Melek Öğretmen...





Kifayetsizliğe takılı aklım ne de olsa zımba gibi olduğum günler dünde kaldı. Sözcüklerin direndiği kadar da direttiğim bilumum bahane.

Beynamaz bir kelime dilleniyor ve reşit olmayan acılar güme gidiyor illa ki ne de olsa galibiyet peşinde koca cihan bense mağdur bir düş’e gebeyim. Düşlerimde dahi mağdurum bir de iklimi esefle kovalıyorum ne de olsa kış oldu mu buralarda bata çıka yürürsünüz ta ki menzile varana değin.

Kim olduğumun önemi var mı peki? Ya da neyin peşinde koştuğumun… Ben yine de dilim döndüğü kadar izah edeyim. Aslında hiçbir masalın kahramanı değilim ben varsa yoksa ufacık bir senaryo adını koyamadığım belki de adlandıramadığım belki de adımın dahi anılmadığı.

Gönül koyduğum insanlar var bir de gönlümde saklı tuttuklarım.

Misal mi?

Öğrencilerim mesela hani beni gördüklerinde yüzlerinde güller açan ve ben ne zaman girsem sınıfa vaktinden evvel koşa koşa gelip sıralarına oturanlar elbette öncelikle karşılıklı merhabalaştığımız ve ben onlara dokunmaya dahi kıyamazken yüreğimden onlara doğru esen bir yel.

Kimi öğretmen vardır ki… asla kötü söz söylemem kimse için lakin unutamadığım çokça acı var hele ki en yakınlarım ve bende açtıkları o derin yara.

Ben esnaf çocuğuyum. Garip babam ne zamanki İstanbul’a göç etti… eh, peşi sıra bizlerde. Geride koca sülaleyi bıraktık da köyde… neymiş efendim, köy çocuğunun İstanbul’da ne işi varmış?

Tabii canlarına minnet ne de olsa dededen kalma arsayı daha rahat parselledi akraba bozuntuları ve garip babam olay büyümesin diye hissedar olduğu halde vazgeçti hakkından ne de olsa başımızı soktuğumuz derme çatma bir evimiz vardı.

Sözcükler boğazımda tıkanıyor ve öğretmen kimliğime de asla yakışmıyor. Babam erken göçtü lakin hikâyem başlayalı daha önceki zamanlara dayanıyor.

İstanbul’a düşüp de yolumuz… uzun hikaye ki detaya girmeye değmez lakin babamın ilk yaptığı cebindeki üç kuruşla yatırım yaptığı o bakkal dükkanı oldu bir de ardiyesi vardı dükkanın ve işte artık başımızı sokacak bir evimiz oldu.

Annem ırım kırın etti lakin çaremiz de yoktu.

Attık yatağı döşeği üst üste ve bir güzel yerleştik. Müşteriler gelmeden uyanıyor ve yerimizi alıyorduk.

Anam kasada.

Babam getir götür ile dükkânı yürütmeye çalışıyor ve ben…

Ben, kız vasfımla sadece ayakaltında dolaşıyordum ve zaman geçmeden yakındaki bir okula kayıt oldum. Ayağımda tabanı delik ayakkabılar üstümde babamın ceketinden bozma bir gömlek sonra da okul forması gerekmez mi? Allah razı olsun müdürden. Baba adammış. Aile birliğine haber saldı ve tüm ihtiyaçlarımı giderdiler lakin…

Demedi demeyin ama.

Yoksa deyip de ona buna çamur atacağımı mı sanıyorsunuz?

Elbette ben hain değilim hele ki İstanbul bize kucak açmışken… güldürmeyin, hani: değil kucak açmak ite kaka yol alıyorduk bir de köyün muhtarından gelen mektup yok mu ah?

Babamın hissesini devrettiği o arsa… Aman Allah’ım bir de define bulmasın mı bizim akrabalar o avuç içi arsada?

Önce inanmadık lakin her şeyin kaydı vardı muhtarın mektuba eklediği. Elbette zırnık koklatmadı bizim akrabalar ve haftasında bir mektup da onlardan gelmez mi?

‘’Şükrü Efendi, duamızı alıyorsun ne de olsa sana Allah’tan başka kimse yardım etmez ve acımaz.’’ diye.

Mektubu okur okumaz fenalaştı babam sandık ki tansiyonu düştü. Ne düşmesi… bir yükselmiş ki… Apar topar kaldırdık hastaneye.

Adam gitti geldi ama bir geldi ki geriye ve biz hastaneden çıkardığımızda babamı: sağ tarafı tutmuyordu. Elde yok avuçta yok bir de sermayeyi kediye yükledik mi…

Kasada anam duruyordu yine ve ben okuldan gelir gelmez servis yapıyordum babam ise ardiyedeki yatağında.

Hepsi geçer sandık. Mevsim geçti sene geçti ve babam dayanamadı fazla. Anam da gerisin geri döndü köye Rasim Amcamın vaadiyle.

Neymiş efendim? Dul kadın bir başına köy yerinde nasıl yaşarmış?

Rasim Efendi babamın bir büyüğü ve de en iyi niyetlisi…sandık lakin biz onu iyi bellemiştik bir kez hele ki defineden pay vermeyi de teklif etti miydi…

Halime Kadın… Rasim’in ikinci eşi. Birinciyi gömdüğünün ertesi aldı nikâhına daha doğrusu imam nikâhı ile karı belledi Halime’yi ve devreye annem girdi mi gözleri fal taşı gibi açıldı.

