
Ben, yani Hüseyin,
Hüseyin mi dedim, pardon
Ben, yani Berfe.
Yalnızlığı bir isim gibi taşıdım önce,
Kayıtlara geçsin diye değil,
Unutulmasın diye.
Her sabah aynada başka biriyle göz göze geldim,
Ellerim bana ait değildi,
Sanki ödünç alınmış bir bedende
Ben,
Bir başkasının nefesiydim.
Ve sonra yine fısıldadım:
Ben, yani Hüseyin,
Hüseyin mi dedim yine, hayır.
Ben, yani Berfe.
İçimde biri sustu hep.
Dili olmayan bir çocuk gibi
Anlatamadım kim olduğumu.
Sustum,
Ama suskunluk bir isim değildir.
Kimliğimi göğsümde taşımadım,
Taşımak yara açıyordu.
Ben o yaraya isim verdim:
"Berfe."
Kar mıydı?
Belki.
Ama her adımımda iz bırakan bir kar,
Her adımda eriyen bir sessizlik.
Kayıp bir ülkenin vatandaşıyım ben,
Sınırları içime çizilmiş,
Pasaportum bir hayal.
Yine biri sordu adımı,
Ben, yani Hüseyin,
Hüseyin mi dedim yine, hayır
Ben, yani Berfe.
Ve sustu rüzgâr,
Çünkü rüzgâr bile ismimi taşıyamadı.
Ben geçmişi olmayan bir kelimenin gölgesiyim,
Anı defterine yazılmamış bir gün.
Ne kadar silinmek istediysem,
O kadar görünür oldum.
Ve şimdi,
Tam da şu an,
Yüzümde bir yabancının gülümsemesiyle
Sana dönüp diyorum:
Ben, yani Hüseyin,
Hüseyin mi dedim pardon,
Ben, yani Berfe.