Mondros’tan Sevr’e-5. Bölüm-

OKUDUM,
ANLADIM, TEBELLÜĞ ETTİM.
Bugün oldukça yanlış
anlaşılan bir hususun
doğrusunu açıklayarak başlayalım.
Sağcısı, solcusu, orta
yolcusu, Türkiye’de yaşayan
herkesin Sevr Antlaşması
ile ilgili ortak
bir kanaati vardır: ‘’
Sevr Antlaşması yok
hükmünde bir antlaşmadır.’’
İşte bu
söz yanlış anlaşılır
ve bazı Tarihçiler
bile ‘’Sevr Antlaşması
diye bir şey
yoktur.’’ Derler.
Şimdi fotoğraflara bakın:
Sevr Antlaşması diye
bir şey yoksa
Hâdi Paşa 10 Ağustos 1920’de Paris/ Sevr Seramik Sarayında neyi imzalıyor? ( Fotoğrafta gördüğünüz gibi )
Sevr Anlaşması diye
bir şey yoksa
Yunan Başbakanı Venizelos
10 Ağustos 1920’de
neyi imzalıyor?( Fotoğrafta gördüğünüz gibi )
Sevr Antlaşması yoksa,
hemen ertesi günlerde
Yunan Başbakanı Venizelos,
neyin kutlamasını yapıyor. ( Fotoğrafta gördüğünüz gibi. )
Velhasılıkelam Sevr Antlaşması
diye bir antlaşma
var. Hem de
433 Maddelik bir
antlaşma…
Var olmasına var
ama ölü doğmuş
bir antlaşma. Yani
hayat bulamamış asla.
‘’Yani şimdi Osmanlı
Devleti Sevr Antlaşmasını
imzaladı ama Mustafa
Kemal önderliğinde Türk
Milleti bu Antlaşmaya
direndiği için hiç
bir şekilde uygulanmadı?
Böyle mi anlamalıyız ‘’
T.C. İnkılap Tarihi
ve Atatürkçülük Derslerine
göre böyle anlamalıyız.
Yahu iyi
de tam olarak
böyle değil olay.
Bunun gerçeğini yazsak
ya.
Yazamazsın.
Neden peki?
‘’Oğlum sen niçin
Atatürk düşmanlığı yapıyorsun
ha? ’’
Evet anladınız sanırım
neden yazamadığımızı. Atatürk düşmanı
olmamak için susarsınız oysa gerçekleri
yazmanın Atatürk düşmanlığı
ile hiç bir
alakası yoktur.
Neyse…
İngiltere ( Dikkat ederseniz İtilaf Devletleri
ya da Düşman
Devletler demiyorum. Zira sahnede
assolist olarak İngiltere
var, diğerleri üvertür. ) Türkiye dahil bir
sürü devleti çağırmış
‘’ Gelin şu savaşı
bitirmek üzere bir barış
antlaşması yapalım.’’ Diye. 18 Nisan 1920’den
beri adamları oyalıyorsun,
hatta arada TBMM’yi
açmışsın. Oyala oyala
nereye kadar?
Oyala mı? Yani
Padişah, İngiltere’yi oyalıyor
muydu?
Vallahi bizzat kendisi
öyle diyor.
Hani bahsetmiştim ya Stockholm
Büyükelçsi Şerif Paşa’dan.
İşte ona tam
olarak şöyle diyor: Eğer işler kötü gider ve oyalamayı başaramazsam anlaşmayı
imzalamaktansa tahttan feragat etmekte kararlıydım’’
İyi de
neyin oyalaması bu? Adam
zaten hain(!) neden
hemen imzalamıyor da
dört aydır oyalayıp
duruyor?
Şimdi desem ki
‘’TBMM’yi kurup bilahare düzenli bir
ordu oluşturmaya çalışan
Mustafa Kemal Paşa’ya
zaman kazandırmaya çalışıyor.
Hani ‘’ Vatanı
kurtarabilirsin Paşa’’ dediği
Mustafa Kemal Paşa’ya…’’
Yok, demedim sayın.
Çünkü ne zaman
bunu desem ‘’Atatürk
Düşmanı ‘’ diye aforoza uğradım.
O halde ne
diyelim? ‘’ Hain Padişah
kendisi ve saltanatı
için biraz daha rahat nefes
alacağı şartlar oluşur mu
acaba diye dört
ay oyaladı İngiltere’yi. (!) ‘’
***
Yukarıda da dediğim gibi
oyalama da bir
yere kadar. Sonunda Osmanlı
Devletini temsilen üç
kişinin Paris’e gönderilmesine karar
verilir. Bunlar: Eski
Maarif Nazırı (millî eğitim bakanı) Bağdatlı Mehmet Hadi Paşa, eski
Şura-yı Devlet ( Danıştay) reisi Rıza
Tevfik Bey ve Bern Sefiri Reşat Halis
Bey. İdi
Bu üçü
Milletin temsilcisi değillerdi
ki Devletin temsilcisi
de olsunlar.
Her neyse bu
üç kişi 10
Ağustos 1920 Salı
Günü Paris’in, Sevr
denen semtindeki dünyanın
ilk ve en büyük
Seramik müzesinde Britanya
İmparatorluğu, Fransa, İtalya, Japonya,
Ermenistan, Belçika, Yunanistan,
Hicaz Krallığı, Polonya, Potekiz, Romanya, Sırbistan,
Hırvatistan, Slovenya,
Çekoslovakya temsilcileriyle bir
araya geldiler ve
hepsinin gözleri önünde
Sevr Antlaşmasını imzaladılar.
‘’ Ya hocam bak
kendin diyorsun. ‘’Sevr Antlaşmasını
Osmanlı Devleti adına
imzaladılar.’’ Diye. Demek ki
bu antlaşma imzalandı.’’
Diyenler olabilir haklı
olarak.
Efendim devlet memurluğu
yapmış olanlar ( Özellikle
Öğretmenler ) bilir. Bize
bazen bakanlıktan, bazen
Valilikten emir ve
talimatlar gelirdi. Bu
emir ve talimatlar PTT memurları vasıtasıyla
gelmişse hem bizde
hem de PTT
memurlarında bulunan ve
adına ‘’Zimmet Defteri ‘’Dediğimiz bir
deftere ‘’ Okudum, Anladım,
Tebellüğ ettim’’ Diye
imza atar, belgeyi
öyle alırdık. Belgeyi bize
teslim eden de ‘’ Tebliğ Ettim ‘’ Diye imza ederdi.
Sevr Antlaşmasının imzalanması dediğimiz
şey işte tam
olarak böyle bir
şeydir. ( Sadece bizim için
değil katılan tüm
devletler için böyledir.)
Yani Hadi Paşa,
Rıza Tevfik ve Reşat
Halis ‘’ Okudum, anladım,
tebellüğ ettim ‘’
Demişlerdir. Antlaşmanın yürürlüğe
girebilmesi yapılması gereken
başka iş ve
işlemler vardır ki
bunların hiç biri
olmamıştır
Nedir o
iş ve işlemler?
1- Antlaşma metninin Parlamentoda
görüşülüp tartışıldıktan sonra
mebuslarca oy çokluğu
ile kabul edilmesi.
Osmanlı Parlamentosu 11
Nisan 1920’den beri
kapalıdır. Dolayısıyla Sevr Antlaşmasının
Osmanlı Parlamentosuna gelmesi,
görüşülmesi, onaylanması diye
bir şey söz
konusu olmamıştır.
Türk Milleti adına
23 Nisan 1920’de
kurulan parlamentomuz
TBMM’ye ise gelmesi
zaten mümkün değildi.
Dahası TBMM 19 Ağustos 1920’de Sevr’i
imzalanları, hatta lehinde söz
söyleyenleri bile vatan
haini ilan etmişti.
2- Parlamentonun onayından geçen
antlaşmanın önce Baş Nazır (
Başbakan ) Sıfatıyla Damat
Ferit Paşa tarafından
imzalanması gerekiyordu ama
Sevr’in altında Damat
Ferit Paşa’nın imzası
yoktu ( Evet yoktu. Damat
Ferit Haininin bile
imzası yoktu. )
Sonra Padişahın imzalaması
gerekiyordu ama Padişah Vahdettin’in
imzası da yoktu. Vallahi de yoktu billahi
de yoktu.
3- Parlamentodan geçen ( ki geçmedi )
sadrazam ve Padişah
tarafından imzalanan ( ki ikisi
de imzalamadı ) antlaşmanın yürürlüğe
girebilmesi için son bir
şey daha gerekiyordu: Resmi Gazetede
yayınlamak.
Osmanlı Devleti’nin Resmi
Gazetesi o zamanlarda
Takvim-i Vekayi idi. Takvim-i
Vekayi’de böyle bir
onayı gösterebilen varsa buyursun.
Haaa unutuyordum.
Bizim Parlamentomuzda asla
görüşülmeyen, onaylanmayan Sevr
Antlaşmasını yukarıda adlarını
yazdığım devletler içinde
kendi parlamentolarında görüşüp,
tartışıp onaylayan oldu
mu?
Biri hariç olmadı.
Türkleri bir barışa
zorlamak için Yunan
köpeğini üstümüze salan İngiltere
bile parlamentosunda Sevr’i
görüşmedi, onaylamadı. Fransa,
İtalya hiç biri…
Eee o
zaman hangisi?
Yunanistan efendim. Evet Yunanistan,
Sevr’i hemen onayladı. Ancak Sevr Antlaşmasından üç
ay kadar sonra
Kral Aleksandros’un bir
maymun tarafından ısırılması
ve yirmi yedi gün
acılar içinde kıvrandıktan
sonra ölmesi ve ardından Başbakan
Venizelos’un devrilmesi,
Alman yanlısı olan
yeni Kral Konstantin’in
de bu antlaşmaya hiç
ilgi göstermemesi sebebiyle
Sevr, Yunanistan için
bile basit bir
kağıt parçası hükmünde kaldı.
Kısacası Sevr, ölü
doğmuş bir bebekti.
Yeryüzünde bir kez
dahi olsa nefes
alamadan ölmüştü.
Eee peki
biz Kurtuluş Savaşını,
Sevr Antlaşmasına karşı
yapmadık mı?
Yahu Allah aşkına
ölü diyorum. Ölüye
karşı savaş yapılır
mı?
Sevr Antlaşması denen paçavra
Fransa’da imzalandığında biz
hâlâ Mondros Ateşkes Antlaşması
mucibince yapılan işgallere
karşı direniş halindeydik.
****
Evet, BİTTİ
Kafanıza takılan bir
şey varsa sorabilirsiniz. Elimden
geldiği kadar cevap
vermeye çalışırım.
(
Mondros’tan Sevr’e-5. Bölüm- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
13.08.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.