‘’Kız, Rukiye…’’

‘’Söyle ağabey.’’

‘’Bilir misin?’’

‘’Neyi bilir miyim?’’

‘’İlk günden beri gözüm var sende. Gel, nikahlı karım ol bir de çocuk yaptık mı… Hele ki o köy meydanındaki iki katlı ev var ya. Kız, üstüne yaparım senin. Senin bu küçük kızı da bir iki seneye everdik mi…’’

Anam bahsetmedi bana bu olup bitenden lakin köy yeri: herkesin herkesten haberi var.

Anam bocaladı evvel ve demedi de bana bir şey ama artık meydan onundu ve anamdan da asla beklemezdim. Velhasıl amcalıktan cici babalığa terfi etti amcam-adı batasıca.

Ben durur muyum hiç onlarla? Hele ki aklım okumakta iken akabinde bir mektup yazdım yarım bıraktığım okulun müdürüne:

‘’Hocam, sahip çıkın bana. Ben okumak öğretmen olmak istiyorum lakin ne anam var benim artık ne de dağ gibi babam. Bir el verin ve ne olur kaydımı yenileyin.’’

Cevap gecikmedi şükürler olsun ki. Gelen mektupta bir de otobüs bileti görmeyim mi? Neyim var neyim yok tıktım bavula ve anam amcamın koynunda mışıl mışıl uyurken kaçtım geldim İstanbul’a aslında koşa koşa geldim nazlı İstanbul’un kollarına.

Baba adammış müdür üstüne üstük kızı yerine koydu beni ve koca gönlü ile sahip çıktı: hem müdür baba hem de karısı Latife Hanım ve aylar evvel evlenen kızlarının odasını açtılar bana:

‘’Öğretmen okulu sınavlarına girene kadar bu evin kızısın ve içini rahat tut. Bu memleket senin gibi eğitim neferlerine ihtiyaç duyuyor yeter ki aklını kullan ve çok iyi bir öğrenci ol sonra da öğretmen.’’

Sözcükler…

Söz sahipleri.

Reşit acılar… komik çok komik ne de olsa yetişkinlerin değil acıları reşit oluyor her birinin reşit olmuş bir vicdanı bile yok elbette istisnalar hariç.

Kodaman düşler… düşler ne için peki?

Düşe kalka yürürken düşleri sahiplenmek.

Sahibi olmak mı gerçeklerin?

Kolay ya da zor.

Kimi ite kaka okur da bir baltaya sap olamaz. Kimi tek göz odaya hasret bir aile sıcaklığına aç ve öz anası bile onu tanımazken…

Baba ocağı gibi sıcacık bir ortamın da hasretini çekerken ama Allah var: Müdür Baba bana aile hasreti çektirmedi.

Geride bıraktığım hiçbir şey ve hiç kimse de umurumda değil hani ve sahip olmadığım ne ise uzağında kalmak çok da üzmedi beni. Başımı soktuğum bir ev vardı nihayetinde aslında ev’im diyemediğim bu yüzden ben her çocuğa bir ev vaat ettim. Nasıl mı olacaktı?

Onları bir anne sıcaklığı ile kucaklayıp her birini topluma kazandıracaktım ve nihayetinde bu isteğim gerçek olmuştu.

Satırlarda saklı gözyaşlarım sakın içinizi acıtmasın çünkü ben acılarımı sevdim tıpkı öğrencilerimi sevdiğim gibi. Ve öğretmen çıkar çıkmaz ilk işim babamın mezarını yaptırmak oldu ne de olsa bana şerefli bir soyadı bırakmıştı gerçi aynı soyadına sahip şerefsizler de saklı idi nüfus müdürlüğünde yine de yine de ah etmedim fazla onlara çünkü bana sahip çıkmayan en yakınlarım sayesinde öğretmen çıkmıştım.

İki aydır uzağındayım okulumun ve öğrencilerime de yalan söyledim. Bir dakika birisi beni çağırıyor:

‘’Hazır mısın Melek Hocam?’’

‘’Siz hazır mısınız asıl onu söyleyin.’’

‘’Bakıyorum gözlerin parlıyor demek oluyor ki moralimiz yerinde. Acaba diyordum ki: hani senin öğrencilere söylesek miydik ama madem sen onların bilmesini istemedin…’’

‘’Altı üstü bir ameliyat gerçi asla anne olamayacağım ama…’’

‘’Sen zaten mükemmel bir annesin tüm çocuklara bağrını açan.’’

‘’O zaman açık olsun yolumuz hadi itin şu sedyeyi de bir an evvel kurtulayım şu illet hastalıktan hem…’’

‘’Hem ne?’’

‘’Anne olmam için doğurmam gerekmiyor ki. Bakın, anam beni doğurdu ama haberi bile yok olup bitenden. Hastane çıkışı gideriz değil mi?’’

‘’Elbette gideceğiz Çocuk Esirgeme Kurumuna hem Müdür Baba da söz vermedi? Seninle gurur duyuyorum Melek Hocam.’’

‘’Hele bir çıkayım ameliyattan görürsünüz nasıl mükemmel bir anne olacağımı. Öğrencilerim de gözümde tütüyor üstelik.’’

‘’Müdür Baba az evvel geldi hastaneye. Ameliyat boyunca bekliyor olacak canım. Hadi rast gele.’’

 


( Melek Öğretmen... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 19.05.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu