
Düşlerdi yoran, düşlerdi yordadığı
mevsimin.
Kıblesinde yaşayan aşkın sihrine
düşkündü gece
Gecenin sandalı ve sancağı
Bir isyansa iblisin feryadı
Aşka küsen iklimdi geceden güne seken
O kör kurşun
İzafi gölgesi ölü nefsin
Basireti bağlanan bir hıçkırık belki
de
Kırlangıcın son uçuşu
Pervazında beklediğim mutluluk
sandalı
Kavislerinde şah imgeler atağa kalkan
Muradı neydi sahi şairin?
Kimliksiz ve atlas yorganına saklanan
bir ışık gibi
Ah, o vaveyla sökün eden ansızın
Ah, o hurafeler asılsız ve yanıtsız
Kaldırım kaşlarına konan çamur gibi
İçine düşülesi batak neydi sahi?
Ne de olsa elinin kiri
Kin tutmadığı kadar kimseye
Bir feryattı şekillenen kalemin
mizacı
Her hohladığında camı
Her hayretinde açılan gözleri gecenin
G/özlediği kadar yoluna umut ektiği
Sabır biçtiği
Şehla gözlerine ufkun konan hüzün
Meali ömrün kimi zaman
Bir var bir yoktu eşkâli
İçerlediği hıçkırık
Boğazıydı madem düğümlenen
O kor heceler esefle ütülediği
Yüreğinde keramet
Sayıkladığı her ünlem
Önemsediği kimse
Fıtratına hücum eden isyanı eşrafının
S/özlendiği şiir
Koyulduğu yol
Konduramadığı bir sıfat belki de
Koynunda mevsimin
Her açan çiçekte saklıydı işte
Aşkın ve inancın mukadderatı
Elbet çıkacaktı feraha
Uyduruk sevgilerden ne düşmemişse
payına
Layığı ile sevmekti şaire yakışan
Bir o kadar hüznün girift çehresi
Bir sandık dolusu sır ve gizem
Ah yüklü kozasında
Lal satırlardan alıp da öcünü
Elbet efkârını yüklendiği her hece
Belli ki makûs talihiydi ona kol
kanat geren
Rabbinin nezdinde tüten yüreği
Aşka binaen yaşadığı ve yaşattığı
kadar umudu
Sancılı şafağın hümayunu idi
Az sonra sereceği o kilim ki
Yalnızlığın kefeniydi aslında yazdığı
her şiir
Asli görevi illa ki sevgi
Bir maruzatı olsa da olmasa da
Saklı tuttuğu kadar saf yüreğinde…