
Yerleşik hayatın mimarı iken ölüm;
kısa saplı bir uzuv da belki hayat.
Dünün yangın bildiği makberin
doğusunda batan güneşten de farkı yoktu hani. Izbandut miğferin görüntüsüne
eşlik eden şiir ve geceden de alacaklıydı kadın.
İnce uzun bir düşün habercisi yine de
yanlı bir rüzgar tazeliğinde, belli ki eti senin kemiği benim misali.
Yorgun tahayyüllerden sızan kanın
gerçekçi tadı mıydı da elem, üstü kapalı bir örtü nezaretinde altı açık bir
bidonda saklı o leş kokulu zifir belki lanetin izdüşümü.
Veballer kadar yeknesak; yetiler
kadar tutsak kılındığı yine mermer soğukluğunda aslına uygun dününe vurgun
yarın misali bir örtülü ödenek adeta içinin coşkusuna kapılan med-cezir
adımlarla duyguların nüksettiği.
Hayli yandaş bir seyirdi iklimsiz
ömür belki kuytuların ifşası adını yazmadığı her şiir.
Gönül koymakla gönlüne düşen.
Yürekte saklı bir teyakkuzda adı sanı
bilinmeyen bir düşes.
Zanların muteber coşkusuna yenik
sonra da zamana yenik düşmeyi şiar edinmiş…
Bir rüya belki kutsallığın izdüşümü
yine Huda’nın nezdinde en kibirli varlık olmaktansa en yaslı tufan için için
eriyen meltem özürlü bir havada tek akım yine ölümün teneffüsü.
Göl durgunluğunda hayatın isyan
özentisi.
Gölge mihrakların canlı yakarışları
ya da alt edişleri.
Tuzak babında her hücre yine varlığın
kutsalı yine hacminde hiçliğin hicvine yenik düşen.
‘’Sahi…’’ dedi de gerisi gelmedi.
Oysaki biliyordu da gerisinin
gelmeyeceğini.
‘’Sağlıklı mı?’’ dedi ama cevap
gecikmişti ya da odanın zifiri karanlığında-iyi de her yer ışıl ışıldı ne de
olsa ameliyathanenin efsunlu ve geniz yakıcı kokusu pek bir rehavet odaklıydı.
‘’Hala kanıyor muyum peki?’’
Ne mahrem bir soruydu oysa yoksa tek
kanayan o değil de tüm kananlarla mı birlikte saf tutmuşlardı?
Belki de yanlış bir cevaptı sorunun
muhatabının kim olduğunun bilinmediği.
Kanıyordu hem de nasıl üstelik tek
kanayandı hele ki yarım bedeninde tutunacağı ne kalmıştı da hala hayata
tutunmak adına serzenişte bulunuyordu kadere…
Ne kadar zamanı kalmıştı peki daha
doğrusu yavrusunun kokusunu bir tek o mu duymayacaktı?
Peyderpey uzadı ve uzadı siyahlık
yine körlüğün duvarlarını delip geçen belki de en sessiz çığlık ya da haykırış
babında gönül koyduğu evrenden uzayan o çatal sesi varlıksız notaların da
detone olmuş yankısında bir bebek kadar aciz ve sıra dışı varlığın da
katsayısında gölge misali nöbet tutan Kara Melek.
Kokusunu alıyordu ama arzu ettiği o
yeni doğmuş miski amber kokuyu teneffüs etmemekle kalmamış bilakis taze çimen
kokusu sinmiş ölü annesinin vücuduna dokunup da ruhunla eşleştiğine dair bir
yanılsama mı yoksa yankısını duymayı özlediği anne sesinin mi?
Anne odaklı bir düş ama hangi anne?
Yarım bedeninden çıkan o ufak
hücreler zümresine biat bir bebek doğaçlığında sonra da anne denen varlığın
kutsandığı cehalet kadar yakıcı hiçliğin dokunuşu muydu da… teberrüz eden bir
hiciv işte doktorun son kez gözlerine bakıp da gözlerindeki ifadesizliği görüp
nasıl oluyor da acısını paylaşmıyordu bunca insan ve hala nasıl oluyor da
görmüyorlardı evladına duyduğu özlemi gidermek adına hiç mi bir şey yapmazdı
insan? Lakin yapacaklardı ama buna vesile olan yeni doğum yapmış bedeninde
kayıtlı son canlı hücre de son nefesini verirken…
‘’Anne…’’çığlığın tek muhatabı vardı
ama hangi yanıyla hangi yanlı serzenişi ihlal edip de dokunmaktan men etmişlerdi
ya da hala edeceklerdi?
Sabit bir görüş alanı belki de ufacık
ameliyathane odasında nöbete duran ameliyat hemşiresinin son perdeyi çekme
talimatı verdiği ve bizzat uyguladığı…
Anne yüklü bir edim belki bir yüklem,
anneliğin ifası belki bir aşk, evladının kokusu aslında tek koku hâkimdi odaya
o da üstüne çimen kokusu sinmiş ağlak suratlı bir hüzün değil de yine seneler
evvel toprağa verdiği annesinin iç çekişlerinde kendini bulduğu ve fısıldıyordu
karanlık derken çığlık atmaya başladı hele ki son’un nüktedan varlığına biat
bir başlangıç olma temennisi ile.
Anne’den kasıt bir bebeğin isyanı…
Anne’den kasıt evladına doyamamış bir
annenin senelere dayanan anne özlemi.
Bir anneydi özlemin doruğu ve bir
anneydi ölümün nüansına yaşanmışlık ve yaşanma ihtimali sunan.
Ufaktan atmaya başlayan bir grafik
belki bir sunum belki Tanrının varlığına eşlik eden bir kalp atışı ki sağlıklı
bir bebek dünyaya getirip de yarım bedeninde yeşeren tüm hücrelerin küle
döndüğü üstüne üstük yaşama ihtimalinin asla olmadığı ve olmayacağı… tam
eldivenlerini ve maskesini çıkaracaktı ki ameliyat ekibi bir hıçkırık babında
tensiye etti bir ses bu mecburi görevi.
‘’Nabzını alıyorum lakin bu imkânsız.
Bir ölü yeniden…’’
Cevabı olmayan bir soru aslında
yarıda kesilen ne de olsa tıpta ve evrende saklı hikâyelerin perde arasına
sıkışmış nice hikâye var/dı madem…
Çimen kokusu yok olmuştu ansızın
sadece süt kokan masum bir koku eşlik ediyordu ameliyathanenin o bunaltıcı
atmosferine:
‘’Hoş geldin yeni anne! Hoş geldin
aramıza yeniden.’’ Demeye kalkmadan zaten hissetmişti de gözleri henüz
açılmamış bebek annesinin ona çağrısını ve aniden son verdi ağlamasına üstelik
annesinin kollarına henüz dokunmamışken ve bu içine çektiği o dokuz aylık
kokuyu bilfiil duyumsadığı ve az sonra emecekti dünyaya yeniden dönen bu özel
kadının da bir zaferi iken varlık şarkısı aslında Tanrının bahşettiği bu
güzelliği yaşamak için yeterince evren vakit tanımışken.