Bir rengi soludum oysaki solan rengin
ta kendisi idim
Sönen şehrin ışıklarına giydirdim
müzmin
Hüznümü
Sefasını süremediğim kadar ömrün
Ölmeyi diledim
Yeltendiğim idi göğün kara gözleri
Uleması iken şiirlerin
Uyak bildim kalemi ve dengim
Ve sağdıcım
Sönmek bilmeyen ateşin dansı idi
İçimdeki iklimin mealine hükmeden
Şehrin kubbesi
Solgun sıfatların da zümresi
Bilip bilmediklerime şerh düştüğüm
Rücu edebildiğim kadar matemimi
Sürüldüğüm yalnızlığın dilemmasını
sundum satırlara
Katır inadı bir özlemle
Aradığım idim kendimi kendimden uzak
kılanların
Nazarında devasa bir acı biçtiğim
Şehrin dikenli yollarında
Medet umdum şiirlerden
Mizacımla tutuklusu olduğum mevsimin
Cüret ettiği kadar
Cüssemden beklenmeyen bir güçle
tırmandığım şu düz duvar
Düzenin çarpık teması aykırılığım
Aydınlığım ve karanlığın ç/ağrısı
Soluduğum hava kadar başım dumanlı
Adeta bir şehir vapuru
İçimde gezinen bir yakamdan diğerine
Ulaşamadığım kadar kendime
İzdivacında dünün günle
İhtiva eden derin bir hüzünle
Kerpeten misali kalemle söktüğüm
dişleri yalnızlığın
Sökün eden bir dil yarası iken
Göğsüme konan bir kuşun cansız
bedenine
D/okunmak neydi ki?
D/okuduğum bunca hüzne bedeller
biçtiğim ve ödediğim
Nazlı bir varlığın
Bitmek bilmeyen azabı
Kanaviçelerdi dolduran kabrimi ve
öncemi
Konuşlu olduğum andan firar edip
Varamadığım huzurun iflası
Bedenimse delik deşik aldığım
darbelerin
Göz temasında yanan bir ateş
bellediğim
Günden geceye varıp da
Varamadığım nihayetin sevdası ölüme
Sancılı meallerin
Sanrı yüklü bilinmezin
Kordan hecelerin söküklerimi
dikemediği kadar da vardı
Kalemin yanık dilinde ve teninde
Kaybolmanın nezdinde
Şark çıbanı idi şiir
Garbın yası gaipten gelen coşkunun
Çoktan dinmişken saltanatı
Övüncüm ve atladığım her öğünün
Gölgesinde sızdığım ağacın kökünde
saklı
Bir yokluk bir dirlik bir dikit ki
Sözcükleri budadığım kadar sarpa
saran
Alametifarikası gizemin…