
Bir düş’ün sağanağına yakalandım üstelik
göğe şerit çizen kafesinde saklıydı hevesim içimde çırpınan kuşlara sayıp
sövdüğüm pek belli olmasa da…
Sonra soldum sonlandırdım
İçimde tık nefes yalnızlık
Askıntı bir asansördü hüzün kuyusunda
İnip çıkan
Tansiyonu idi duyguların
Kem gözlere nazar duası okuyan.
Sözcüklerim irkildi ansızın
Sızan tanrısı yansızlığın
Bir merhale ki dengim değil
Bir fısıltı idi iklimin kısık sesi
Bir kekremsi acı
Üstelik baş aşağı ettiğim kuş kafesi
Ölümüne sevip okşadığım
Seyrelmiş tüyleri ölü serçenin.
Kanlı gözlerinde
İçimde at koşturan seyisin alnını
öptüm sonra
Nal topladığım diyarlardan
Kaçıp geldiğim
Kim bilir kaçıncı hevesim
Saklı sandığımda mısralar
Huzura delalet bir veryansın
dilediğim
Körüklenmiş hecelerde
Saz çalıp türkü söylemediğim.
Hangi ara fasıllar?
Şimdi taziyelerini sunuyor kalem
Revnak düşlerde çıt kırıldım imgeler
Bir şiirin sarmalı
Aşkın da kavşağı
Üstelik kaç, kaç nereye kadar beyzade
varlığı
Aşkın da ütülenmiş gövdesinde
Suskun bir name
İçime damlayan nice yeis ve yaş
Kapıp koyuverdiğim densiz mısraları
Beynamaz iklimde sürüklerken hece
hece
Çıktığım kelebek ömürlü şiirlerin her
birinde
Nihayetinde günü de ömrü de
ıskaladığım.
Beyhude bir göğün saltanatını
sürdüğüm
Kuş bakışı acılarım
Açılanan her harfte
Mütereddit yüreğin haşmetli özlemiyle
En çok kendime kızdığım
En çok kendime kanıp sıdkım
sıyrılmışken
Yetim bir hecede
Mağlup gelen üç harfli bir isyan
Elbet densizliğime
Bir düşün de ihlali kırık cetvelin
son ölçümünde
Kısalan kolum
Uzayan burnum ve kalemim.
Matemimle hemhal deli fişek rüzgârla
sürülmüş
Diyar diyar
Af çıkar ya da çıkmaz
Kimse tartaklandığım aşkın hiddetiyle
Ve sıktığım son kurşun bacağıma
İhanet etmekse bizzat varlığıma
Kusur etmeden yaşamak tüm insanlık
adına.