Bildiklerimi es geçtim devasa bir ziynete de paha biçemediğim kadar yorgunluğumu tehir ettim…

Zaman aşımı yok iken de zanların ve zemheride saklı o isyanın dibini küredim bir zangoç bir derviş bir hancı misali; vebali ise boynuna, ey, sen dünde kalan yakın bildiğim yabancı.

İzafi bir rota değil.

Metruk bir yürek hiç değil.

Koz versem ne ki közünde saklı yorgunluğun ve işte fısıltısına şahit olduğum solgun ve ötelenmiş ruhumun alametifarikası.

Sehven yenik.

Sağır Sultanın iken de kulağı kesik.

Göğün gümbürtüsü.

Yerkürenin iniltisi.

Ve çivisi çıkmış dünyanın onca külfeti.

Yayvandı sesi çilesi dolmuş bir çetele.

Yâdında dünün unutulmuş kim ise bir köşede.

Solgun geceyi misafir eyledim ve işte boş sayfanın çağrısı inleyen imgelerin senfonisi:

Bazen bir sekant.

Bazense bir asır.

Beynamaz gölgelerde ses geçmez duvarlarda saklı iken de gıybetin nicesi.

Günün mimarı yüce Mevla; gönlün devası yine saklı iken Allah katında…

Umudun şeceresi unutulmuş koylarda; ses geçirmeyen duvarlarda değil de kulağı delik bir sunum yerleşik sevginin zaman aşımına uğramaz sandığım ömrün şah damarından yakın olana duyduğu aşkın künyesine eşlik eden hidayetin çağrısı elbet bir duyan da olacaktır hayat denen mecrada.

Sondan başa.

Başını eğmez iken bir Allah’ın kuluna.

Baş veren bir filiz.

Baş eden bir yiğit.

Kadın-erkek asla fark etmez ve işte tüten dumanın zehrine binaen tutuşan yorganın akabinde hala da bitmek bilmedi o kavga:

Kardeşin kardeşi sırtından vurduğu:

Kadın iken de kimi zaman kadının düşmanı itaat ettiği kadar da sonlanmazken bitimsiz buyruğu.

Göğün manşeti umut.

Sözcüklerinde basiretinin b/ağlandığı ve şairin yazmazken kalemi:

Yazmak ne kelime yâdında dünün olmaz mı merhamet ve sevgi şairin kıblesi.

Bir azat türküsü.

Bir fıtratın da öyküsü.

Renklerin çökertme oynadığı göğün kuşağına binaen ebemkuşağının yanık kokan tütsüsü.

Gün bu gün.

Dünse ütülü.

Yarınlar bir minval ki sırtı yere gelmez şairin ilham denen dürtüsü.

Şimdimiz yoksun.

Yarınımız ise kurşun misali ne ağırdan aldığımız ne de hafife alıp alayına caka sattığımız.

Suslar gizemli.

Eller sitemli.

Ölen masumların yetmedi cinayete kurban giden kadınların ardından göz torbalarımızdaki yaşı bile yok sayıyoruz yok sayıldığı kadar masumiyetin ve iffetin de sömürüldüğü bir zaman dilimi ve yetmedi…

Akran zorbalığı diye bir terimin türediği literatürde çocukların dahi masumiyetini ve saflığını ve rotasını kaybettiği öyle bir dönemde yaşıyoruz ki…

Endamı ise yitik bir türkü ve işte söz birliği etmişçesine tüm cihan çağırmakta İlahi Adaleti…

Dumanı tüten vapur ve sezilerin koyunda, koynuna girsin diye umudun ezeli titri ve nimeti…

Sabah rızkımızı veren yüce Mevla ve beklemedeyiz hem sabırla hem de yetindiğimiz kadar hayata ve yetemediğimiz bir minvalde kuş gibi çırpının kuş yüreklerde dahi devir daim etmeyen kanın kandığımız kadar da söylenen yalanlara ve ithamlara bakalım daha ne kadar kurban gidecek…

 

 

 

12 TEMMUZ

 

01:00


( Sabah Rızkımızı Veren Yüce Allah... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 7/12/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu