Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 13.08.2025
Güncelleme Tarihi : 13.08.2025
Okunma Sayısı : 313
Yorum Sayısı : 8
Mondros’tan  Sevr’e-5.  Bölüm-


 

OKUDUM, ANLADIM, TEBELLÜĞ  ETTİM.

Bugün  oldukça  yanlış  anlaşılan  bir  hususun  doğrusunu  açıklayarak  başlayalım.

Sağcısı,  solcusu,  orta  yolcusu,  Türkiye’de  yaşayan  herkesin  Sevr  Antlaşması  ile  ilgili  ortak  bir  kanaati  vardır: ‘’  Sevr  Antlaşması  yok  hükmünde  bir  antlaşmadır.’’

İşte  bu  söz  yanlış  anlaşılır  ve  bazı  Tarihçiler  bile  ‘’Sevr  Antlaşması  diye  bir  şey  yoktur.’’  Derler.

Şimdi  fotoğraflara  bakın:

Sevr  Antlaşması  diye  bir  şey  yoksa  Hâdi  Paşa  10  Ağustos  1920’de Paris/ Sevr Seramik  Sarayında neyi  imzalıyor? ( Fotoğrafta  gördüğünüz  gibi ) 

Sevr  Anlaşması  diye  bir  şey  yoksa  Yunan  Başbakanı  Venizelos  10  Ağustos  1920’de  neyi  imzalıyor?( Fotoğrafta  gördüğünüz  gibi ) 

Sevr  Antlaşması  yoksa,  hemen  ertesi  günlerde  Yunan  Başbakanı  Venizelos,  neyin  kutlamasını  yapıyor. ( Fotoğrafta  gördüğünüz  gibi. )

Velhasılıkelam  Sevr  Antlaşması  diye  bir  antlaşma  var.  Hem  de  433  Maddelik  bir  antlaşma…

Var  olmasına  var  ama  ölü  doğmuş  bir  antlaşma.  Yani  hayat  bulamamış  asla.

‘’Yani  şimdi  Osmanlı  Devleti  Sevr  Antlaşmasını  imzaladı  ama  Mustafa  Kemal  önderliğinde  Türk  Milleti  bu  Antlaşmaya  direndiği  için  hiç  bir  şekilde  uygulanmadı?  Böyle  mi  anlamalıyız ‘’

T.C.  İnkılap  Tarihi  ve  Atatürkçülük  Derslerine  göre böyle anlamalıyız.

Yahu  iyi  de  tam  olarak  böyle  değil  olay.  Bunun  gerçeğini  yazsak  ya.

Yazamazsın.

Neden  peki?

‘’Oğlum  sen  niçin  Atatürk  düşmanlığı  yapıyorsun  ha? ’’

Evet  anladınız  sanırım  neden  yazamadığımızı. Atatürk  düşmanı  olmamak  için  susarsınız oysa  gerçekleri  yazmanın  Atatürk  düşmanlığı  ile  hiç  bir  alakası  yoktur.


Neyse…

İngiltere ( Dikkat ederseniz  İtilaf  Devletleri  ya  da  Düşman  Devletler  demiyorum. Zira  sahnede  assolist  olarak  İngiltere  var,  diğerleri  üvertür. ) Türkiye dahil  bir  sürü  devleti  çağırmış  ‘’ Gelin  şu  savaşı  bitirmek  üzere  bir barış  antlaşması  yapalım.’’  Diye. 18 Nisan  1920’den  beri  adamları  oyalıyorsun,  hatta  arada  TBMM’yi  açmışsın.  Oyala  oyala  nereye  kadar?

Oyala  mı?  Yani  Padişah,  İngiltere’yi  oyalıyor  muydu?

Vallahi  bizzat  kendisi  öyle  diyor.

Hani  bahsetmiştim  ya Stockholm  Büyükelçsi  Şerif  Paşa’dan.  İşte  ona  tam  olarak  şöyle  diyor: Eğer işler kötü gider ve oyalamayı başaramazsam anlaşmayı imzalamaktansa tahttan feragat etmekte kararlıydım’’

İyi  de  neyin  oyalaması  bu? Adam  zaten  hain(!)  neden  hemen  imzalamıyor  da  dört  aydır  oyalayıp  duruyor?

Şimdi  desem  ki  ‘’TBMM’yi  kurup  bilahare düzenli  bir  ordu  oluşturmaya  çalışan  Mustafa  Kemal  Paşa’ya  zaman  kazandırmaya  çalışıyor.  Hani  ‘’  Vatanı  kurtarabilirsin  Paşa’’  dediği  Mustafa  Kemal  Paşa’ya…’’ 

Yok,  demedim  sayın.  Çünkü  ne  zaman  bunu  desem  ‘’Atatürk  Düşmanı ‘’ diye  aforoza  uğradım.  O  halde  ne  diyelim?  ‘’ Hain  Padişah  kendisi  ve  saltanatı  için  biraz daha  rahat nefes  alacağı  şartlar  oluşur mu  acaba  diye  dört  ay oyaladı  İngiltere’yi. (!) ‘’

***

Yukarıda  da dediğim  gibi  oyalama  da  bir  yere  kadar. Sonunda  Osmanlı  Devletini  temsilen  üç  kişinin  Paris’e  gönderilmesine  karar  verilir.  Bunlar:
Eski Maarif Nazırı (millî eğitim bakanı) Bağdatlı Mehmet Hadi Paşa, eski Şura-yı Devlet     ( Danıştay) reisi Rıza Tevfik  Bey ve Bern Sefiri Reşat  Halis  Bey. İdi

Bu  üçü  Milletin  temsilcisi  değillerdi  ki  Devletin  temsilcisi  de  olsunlar.


Her  neyse  bu  üç  kişi  10  Ağustos  1920  Salı  Günü  Paris’in,  Sevr  denen  semtindeki  dünyanın  ilk ve  en  büyük   Seramik  müzesinde Britanya İmparatorluğu, Fransa, İtalya,  Japonya, Ermenistan, Belçika,  Yunanistan, Hicaz  Krallığı, Polonya,  Potekiz, Romanya,  Sırbistan,  Hırvatistan, Slovenya,  Çekoslovakya temsilcileriyle bir  araya  geldiler  ve  hepsinin  gözleri  önünde  Sevr  Antlaşmasını  imzaladılar.


‘’ Ya  hocam  bak  kendin  diyorsun. ‘’Sevr  Antlaşmasını  Osmanlı  Devleti  adına  imzaladılar.’’ Diye.  Demek  ki  bu  antlaşma  imzalandı.’’  Diyenler  olabilir  haklı  olarak.

Efendim  devlet  memurluğu  yapmış  olanlar (  Özellikle  Öğretmenler ) bilir. Bize  bazen  bakanlıktan,  bazen  Valilikten  emir  ve  talimatlar  gelirdi.  Bu  emir  ve  talimatlar PTT memurları  vasıtasıyla  gelmişse  hem  bizde  hem  de  PTT  memurlarında  bulunan  ve  adına  ‘’Zimmet  Defteri ‘’Dediğimiz  bir  deftere ‘’  Okudum,  Anladım,  Tebellüğ  ettim’’  Diye  imza  atar,  belgeyi  öyle  alırdık. Belgeyi  bize  teslim  eden de  ‘’ Tebliğ  Ettim ‘’ Diye  imza  ederdi.

Sevr Antlaşmasının  imzalanması  dediğimiz  şey  işte  tam  olarak  böyle  bir  şeydir. ( Sadece  bizim  için  değil  katılan  tüm  devletler için  böyledir.) Yani  Hadi  Paşa,  Rıza  Tevfik  ve Reşat  Halis ‘’  Okudum,  anladım,  tebellüğ  ettim ‘’ Demişlerdir.  Antlaşmanın  yürürlüğe  girebilmesi  yapılması  gereken  başka  iş  ve  işlemler  vardır  ki  bunların  hiç  biri  olmamıştır

Nedir  o  iş  ve  işlemler?

1- Antlaşma  metninin  Parlamentoda  görüşülüp  tartışıldıktan  sonra  mebuslarca  oy  çokluğu  ile  kabul  edilmesi.

Osmanlı  Parlamentosu  11  Nisan  1920’den  beri  kapalıdır. Dolayısıyla  Sevr  Antlaşmasının  Osmanlı  Parlamentosuna  gelmesi,  görüşülmesi,  onaylanması   diye  bir  şey  söz  konusu  olmamıştır.

Türk  Milleti  adına  23  Nisan  1920’de  kurulan parlamentomuz  TBMM’ye  ise  gelmesi  zaten  mümkün  değildi.  Dahası TBMM  19  Ağustos 1920’de   Sevr’i  imzalanları, hatta  lehinde  söz  söyleyenleri bile vatan  haini  ilan  etmişti.

2- Parlamentonun  onayından  geçen  antlaşmanın  önce  Baş Nazır (  Başbakan )  Sıfatıyla  Damat  Ferit  Paşa  tarafından  imzalanması  gerekiyordu  ama  Sevr’in  altında  Damat  Ferit  Paşa’nın  imzası  yoktu ( Evet  yoktu.  Damat  Ferit  Haininin  bile  imzası  yoktu. )

Sonra  Padişahın  imzalaması  gerekiyordu  ama Padişah  Vahdettin’in  imzası  da  yoktu. Vallahi  de  yoktu  billahi  de  yoktu.

3- Parlamentodan  geçen ( ki  geçmedi )  sadrazam  ve  Padişah  tarafından  imzalanan ( ki  ikisi  de  imzalamadı ) antlaşmanın  yürürlüğe  girebilmesi  için son  bir  şey  daha  gerekiyordu: Resmi  Gazetede  yayınlamak.

Osmanlı  Devleti’nin  Resmi  Gazetesi  o  zamanlarda  Takvim-i  Vekayi  idi. Takvim-i  Vekayi’de  böyle  bir  onayı gösterebilen  varsa  buyursun.

Haaa  unutuyordum.

Bizim  Parlamentomuzda  asla  görüşülmeyen,  onaylanmayan  Sevr  Antlaşmasını  yukarıda  adlarını  yazdığım  devletler  içinde  kendi  parlamentolarında  görüşüp,  tartışıp  onaylayan  oldu  mu?

Biri  hariç  olmadı.

Türkleri  bir  barışa  zorlamak  için  Yunan  köpeğini  üstümüze salan  İngiltere  bile  parlamentosunda  Sevr’i  görüşmedi,  onaylamadı.  Fransa,  İtalya  hiç  biri… 

Eee  o  zaman  hangisi?

Yunanistan efendim.  Evet  Yunanistan,  Sevr’i  hemen  onayladı. Ancak Sevr Antlaşmasından   üç  ay  kadar  sonra  Kral  Aleksandros’un  bir  maymun  tarafından  ısırılması  ve  yirmi  yedi gün  acılar  içinde  kıvrandıktan  sonra  ölmesi ve ardından  Başbakan  Venizelos’un  devrilmesi, Alman  yanlısı  olan  yeni  Kral  Konstantin’in  de bu  antlaşmaya  hiç  ilgi  göstermemesi  sebebiyle  Sevr,  Yunanistan  için  bile  basit  bir  kağıt parçası  hükmünde  kaldı.

Kısacası  Sevr,  ölü  doğmuş  bir  bebekti.  Yeryüzünde  bir  kez  dahi  olsa  nefes  alamadan  ölmüştü.

Eee  peki  biz  Kurtuluş  Savaşını,  Sevr  Antlaşmasına  karşı  yapmadık mı?

Yahu  Allah  aşkına  ölü  diyorum.  Ölüye  karşı  savaş  yapılır  mı?

Sevr Antlaşması  denen  paçavra  Fransa’da  imzalandığında  biz  hâlâ Mondros  Ateşkes  Antlaşması  mucibince  yapılan  işgallere  karşı direniş  halindeydik.

****

Evet,  BİTTİ

Kafanıza  takılan  bir  şey  varsa  sorabilirsiniz.  Elimden  geldiği  kadar  cevap  vermeye  çalışırım.

( Mondros’tan Sevr’e-5. Bölüm- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 13.08.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu