Barınak...



Tembel düşlerinin esiriydi ve renklerin de coşkusuna saklanmıştı.

Bir geçitse hüzün geçişi olmazken başka bir hayata ve uydurduğu hikâyelerden kendine yeni bir dünya inşa eden.

Etlisine sütlüsüne de karışmazken insanların ihya edeceği bir yüreği terk edeli çok zaman olmuştu.

Rahminde çatlaklar saklıydı tıpkı kafatasındakiler gibi ama hiç biri yapışmıyor ya da bir araya gelmiyordu.

Aklı başka yerdeydi vücudu ise bir başka yerde.

Gözlerinde oynaşan gölgeler istikrarla hapsolmuştu yüreğine ve yüreğindeki doku artık dökülüyordu ve dokunmadığı kadar insanlar ruhuna dokunulmaz filan olmadığını da biliyordu hani.

Dar cepheli idi sığınağı gerçi sığınak dediği bir bodrum katı daha doğrusu ufacık bir yüz ölçümü olan bir mekân hayatını şekillendirdiği ve sonuçlarına da katlanıyordu kaderinin sunduklarının…

Derme çatma olsa neydi hem? Hem yüreği hem de kaldığı mekân.

Zamandan da ayrı düşmüştü aslında insanlar ve mutluluk arasında bir ayrık otuydu belki de kırık bir ayraç.

Öğüttüğü hayalleri ve unutulduğu köşeler.

Köşe başında onu bekleyen neydi kim bilir ne de olsa dört köşe olmak aklından bile geçmezdi.

İnsanlarsa sevgi körüydü bu yüzden görünmezden gelinmek işine geliyordu.

Vidaları gevşemişti hem evrenin ve içinde saklı onlarca evre.

Fabrika ayarlarına dönemediği ise hicapla kabullendiği idi ve kim olduğunu çoktan unutmuş ve de uyutulmuşken bir ömür.

Hazindi rüzgâr oysaki mevsimlerden yaz aylardan ise ağustos.

Unutmaya değer miydi sahi dündeki mutluluğu yoksa mutlu olduğu sadece bir fabl mıydı?

Bir hayvan da değildi üstelik ve bir hayvan kadar da değeri yok iken.

Geçimsiz göçebe duygular çoktan terk etmişti ruhunu aslında ruhunun da kırbaçlandığına şahit uyutmak istiyordu ruhunu sonsuza dek.

Renkler kibirliydi aslında.

Siyah ise en asil renk ve beyaz asi olan: gök kuşağı ise g/izlenen ne de olsa şakayıklar ve güllerle örülü idi içinde yarattığı evren gerçi cennete dönüşmesi imkânsızdı ama cinnet öncesi cennet bellemişken bahtının güzergâhını ve mıhlanıp da kalmışken o bodrum katında.

Hınca hınç sokaklar ve insanlar bazen çökkün ve pejmürde bazense isyankâr ve işte göçebe kuşlar gibi bir ömür oradan oraya göç etmişken son sığınağında saklı olduğunu biliyordu da meçhul sonunun.

Didiştiği kadar hayatla delinen gözleri.

Dağlandıkça yaşlarını Rabbine akıttığı.

Boğulmak an meselesi olsa da bir can simidi sunuyordu Mevla’sı ona.

Kapıya gelen komşusu ya da dünde kalan bir gönül dostu adresini bellemişti madem yarı aç yarı tok yaşamayı da öğrenmişti kadın ve yalnızlığını paylaştığı daha saatler evvel bahçede bulduğu terk edilmiş kedi yavrusu.

Öyle minikti ki ve de gözleri kapalı.

Öyle ıslak ve titriyordu ki vücudu…

Bir avuçluk bedeni ve süt kokan patileri minicik ağzı.

Yaygarayı bastı basacak iken bir koşu aldı yerden ve hızlı adımlarla götürdü ufacık mekânına.

Ev demeye dili varmıyordu hele ki evim demek asla uygun değildi mizacına ne de olsa bir apartmanın kömür dairesini uygun görmüştü insanlar daha doğrusu iyi yürekli bazı insanlar ki apartmanın büyük çoğunluğu kadını istememişti bir yolcu olarak da görseler yaşadıkları hanı ve hancı kimse yolcu deyip de kabullendiler kadının geçici bir süre kömür dairesinde kalmasını. Bu yüzden yavru kediyi kimse görmemeliydi ve duymamalıydı da sesini yoksa ikisi de sokağı boylardı bir anda.

Zaten her şey bir anda olmuşken.

Bir anda kocasını dayağına zulmüne artık dayanamayıp da kör bıçakla kocasını yaralayıp ölümüne sebebiyet vermesinin ardından kısa süreliğine de olsa hapis cezasına çarptırılmıştı ve haftalar sonra hâkim tahliye olmasına karar vermişti ne de olsa nefsi müdafaa ile yırtmıştı cezadan ve çizmeyi aşmadan salmışlardı kadını ama sadece bir boşluğa ve de sokaklara.

Uzun bir süre parklarda kalmıştı derken üç beş tinercinin cinsel tacizi ile soluğu yine karakolda almıştı ve bir süreliğine daha hapis cezasına çarptırılmıştı ne de olsa kanun ve şahitler onun fuhuş yaptığına dair beyan vermişti.

Kaderine ve kederine razı.

Dünde saklı bedeni ve acıları ve rahmi de delik deşik ve öldürdüğü kocasından miras iken kafatasındaki çatlaklar derken hicapla sorgulandığı ve yediği dayağın ve gördüğü zulmün dayanılmazlığında kaç kere düşük yaptığını kendi bile bilmezken.

Hayat bir zindan.

Hayat yerleşik bir cehennem.

Her halükarda cenneti yaşatan inancı ve Rabbi.

Cehennem olup da gidenlerin ardında bıraktığı bir enkaz iken kadın ve toplumun onu ihmal etmesinden de öte imha etmek adına elinden geleni de ardına koymazken insanlar.

Denemiş miydi sahi ölmeyi? Daha doğrusu öldürmek kendini ama yine kurtulmuştu içtiği ilaçlardan defalarca midesi yıkanıp da yine sokakta kaldığı asla bir hikâye değildi.

Ne düşkündü ne de müşküle düşüp birilerinin kapısını çalmıştı sadece kadın hakları savunucularından birileri onun hayat hikâyesini öğrenip de geçici olarak bir mesken tahsis etmişlerdi kadına ve yaraları iyileşene değin pek çok insan söz birliği etmiş aç ve de açıkta kalmasına razı gelmemişler almışlardı kadını iyiliğin ve insanlığın gölgesinde yeni bir hayat bahşetsin diye Yaratan kabullenmişlerdi işte kadın yaşadıkları apartmanda.

Sahipsizliğini sonlandıran yine kaderdi madem.

Matemini paylaşacağı bir kedi yavrusunu da postalamıştı melekler cennetin bir köşesinden.

Kimsesizliğini kedinin ise şimdi kadın sonlandırmıştı aslında bir öykü gibi didiklerken hayatı hep kâbus görmüştü gözü açık ve büyüttüğünden de fazlaydı acıları ve açamadığı yüreğine şimdi şu minnacık kedi yavrusunu misafir etmişti ve alıcı kuşlardan saklanmayı az çok becermişken şimdi iyi insanlara ve cennet bekçilerine olan borcunu ödüyordu.

Yatıya kalansa umuttu ilk kez ve adını Umut koydu sevimli ve terk edilmiş kedi yavrusunun.

Gün içinde hem sağaltıyordu acılarını hem de kediyle bütünleşip hayata sıkı sıkı sarılıyordu.

Yapacağı ne mi kalmıştı peki?

İyi de daha ne yapmıştı da kalanların hesabını yapıyordu?

Ve sabahın erken bir saatinde kucağında uyuklayan kedi yavrusu düştü yola aslında gideceği yeri hem biliyor hem bilmiyordu en azından neyi yapmaması gerektiğini Yaratan sunmuştu ona.

Ve bir hayvan barınağında aldı soluğu ama amacı yavruyu oraya bırakmak da değildi ve barınağın sorumlusu kimse sordu soruşturdu buldu da.

Yetemediği bir evren ve yetemediği insanlar.

Neticede başını soktuğu bir delik vardı ve bunun için de şükür doluydu ve şimdi sıra kendisindeydi artık o da birileri için bir şeyler yapmayı koymuştu kafasına. İnsanlar için değilse bile aciz ve terk edilmiş ve hasta hayvanlar için yapabileceği bir şeyler olduğunu düşünmüş ve vermişti kararını.

Ansızın vakıf olduğu bu gönül yolculuğu ve işte şimdi sıra kendindeydi en azından yaşadığı kadar da yaşatmak istiyordu sevgiyi ve içindeki küçük çocuğu.

 


( Barınak... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 31.08.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu