
zamanın kırık dişleri
kanatır gülüşlerini
gözlerinden
bir yalnızlık çiseler
yüreğimin camlarına
ruhum seni anımsar
savrulan saçlarının ucunda
ay kırılırken
rüzgâr adını ağlar…
bilir misin hicranı
karanlık kuyular kadar dardır
her gece bir yıldız kayar
ufuksuz maviliğin altından
kalbim ıssız bir liman
gözlerinde boğulur gemilerim
çıldırtan bir tuzla
dilimden dökülür harflerim
kum saatine kürek çekerim
rüyalarım seninle çürür
fırtınamsı bir öfkeyle
dağları devirir hasretin
bir idam mahkûmuyum
darağacında sallanan
nilüfer tarlasına düşer
sesim acı ve
mor bir çığlıkla
sensizliğin sabahlarında
kargalar daha kesin öter
yüz yüze kalmışız
iki yakanın ateşinde
loş odam ve
geçmişin jilet yarası kanar
yanan isyanların ortasında
ruhum usulca kendi küllerine
çarparak sönerken...