
‘’Tartaklanmış düşlerim var,
bayaann.’’
İçimdeki okyanusun röntgenini
çekmelisiniz aslında.
İçimde üşengeç bir çocuk aralıksız
soru bombardımanına tutuyor beni ve dilimde ıslanmaz iken bakla…
Sözcüklerse kara kuru hani: birisi
höt, dese hepsi kaçışacak bir yerlere bense benzin deposu boşalmış bir araba
gibi biliyorum da varlığımın ıskartaya çıktığını ve iç sesim alt yazı geçiyor:
‘’Üç al iki öde günleri bu gün. Güne
giden ablalarım, kardeşlerim ve teyzelerim…’’
Aralıksız kulağıma gelen sokağın
gürültüsü artık kimse sırasını sıvan sözcüklerini ve kirini boşaltıp sırra
kadem basıyor bir söylence ertesi.
Sokağın gidişatı takılıyor gözüme
daha doğrusu kulağıma çalınan ve kadının biri yolda giderken resmen bağıra
bağıra konuşuyor kendisiyle ve bakıyorum elinde ya da kulağında telefon ya da
kulaklık var mı, diye.
Bakmama hacet yok da merakımı
yenemiyorum.
Gecenin kültürü pek bir frapan.
Özellikle hafta sonu oldu mu insanlar
kümeleniyor kaldırım boyunca ve gecenin geç saatlerine kadar içip içip
coşuyorlar.
Aklım hala gündüzde takılı: hani, tık
nefes sarımsak satan adam artık kimse bu yaz sıcağında kilo kilo sarımsak
alacak hali yok ya… dememin ertesi işe koyulmuş diğer adam mikrofonu alıyor
arkadaşının elinden bu sefer o bağırıyor:
‘’Çileğim çilek. El değmemiş kız
gibi.’’
Bir ara ses gider gibi oluyor derken
diğer ortağı kapıveriyor mikrofonu. Bu sefer, bakalım bu ne diyecek, diye
heyecanla bekliyorum. Ve kocaman bir es ne de olsa zabıtanın kulağına gitmiş üç
arkadaşın yaşam mücadelesi.
Günler geceleri kovalıyor ve geceler
halinden memnun en çok da gençler artık yaşı kaçsa bir kere rüştünü ispatlamış
madem.
Gençlerden biri avaz avaz şarkı
söylüyor derken konuşmaya başlıyorlar kendi aralarında ve yüksek sesle bayağı
atıyorlar havalarını artık bu sıcak havada ne havası ise.
Biri:
‘’Uzun hava’’ diyor ve bu sefer başka
sözün devamını getiriyor.
Komşulardan biri uzatıyor kafasını:
‘’Eh, be, yetti artık. Bir
uyutmadınız. Ne bu böyle yani?’’
Gençlerin hiç biri oralı değil derken
komşu kadın devam ediyor nutuk atmaya:
‘’Gündüz seyyar satıcılar şimdi de
siz.’’
Başka bir pencereden başka bir kafa
uzanıyor:
‘’Neydi o sahi gün boyu sarımsak
satan mı istersin malını kıza benzeten mi?’’
Gençler ise ufaktan sinirlenmeye
başlıyor:
‘’Sizden müsaade mi alacağız teyze,
ha, söyle hele?’’
‘’Gençseniz gençliğinizi bilin de
tutun bir işin ucundan.’’
Tartışma başladığı andan itibaren
sessizliğini koruyan çilli genç kız lafa dalıyor:
‘’O adam benim babam. Lafını bile de
öyle konuş istersen, teyze.’’
Hangi adamsa artık babası…
‘’Suphanallah…’’
‘’Kimmiş bakayım senin baban?’’
Kız öne atıyor kendini ve çantasından
çıkardığı demet demet sarımsağı yere atıp üstünde tepiniyor.
‘’Babam harbi esnaftır ve ailesi için
de canını dişine takar.’’
Gençler şaşkın ve anlamaz gözlerle
birbirine bakıyor.
Kafasını kazıtmış dövmeli genç lafa
giriyor:
‘’Heyt, be. Ben de bu sarımsak kokusu
nereden geliyor diyordum.’’
Kimi sus pus ama sarımsak satan
adamın kızı hızını alamıyor.
‘’Sen bana laf mı çarptın? Seni bre
densiz. Lan, kim oluyorsun da kokuma karışıyorsun?’’
Uzaktan gelen siren sesi devriye
gezen polisin ve hızlıca giriyor sokağa:
‘’İnsanları rahatsız etmeye ne
hakkınız var? Yürüyün merkeze gidiyoruz.’’
Kafalarını pencereden uzatan komşu
kadınlar çoktan içeri çekilmiş ve yere attığı sarımsakların üstünde tepinen kız
avaz avaz ağlamakta.
‘’Seve seve çekebilirsiniz beni
karakola ne de olsa sabahtan beri göremedim babamı. Varsın sarımsak kokayım ama
kimse babama laf söyleyemez.’’
Dövmeli genç deyip
diyeceğine çoktan pişman olmuşken söze karışıyor:
‘’Kız arkadaşımın
hiçbir suçu. O kadınlar çıngar çıkardı, memur bey.’’
Artık nasıl çark
etmişse delikanlı.
Polis memuru yukarıya
bakıyor:
‘’İyi de ben kimseyi
göremiyorum. Kapatın çenenizi de binin arabaya.’’
Gözleri yaş içinde
ağlamaktan perişan olmuş kız da isyanlarda ve yerdeki sarımsakların başına
oturup hüngür hüngür ağlamayı da sürdürürken dövmeli genç yanına yaklaşıyor
bitap düşmüş kızın yanına:
‘’Tanışalım mı,
arkadaşım? Ben Beynamaz Sıdkı.’’
Kız konuşmakta
zorlanırken sözlerine devam ediyor delikanlı:
‘’Hele bir çıkalım
nezaretten söz işkembe çorbası benden. Adın ne cesur kız?’’
Diğer polis memuru
yaklaşıyor gençlerin yanına:
‘’Ah, be oğlum bir
akıllanamadın gitti. Dua et de bu sefer annenin kulağına gitmesin. Sayende
merkezde adım çıktı.’’
Genç kız bir anda
kahkaha atmaya başlıyor.
‘’Onlar bizsiz bizler
de onlarsız yapamıyoruz madem. Adım Elif. Memnun oldum. Babamı seviyorum.’’
Genç delikanlı hayli
rahatlamış bir şekilde yanıtlıyor kızı.
‘’Merak etme, cesur
kız. Babalarımız da bizi seviyor hem de haddinden fazla. Haydi, düş önüme. Dur
sarımsakları toplamana yardım edeyim hani olur da sarımsaklı yoğurt yemek nasip
olur bize.’’
Delikanlının babası
istifini bozmuyor.
‘’Çıkışta görüşeceğiz,
evlat elbet benden kurtulacağını sanma.’’
Gecenin sonunda her şey
tatlıya bağlansa da elbet yarını var bu hikâyenin her birimizin hikayesi de
farklı iken bazen sarımsak koksa da hikayeler.