Vakti Çoktan Geçmiş Dünya Düzenin Ardından

 Yeni dünya düzeni: Batı sonrası ve çoğulcu bir dönem - Fikir Turu

   Kelamı kelimelerle, gönülle tanıştırdım. Her harfi bir nabız gibi kalbimle attı; her cümle, susmuş bir vicdanın sesi oldu. Bu birkaç cümlem, bir arayışın iziyle doğdu. Zaten aramazsak merhameti, insanlığı, şimdi kaybettiğimiz gibi bulamayız, yok olur gider. Bu sadece yazmak için yazıldı, dile kelamı gönle merhameti getirmek için dillendirildi. Bu metin; sessizliğin susturulmadığı, acının gösteriyle örtülmediği, insanın insanca yaşadığı bir dünyanın özleminden doğdu. Kelam, yalnızca kelimelerle kurulmadı. İçine bir gönül ırmağı aktı. Sitemle yoğruldu, umutla yön buldu. Filistin’deki çığlıktan, adaletsizliğin soğuk sokaklarından, merhametin bastırılmış soluğundan yankılar taşıdı.. Bu yazıyı yazarken kendime sormadım, sadece kalbime kulak verdim: İnsan hâlâ insan mı, yoksa gösterişli bir suretin ardında kaybolmuş bir hatıra mı? İşte bu yüzden kelamı kalpten geçirdim. Gönlü susturmadan, cümleyi yalnız bırakmadan bir yola çıktım. Ve şimdi bu yolda sizinle yürümeye hazırım.

 

   İnsanın insanı sömürmediği, lüksün ve eşitsizliğin insanın ahlakını bozmadığı bir özgürlük ve eşitlik düzeni mi kaldı dünyamızda? Bir zamanlar belki vardı; taş duvarlar arasında bir yoksulun sıcak çorbasını paylaştığı, bir zenginin sadakasından çok utancını büyüttüğü günler. Lüks, gösteriş değil sorumluluktu; eşitlik, yasalarla değil yürekle kurulur, özgürlük başkasının hürriyetine değmeden serpilirdi. Ama şimdi... Şimdi batıda birileri paranın gücünü tanrı bellemiş, başkalarının alın teri üzerine kurulan saraylarda içtikleri kahvenin hesabını vicdana değil, muhasebeye sorar olmuş. Eşitlik, yalnızca anayasa kitaplarında, özgürlük ise reklamlarda kalan bir kelimeye dönüşmüş. İnsan insanı göz ucuyla tartıyor artık; etiketle, unvanla, şöhretle ölçülen bir değer sistemi var. Oysa insan olmak, hiçbir şeyle ölçülemeyecek kadar kırılgan ve kutsal bir hâl değil miydi?

   Çocuklar hâlâ savaşlarda ölüyor, kadınlar hâlâ suskunlukla cezalandırılıyor, işçiler hâlâ hak ararken eziliyor. Üstelik bu olup biteni görenlerin çoğu, sadece izliyor. Kalplerin sustuğu yerde kelam nasıl yükselsin? Merhamet unutulduğunda hangi kitap ahlâkı yazabilir? Ve biz, bu yalanların içinde yaşarken, hâlâ “daha fazlasını” istiyoruz. Daha konforlu evler, daha hızlı telefonlar, daha lüks hayatlar… Ama bir annenin gözyaşından daha değerli ne olabilir? Bir çocuğun güvenle uyuduğu bir gece, hangi başarıdan daha kıymetsiz olabilir? Kelam şimdi buna karşı susmamalı. Gönül bunu kabullenmemeli. Çünkü gerçek özgürlük, yalnızca kendimiz için değil başkalarıyla birlikte var olabildiğimizde mümkündür. Ve gerçek eşitlik, eşit olmayan şartlarda dahi birbirimizin insanlığını tanımakta gizlidir.

   Bir gün lüks, sessizliğini bozacak; eşitsizlik, suretini gösterecek. O gün geldiğinde kelam, bu yazıyı hatırlasın. Gönülse hâlâ susmamış olsun. Kelam... Bazen bir kılıçtır, adaletsizliğe çekilen. Bazen bir dua, mazlumun göğsünde gizlenmiş. Fakat en çok da bir ses, duymayanlar için var olan. Kelam konuşmadığında, suskunluk kirlenir. Çünkü hakikat en çok dile gelmediğinde tükenir. Bugün kelam sadece anlatmaz; taşır. Filistin’de yıkılan evleri, ezilen çocuk ayaklarını, bombalanan düşleri taşır kelime kelime. Ama bir başka yerlerde soğukkanlıca izlenen ekranlarda sadece “haber”dir o. Orada rakamlar konuşur, burada kalpler yanar.

   Ve gönül... Gönül kelamı duyar. Susar belki, ama sessiz değildir. İçine doğru büyür acı; yangın olur, sitem olur. Gönül bazen ağlamaz, ama yanar. O yangının dili yoktur, ama hissi bütün bin insanlığı yakmaya yeter.

Bugün kelam ve gönül bir olmalı.

Biri konuşurken diğeri titreşmeli.

Biri yazarken diğeri hissetmeli.

   Çünkü ikisi birden sustuğunda, insanlık sadece adaleti değil, varoluş nedenini de kaybeder, vesselam.

Mehmet Aluç

Görsel alıntıdır.


( Vakti Çoktan Geçmiş Dünya Düzenin Ardından başlıklı yazı kul mehmet tarafından 8.07.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu