Kanunlar çerçevesine muhterem ve kutsal haklarını kullanır. )
Padişah efendi kutsal haklarını kullanır (!)
Padişah ve Halife Efendi ve kutsal hakları???
Ve bu kutsal haklar yeni anaya girerse?
Mustafa Kemal'in ta 1907'de kurduğu hayaller tamamen yıkılırdı.
O halde bir şeyler yapılmalıydı ama Sevr'e rağmen aleyhinde kötü söz söylenmemiş olan padişah nasıl bertaraf edilebilirdi?
'' Biz sultan ve halife olan Vahdettin'i değil, saltanat ve hilafet makamını koruyacağımıza söz verdik, yemin ettik.'' Derse olur muydu? Olurdu.
'' Benim kursağımda halen sultanın ekmeği var'' Diyen Rauf Orbay'ın daha sonra '' Vahdettin hain olsa da saltanat ve hilafet makamı devam etmeli.'' noktasına gelmesi olabileceğinin en bariz deliliydi.
O halde saltanat ve hilafet makamının korunacağı ama mevcut padişahın ( Vahdettin'in ) hain olduğu rahatlıkla söylenebilirdi. Vahdettin'in hain olduğu mebuslara kabul ettirilirse ileride saltanatın ve hilafetin gereksiz olduğunu da kabul ederdi mebuslar. ( Ama şimdilik saltanat da hilafet de lazımdı. Henüz bölünmenin zamanı değildi. Ayrıca ileride yapılacak barış antlaşmalarında elde pazarlık kozu olması da gerekiyordu )
Nitekim 25 Eylül 1920'de padişah Vahdettin için mecliste ilk kez '' hain '' ifadesini kullanırken tam olarak şöyle diyordu Mustafa Kemal Paşa:
(Çok uzun uzun yazmak yarine meddeler halinde daha kısa yazayım.)
*Hilafet ve Saltanatın korunması birinci esasımızdır
*Hilafet ve saltanatı bizden zorla almaya kalkarlarsa sonuna kadar cihat ederiz.
*Ancak Yüce meclisin ikide bir saltanat ve hilafet meselesiyle meşgul edilmesinde sakıncalar vardır.
*Bugün bu makamı işgal eden zat bu millet ve memleket için hain bir adamdır. (Alkışlar) Müsaade buyurunuz beyim. Hain bir adamdır.
*Padişah-Halife hain bir zattır çünkü vatan ve millet için zararlı örgütler kurmakta, bu örgütlerle münasebette bulunmaktadır ( kastedilen örgüt İngiliz Muhipleri Cemiyetidir.)
****
Şimdi gelelim en ilginç hususa.
Mustafa Kemal, her ne kadar Saltanat ve hilafet karşıtı olsa da 25 Eylül 1920'de halen saltanat ve hilafetin korunmasından bahsederken Türkiye'nin o günlerde de en muhafazakar illerinden olan Erzurum'un mebusu Salih Bey ile Mustafa Kemal arasında şöyle bir konuşma geçer o meşhur 25 Eylül 1920'de
SALİH Ef. (Erzurum) — Bu maddede bir halife meselesi uzayıp gitmektedir. Ben zannediyorum ki bu bir aile meselesidir. Dalbudak sarmış olan bu şecereyi...
MUSTAFA KEMAL PAŞA HAZRETLERİ (Devamla) — Zannediyorum ki böyle bir şey yoktur. (Gürültüler), (Öyle bir şey. yok sesleri)
SALİH Ef. (Erzurum) — Fakat Paşa Hazretleri bunun kurumuş dallarını kesmeyecek miyiz?
Yani Efendim aslında TBMM, sadece Vahdettin'in hain olduğunu kabul etmekle kalmamış aynı zamanda Mustafa Kemal'den de radikal davranarak saltanat ve hilafetin dalının budağının kesilmesi gerektiğini söylemiştir.
Sonra?
Sonra 20 Ocak 1921'de Türkiye'nin ilk anayasası yürürlüğe girdi.
23 Maddeden oluşan bu ilk anayasamızda saltanat da hilafet de tek kelimeyle olsun zikredilmiyordu.
****
Mustafa Kemal'in ta 1907'den hatta daha öncesinden saltanatı ve hilafeti kaldıracağını biliyoruz. Hilafet ve saltanat, sultan ve halife hakkındaki olumlu söz ve davranışlarının da bir taktik icabı olduğunu biliyoruz. Peki mebusların düşüncelerindeki bu kısa zaman içindeki değişimi nasıl izah ederiz?
Mesela 10 Temmuz 1920'de Saltanat ve hilafeti koruma amacı dışında bir amaç gütmeyeceğine yemin eden Antalya mebusu Rasih Hoca, 30 Ekim 1922'de Saltanatın kaldırılması konusu görüşülürken Vahdettin'den ''Cani'' diye bahsediyor ve bunun sebebinin '' Hilafet Ordusu '' denilen bir ordu kurması olduğunu beyan ediyordu.
Niye böyle olmuştu?
İşin doğrusu bu soruya net bir cevap verebilmem mümkün değil ama yine de önce vatan kurtaran, sonra vatan haini ilan edilen Çerkez Ethem'in '' Biz burada Millet Meclisine karşı yapılan isyanları ( Anzavur İsyanı, Afyon/Çopur Musa İsyanı, Gerede İsyanı, Yozgat İsyanı ) bertaraf ederken Ankara'daki beyler maaşlarına zam yapmaktan başka bir şey yapmıyorlardı.'' sözlerinde aramak lazım.
Herhalde Ankara'daki beyler, Bila Kayd-ü şart millette, milletin vekilleri olarak da kendilerinde olan hakimiyeti, padişah ve halife olan zât ile paylaşmanın pek de mantıklı olmadığına ikna olmuşlardı zaman içerisinde. Öte taraftan madem ki Mustafa Kemal Paşa ''Hain '' diyordu, o halde '' Hain demenin bir mahsuru yoktu.
******
Aslında yazacak, anlatacak çok şey var da maalesef bu tür ciddi yazılar, kaynanasıyla cinsel ilişki yaşayıp onunla kaçan damat gibi ilgi görmüyor toplumumuz tarafından. Aynı ilgisizliğin sitemizde de söz konusu olması sebebiyle emeklerimin zay olduğunu görmenin üzüntüsüyle
------BİTTİ------
( Son Verirken-hakimiyet Bila Kayd-ü Şart Milletindir-5. Bölüm başlıklı yazı Sami Biber tarafından 21.04.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu