Hayatı Şiir Gibi İçtiğim...



‘’Sen beyaz bir kadınsın

Uzaktaki

Gözlerin aklımdan çıkmıyor

Sen beyaz bir kadınsın karanlıkları dinleyen

Uzaktaki

Sarmaşıkları duyuyor musun rüzgârda

Yorgun başını üşümüş yastığına koyuyor musun?

Uyuyor musun?’’(Alıntı)

 

 

Yol yorgunuyum ve seyyah teninde yıldızların…

Ah, bulutların aksi adeta içine düştüğüm zemheri…

Bilinmezin iniltisinde cebbar bir telaşla düştüm yola düşmeden başım iki yana…

Düşendin sen gözlerimden bir zaman öncesi bir de gün ertesi.

Ruhumda ıslıklar ve şehrin sokakları yorgun bir çay ocağında demlendim aşkınla.

Hüznümse bıçkın ve şişkin ve rengimle ve yasımla suskun hatta azıcık da olsa mutlu olmaya meyyal…

Bir tüp geçitti yüreğim sense temaşası yalnızlığın ve zifiri karanlıkta dahi görebilirken önümü o dik açısında özlemin ve beyaz teninde yoksunluğunla hemhal, uğurladığım mazinin küflü kokusunda ve kof varlığında dünün, güne haraç mezat giriştiğim yarını ise şimdiden ütülediğim.

Oysaki kat iziydi aşk, ruhun ve yüreğin şeklini alan…

Doğaçlama sevdiğim ve yaşadığım kadın ve iklim ve yüreğin merasimi ve tutuklu kaldığım bir ölçek ki baş edemediğim sevici nefesi ve nefsi ölü zaferlerin.

Bahşedilendi acı.

Bağışladığımsa sen ve yas yüklü o dar açı.

Kopçası koptu sonra gecenin ve savruldum ve sustum da sadece sustum söylenceler kanatlanırken dinledim ve şerh düştüm omzumdaki meleklere.

Sefil bir kuştum ben belki bir çocuk ve çocuksu bir aşk ve rüzgârın gel-git leri.

Hüznüme muhalifti şehir ve o beyaz tenli kadın.

Hep de çocuk kaldım sadece sakil ve sefil bir hüzünle içli dışlı.

Yaş aldım ve beyaz tenliydim ama büyümedim ve çocuk kalmaya mahkûmdum.

Masum.

Yorgun.

Telaşlı.

Pasaklı.

Beyaz teninde sayfanın dokudum hayatı ve aşkı ve çocuk kalbimle kala kaldım.

Redifler sürüklendi peşimden ve sünepe gölgeler seğirtti bir bir bense semazen yüreğimle küçüldüm sonra büyüdüm aslında bir noktadan çıkıp yola s/onsuz olmanın meali ile içime çektim evreni.

Kanadıkça kardım.

Kandıkça kanadım.

Kanatmadım kandırmadım da.

Hangi düş’ün sağanağına yakalandın da seyyah yıldızlardan mı çekiniyorsun, ey sefil kalbim ve dudaklarımdan dökülen tozlarından mı ibaret sandın mı beni kayan yıldızların deminde derlediğim bir şarkı gibi mırıldandığım her notada mı saklıyım sence?

İzahı yoktur içimdeki mealin.

Yoktur tutanağı söyleyeceklerimin.

Bir dudağı yerde bir dudağı gökte o Arap Lala gibi aşkla mı beslenirim sanırsın yoksa çok mu aşikârdır yalnızlığım ve boş vermişliğim?

Yüreğin surlarında saklıdır sırlarım ve ait olduğum tek mekân elbet sevdalı şehrin efsunlu varlığında yaşarım ben ve şaibeli sözcüklerden kaçınırım aslında ırgat bir düşüm ben düşmeyense gözümden o tek damla yaşta saklı mazimdir: hem asi hem asil olduğumun da göstergesi yoksa nasıl saklı tutardım dik duruşumu iç sesimden taviz vermediğim de ortada ve tapusu duyguların sadece bende saklı.

Usumdan uzak.

Yasıma yakın.

Uzağımda yakınımda kimse yolumu gözleyen.

Oysaki yola henüz çıkmadım ben.

Yoldan da çıkmadım ve yola gelmesi gereken duygularıma duacıyım nasıl ben olarak kalırdım?

Hüzün grafiğinde geçit vermezler.

Hazan mahsulü yüreğimde ise çıkışım yoktur bu kâbustan ve fukara benliğimle yakın durduğum şah damarım elbet koşmaların sancısıdır her can verdiğimde can bulduğum bir şiir ve sanrısıdır mutluluk her aşka düştüğümde kendimden kaçtığım…

‘’Siyah bir gelinliğe benzeyecekti bu şiir

Uzun kuyruklusundan

İmgelerle yer değiştiriyorum

Cümle kapıların önünde kelimelerle beş-taş oynuyorum

Karanlık sokaklardan biraz korkuyorum

Ama korkmuyorum da esasında.’’(Alıntı)

 

 

Düşler biriktirdim metruk hecelerde ve kavurdum yüreğimi, mevsimi:

Devasa bir sayaçtı saklı içimde.

Dev kadar büyük acılar ve de

Acının lahzasında baş göz edemediğim yasım ve yaşım.

Kukumav kuşlarıyla eşleştiğim her gece yarısı

Öbür yarım mı nerede peki?

 

Varlığımla kat çıktım şehre: ah, o uzun koridorları şehrin bazen nazenin sırlar kekelerken ismimi.

Yüreğimin rotasıydı şiir ve acı ve mısralarda yerleşken misilleme yapan imgelerin göz yaşı ve tutarsızca sevdim ben kimse aklınıza gelen gelmeyen lakin gidenlerden olmadım ben ama nihayetinde sırra kadem bastığım ömrün girdabı ve telaffuzu olmayan hüznün kıyasının olmadığı ve kıyasıya sevdiğim hayatın kulvarı ve insanların dimağında saklı kızıl saçlı bir kızdım ben.

Latife yapmadığım üstelik ve çillerimle hemhal çile bilmediğim günler ve yıllar yaşadım ben çok uzun bir zaman.

Gönlün hengamesi ne ki?

Gördüğüme inandığım ve olduğum gibi göründüğüm sonra pır diye uçtuğum çiçek bahçesi.

Bir tınıysam insanlarda saklı.

Belki de adı konulmamış bir tanı ve acı…

Hep uzun saçlıydım eteğim de uzun aslında kısa kaldığımdı hayat ne de olsa alçaklarda yaşadım ben tepelere kondum kimi zaman ama asla Kaf dağına çıkmadım ezelden yine de yüksek bir rakımdı taçlandığım ve taşlandığım.

Adı yalnızlık idi ve iksirli.

Adı sevgi idi hem insanlar ve hayat diye yola çıktığım…

Yolda da kaldığım ama çıkmadan yolumdan dolaşıp da döndüğüm kürkçü dükkanı ne de olsa içimde saklıydı mabedim belki mahzenim bir o kadar matemim ama gülmeyi de hep sevdim hatta gürültülü güldüğüm sonra da içime kaçan hıçkırık ve solan gülümsemem.

Belki de başa çıkamadığımdandı insanlarla oysaki ne kolaydı güvenmek ve sevmek…

İmha ettiğimse dünüm.

İma ettiğim günüm.

Yarınlara da kefil olsam keşke belki de kala kaldığım bir başıma rüzgarla oynaşan saçlarım ve sefil telaşım ve hırçınlığım bir o kadar huysuz ama iyi yürekli bir temenni ile elimi uzattığım insan ırkı.

Ne mintanım.

Ne minvalim.

Ne de muzip yüreğim.

Şükür mundar değilim ne de kirli ve kindar ama çok kırılgan ve hep de sil baştan başladığım her gün devasa bir rahmet ve umutla hayal kırıklıkları sürgülediğim.

Hüznüme layık bir güleç yüz isem ve babamın gözünün nuru bir gül’den öte gülümsemeyi dileyen ve unutulan bir köşede ve yaslı adaya sürgün edildiğim ama hep de sevdiğim illa ki İstanbul’un karası ve asfaltları ve her kaldırımı her köşesi bir iklim gibi gezindiğim şehrin de yedi tepesini mesken edindiğim…

Mihrabı yerinde işte duyguların ve soluksuz kaldığımın da ispatı iken dörtnala yazdığım sonra da nal topladığım belki de yüreğin sadık seyisi her açıda saklı farklı bir acı ve lahza boyumdan büyük duygularla sırnaşık gürültülü bir hüzünle içimden taşınamadığım ve yatıya kaldığım şiirde sakince s/üzüldüğüm en çok da hayatı şiir gibi içtiğim…

 

 

 

 


( Hayatı Şiir Gibi İçtiğim... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 8/9/2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu