
Hangi düş’ün sarmalından firar eder
aşk?
Hangi göğün kopçasıdır bulut?
Mevsimin nazına yakalanan bir bakış
En çok da uçuşan perçemi ömrün
Kayıtsız bir rüzgar da olabilirsin
hani:
Kancandan sarktığın bir araz
Ferinde yangının deryalar aşan o
bitimsiz niyaz…
Sözcükler renksiz ve sessiz
Kılcalı aşkın hatırına düşler
kurduğun
Bir pervaz
Hani sancılı göğün kavşağı
Hani örtülü gönlün duvağı
Hani seyyah yüreğin de İlahı
Elbet aşkın dokunulmazlığı
Ermeden nihayete bitmekse ömrün
Hala kalan son kırıntıları hüznün
Kefesinde saklı huzur, aşkın
Diğer kefesinde sabrı katık ettiğin
kadar
Şükrün meali
İçine çektiğin en derin nefes
Bazen dokunduğun tek zerresi umudun
Şerefesi mevsimin
En alasından ömür değil de son
dilediğin
Kaynarken için alevlere teslim
Muadili ömrün
Kardığın yalnızlığa elbet düşkünsün
En çok da kalabalığın sessizliğine iz
düşen
Bir sözcük gibi
Can havliyle el uzattığın
Kala kala bir başına
Bunca zaman kanadığın yetmedi mi?
Kanmaksa cihana
Kararan göğün peçesine saklanan bir
dua
Edimlerinde kıtlık
Sözcüklere hoşluk
Yarınlara hürmet
Ettiğin cefasına tanık iken
çektiğinin
Rabbinin eşliğinde ummanlar içtiğin
O sevgi,
Ah, o sevgi
Kıpraşan bir gövde
Kasıtsız sevip yaşarken
İçinde saklı huzme
Edindiğin mertebe
Kulluğunu ifa etmek ne ki?
Salındığın acı dergahında
Künyende saklı adın olsa da
İçindeki niyet ve meziyet
Elbet saklı O’nun katında.
Özrünse yalnızlık
Özünse aşk ve nazın niyazın
Ön sözü şiirin neye delalet
Hala içinden dönendiğin şu dehliz
Elbet açılacaktır son anda
Beklediğin o kapı ki
Elin elbet İlahi Aşkın tokmağında.
Varsa yoksa cennet bellediğin
Bitimsiz hasretin
Huzura, Mevla’na
Hala gün yüzü göremediğin bir dünya
olsa da
Bekle sadece bekle doğru zamanı
Asla batmayacak güneş de saklı olduğu
kadar da
Yüreğin otağında…
KANDİLİNİZ MÜBAREK OLSUN SEVGİLİ EDEBİYAT EVİ AİLEM...