Su Küresi...




Sözcüklerin d/okunaklı olmasına fazla itibar etmeyin ama yine de içinizden bir Fatiha okumayı da ihmal etmeyin.

Taşkın ırmağın bendiyim belki de ölü mimarisinde şehrin ölümün sönmeyen feriyim aşkla imtihan olan dünyanın da müdavimi olduğumu filan düşünmeyin ne de olsa dünya dışı bir varlık olduğumu asla unutmayın.

Unutalı çok oldu elbet unutulalı da ve seneler evvel dolaştığım koridorlarında okulun hayaletler ihbar ediyor yenilgilerimi.

Göğsümü siper ettim bir ömür ve asla da sırtımı bir dağa dayamadım çünkü bendim dağın ta kendisi ve takıntılı bir izlek kimi zaman maytap geçilen bir zandım ben.

Kıyamet alameti her zeminde esir düşmüş bir metindim ve noktalama işaretlerine de hasrettim.

Babamın öğüdü ile önce nesir oldum ve nasır tutan yüreğinde tüm yetim vekillerin ben bir seçmendim kimi zaman gözlerinde ve seçilen olmayı şerh düştüm günceme lakin seçimlerden mağdur bir alametifarika şanlı göğün de kıvılcımı.

Derledim topladım bohçamı ama koyacak yer bulamadım ve sefasını sürdüğüm yalnızlığın da bam teline gamlar yağdı ve azımsamadan da sefaleti arz ettim yankımda açacak her gülücüğü şafak bildim ve yüreğin iskelesinde bir muhtıra sundum evrene ne de olsa bir gülücüğün kıymetini asla bilmiyordu insanoğlu ve ağlatmayı hak biliyorlardı oysaki gözyaşı küremde boğuluyordu hayallerim ve devasa lanetten sahiplenen mağduriyetimi kimseye ispatlayamadım.

Bir düşün ayracıydım…düşün, düşün, çatladı başım.

Aşkın yoldaşıydım da ve su küreme hapsolmuş bir çığlıktan alacaklıydım ve hükmeden insanoğluna lanet okudum sonra da masal bildiler kötülüğü ve zan altında bırakmayı da maharet bildiler.

Dünyaya geldim.

Terk edilmiş bir bedenden taşan fıtrattım ve annesi olmayan bir bebek ve özlemin neresinden dönülse kar mıydı?

Haşmetli acıların muhatabı iken.

Şafağın şafağı atmışken.

Sancağı olmayan mevsimle içli dışlı.

Koyu gözlerinde gecenin izbelerde gezindim ve görünmezliğin tininde bir ışıldak olmayı diledim ama evren reddetti.

Özümsediğim hiçlik.

Yoksun kılındığım bir varlık.

Görünmezliğin meali idim ve ismi olmayan bir kabustum gerçi önce düş olmaya yeltenmiştim ama illa ki düştüm gözlerinden münafık gölgelerin ve ezip çiğnediler ayakları ile rahmeti.

Düş gücüme yenik düştüm bu sefer ve istediğim varlığa bürünsem de kimse haberdar değildi bundan.

Cinsiyetim yoktu.

Anam yoktu babam da.

Güm diye düşmüştüm yere cihanın asla sırdaş bilmediği bir mevsimden ibarettim:

Ne yağmurluydum ne güneşli.

Ne sevinçliydim ne üzgün.

Yürüteci idim aşkın ve imleci idim renklerin oysaki ben bir renk olmaktan bile aciz idim ve karanlığı mimleyenlere lanet okudum.

Ne iblistim ne melek.

Ne kanadım vardı ne de kanadığıma şahitti insanlar.

İhanet ettiğim bir Tanrım da yoktu ve ibadet ettiğim de: yalnızlığın kare kökünde çoğul bir zihniyettim.

Örtündüğüm yalandı.

Örttüğüm de.

Saçım yoktu; sakalım da.

İhtilaf.

İtiraf.

Tüm harfleri bir solukta içtim ve kırptım dolunayı bir yıldız kümesine sızdım ve bir yıldızı kundakladım.

Aymazlığında hicvin…

Tutarsızlığın da dibine vurup…

Yazı mıydım tura mı?

İbadet miydim yoksa itibarı olmayan bir yaratık mı?

Bir milattım ama miadı dolmayan.

Bir miat idim ama dünü olmayan.

Bir yarındım, yarım dahi olmayan.

Bir yarımdım bölününce tümlenen.

Ölümdü şakayık ve ödüldü varlık lakin tasası olmayan ve mutluluğun da ne anlamda denk düştüğünü asla bilmeyen ve bilmeyecek…

Bir ayraçtım bir kitabın özetine teğet geçen ve dokunulmazlığımla muhalif olduğum tüm dokunaklı kelamda yitik bir hece olmaktan bile acizdim.

Ölümün neşriyatında yaşamdım; yaşamı yok sayan boşluk ama boşluğun da dolmayan yanında bir yandan muadili idim evrenin oysaki evrenden tek bir parça bile taşımıyordum.

Ve ihbar ettim.

İhbar edildim.

Yok sayıldım ve yok saydım.

Sayımda eksik çıkan sandığın tekerrür eden oyuydum ve oylumu masal olan bir belirteç elbette muhatabım kendimdim ve kendimi yok etmeye programlanmış.

Ve ilk ve son kez bastım butona.

Sanal bir dilektim gerçeklerin sonlandığı ve gerçek bir yanlıştım doğruların asla kabul görmediği.

Bir hicvim vardı ya da yok.

Gömülü olduğum dehlizde bir çakmak taşıydım ve okyanusun gözüydüm aslında kör noktası yıldızların.

Kardığım kadar da kandığım.

Lanet içip rahmet sunduğum.

Bir noktanın iris’iydim.

Genç irisi bir ergen bile değildim.

Şahtım şahbaz olmaktan aciz.

Şahtım belki de şah mat, demenin muadili iken küreyen filler ve atağa geçen hararet yüklü m izaç.

Dama taşıydım mevsimin ve sevdalı bir mizansen şafak sökmezden önce.

Var mıydım da yok olmuştum?

Yoksa yokluğum muydu varlıklara ateş püskürdüğüm?

Tanımsız ve kıtasız ve mesnetsiz ve ithamsız.

İrtifa kaybediyordum madem:

Tanrının oyuncağı bir su küresine hapsolmuştum ve meleklerin dahi asla uğramadığı ve annem okyanustu babamsa gökyüzü ve yetimliğimle öksüzlüğümle Tanrının adağı idim sadece elimine edilmiş bir su zerresi lakin çok uzat bulutlardan ve denizlerden: ne rahmet ne lanet yüklenmiş belki de kırılası bir cam, can damarı ise hidayet olan.

Yükseldiğim kadar da alçaktım ve inandığım kadar münafık ve kırılması an meselesi ve sonsuzluğa gebe ama dünü de olmayan belki de hiçliği ile muteber bir varlık olmaya öykünen…

Hiçliğin nesri idim; varlığın şiiri…

Şiirin imgesi olmaya aday ama imlerin tevekkülünde mimlenmiş bir gözyaşı hatta gözlerine mil çekilmiş bir refüze.

Çekinceleri olmayan…

Yenilgileri ve yanılgıları da olmayan…

Okyanustan üreyen ve göğün de rahmeti iken babası olmayan bir gözyaşı.

Bir çocuğun yüreğinde saf tutan masumiyettim belki de: ya da şerri iblisin ama melek kalplerin dokunulmazlığında Tanrısına hem yakın hem uzak…

Doğmaktan aciz ölüme sevdalı.

Yaşların ihlali idim madem ama yas’a doymayan belki de bir yasası olmayan bir yaş ve mevsimlerin özründe bir muhteva sadece lakayt bir aşka duyduğu özlem ile kendinden bihaber ve yasa dışı bir varlıktım: ne Tanrının gözünde muktedir ne de evrenin sınırlarına rest çeken bir çizgi olmaktan bile uzak…

Yakınlığın yakardığı İlahi bir acıydım sadece kendine ağlayan nefislerin de nefes aldığı bir su küresine hapsolmuş…

Solduğu kadar da sinen.

Sindiği kadar da taşkın…

Ve azat edileceği günü bekleyecek olan s/onsuzluktan çok çok öte.

 


( Su Küresi... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 13.08.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu