Sözcükler dikeni idi
esaretin ve yanılmışlığın da habis düşü.
Mevsime yatırım yapan
bir buluttu o belki de güneşin arka bahçesi ki yalıtılmışlığın karesinde
saklıydı üçgen hayalleri.
Soğuktan sıcağa geçen
ellerinde ve üşümüş yüzünde elbette aşkın aksanı iken açmayan çiçekler.
Uğursuz olmayı diler
miydi hiç insan?
Lakin uğursuzluğu
dillere destandı: en maviydi özlemleri ne sarıydı saçları ne de kırmızı idi
yanakları.
Sessizliğin sinir bozan
sesiydi her aykırı cümle belki de aykırı olmasını ona fısıldayandı yüreğin
gümbürtüsü ve de güncesi.
Sefasını sürmek var
iken hayatın…cefa ile yüklü mizacındaki tek sorumlu ve de sorunlu o muydu peki?
Düş gücüne yenik düşen
mevsimin iz düşümü ve yaftalanmışlığın da merkezinde bir gerçek kürü elbette
dokusunda acının ve dokunaklı ses tonunda meltemin…al işte, savrulmuştu yeniden
ve yeminle biliyordu ki; ne ilk ne de son düştü gördüğü.
Gömülü olan tüm
hatıralar onu bekliyordu bir bir dile gelmek üzere aslında gömüt bildiği sadece
hatıraları da değildi belki de gömülmesi gereken tek mefhum sadece oydu.
Acının uyruğu var mıydı
sahi?
Demek ki; ırksız idi
hayalleri ve dilsiz idi yüreğinde uçuşan kelebekler.
Boynunun borcuydu
ödemesi gereken ve boyunduruğunda şu sefil dünyanın bir yangından ibaret idi
hayatında özenti olmayan ne varsa ve de İlahi sağdıcı elbette Rabbi idi solunda
atan her titrek kalbi bizzat sahiplenmişti.
Ellerinde soluk izler
saklıydı dünün de muhtırası olan ve kelamın seyrine inanmıştı bir de yüreği
güzel insanlara.
Yeni uğurlamıştı son
gidenleri ve ilk gidenlere teslim etmişti arkalarından gelenleri ve gidecek
yeri yoktu artık: ne düş kurabilirdi ne de düşünüp de işin içinden çıkacaktı.
Maviden bozma
dünyasında edindiği yer idi yüreğin ufkunda salınan güzel insanlara olan
düşkünlüğü ve sabıka kaydında sevgi mağduru yazıyordu elindeki evraka son kez
baktı.
Onu bekleyen kim ise.
Ondan beklenen ne ise.
Azımsanmayacak kadar
mutsuz olsa da mutlu olmayı hak eden insanlarla beraber bir yolculuğa çıkacak
ve o da nasiplenecekti yeni, kurulacak hayallerden ve de yaşamlardan.
Dili damağına yapıştı
ki konuşmaktan gına gelmişti ve öznesi olmayan şiirlerde imge taklidi yapmaktan
da usanmıştı.
Bir metanet ise
yüklenmesi gereken.
Bir maraza ise kiminin
aklına geleni söylediği.
Hatıraları kadar
kutsaldı gelecek planları ve içerlediği her cümleyi yeniden telaffuz etti ve
kundaklanan hayatına artık bir nokta koyması gerektiğine de sonuna kadar
inanıyordu.
Yine de son kez
üstünden geçmeliydi tüm olup bitenin
belki de doğurgan olan sadece kendi acıları değildi iyi de nasıl ümit verecekti
onca insana?
Kırağı çalan bir
iniltiyi sahiplendi.
Sözcüklerin damarına
bastı ve kesti bileklerini her cümlenin de anlamına vakıf bir bir içti
anlamlarını cümlelerin en çok da içerlediği dününde saklı ne varsa bir bir not
aldı.
Bir veda ise tasarladığı.
Bir seda ise yüreğin
tanıklığı.
Açtığı paranteze neyi
yerleştirecekti ki?
Telefon ahizesi bir
adım uzağındaydı lakin ayağa kalkacak gücü asla bulamıyordu kendisinde ve şimdi
bir gövde gösterisi yapacak ve kendini uğurlayacaktı sonsuzluğa.
Bir gök gürültüsü belki
bir uyarı en aykırısından bir ç/ağrı belki de patavatsız seyrinde ömrün bir
uğultu kulaklarına misafir en çok da yüreği atarken en çok da yüreksiz
insanlara seslenmek adına…
Dokusunda mı
gizlenmişti dünün ve kıskacında ölümün, devasa bir izlek miydi özümsediği?
İnkarı ya da itirafı
neyi değiştirirdi ki tüm olup bitenin belki de aymazlığında ölümün son bir
sunum muydu aşkını biteviye yaşadığı?
Sahipsiz olsa ne
değişecekti ya da sahibi olmayan bir matemi mi sonlandıracaktı?
Düşler sağalttı ansızın
acısını.
Acısını son kez
hissetti ve mimarı yasın sadece bir şarkı kadar uzağında idi.
Gölgesi kaybolan bir
ışık belki de ışık olmayı reddetmiş bir yıldız.
Kuytularda onu çağıran
ne ise aslında içini ağırlayan bir dış ses belki de ve kozasında saklı tuttuğu
ateşi söndürmek adına.
Hastalığını yeni
öğrenmişti ve tedavi olmak gibi ne bir arzusu vardı ne de hayali sadece
tutunacağı daldı inancı ve şimdi tüm serveti ile birlikte organlarını da
bağışlamak adına imzasını atmıştı acının sözleşmesine.
Tüm tetkikler
tamamlanmamış olsa bile bariz ölümü çağırmıştı ona kader yoksa o muydu da bu
denli ölümü anan nihayetinde Tanrı dileğini kabul etmişti ve artık iç rahatlığı
ile kalan zamanı yardıma muhtaç insanlarla harcayacak ve yalnız geldiği bu
dünyadan da yalnız ve çulsuz olarak göç edecekti.
Günlerdir aklını
kurcalayan her detayı not almıştı:
Servetinin büyük
bölümünü otizm vakfına bağışlamıştı bile.
Ve yine Mehmetçik
vakfına vermişti tüm gayrimenkulünü.
Oturduğu dubleks ev
yeteri kadar geniş ve ferahtı son günlerini geçirmek adına ve yine kısıtlı bir
bütçe ile yola düşecek ve kalan mirasını da kimsesiz çocuklar arasında
bölüştürecekti ne de olsa anne olma hakkı tanımamıştı evren bu anlamda kendini
tüm kimsesiz çocukların annesi olarak hissediyordu.
Son imzasını da sabah
atmıştı ve artık gönül rahatlığı ile son yolculuğuna çıkabilirdi ve son bir
ayrıntı daha:
Elbette organ bağışı en
azından hastalığından zarar görmemiş organları sayısız insan için umut ışığı
olabilirdi.
Israrla çalan telefona
kulak kabarttı. Yoksa işlemlerde bir aksaklık mı çıkmıştı? Ne de olsa acele ile
işleme konmuştu her biri ve an itibari ile beş parası olmayan yalnız,dul ve
hasta bir kadındı.
Belli belirsiz
gülümsedi ve açtı telefonu:
İşte yine somurtuk
avukatın öfkeli ses tonu:
‘’Nebahat, ne
yaptığının farkında mısın sen? Neler olduğunu açıkça da anlatmadın ve tüm
işlemlerden şimdi haberim oluyor. Aklını kaçırmış olmalısın sen. Neler oluyor
yahu? Nereye bu yolculuk?’’
Bahsi geçen o yolculuk
ve iki damla yaşın dahi süzülmesine izin vermedi ve sildi elinin tersiyle.
‘’Yeteri kadar zengin
ve mutlu bir ömür sürdüm, Taner ve bırak da istediğimi yapayım hem ben senin
müvekkilin de değilim. Rahmetli eşimden kalan ne varsa…’’
‘’Lafımı kesme. Tüm
olanların bir açıklaması olmalı. Üstelik adli süreç başlatılmadığı için
kocandan sana kalan hiçbir malı bağışlama hakkın da yok henüz. Aklının yerinde
olduğuna da emin değilim ve inan ki tüm gücümle sana engel olacağım. Alo, alo,
hay Allah kapattı kadın.’’
Çocuk gibi neşeli
olmasını gerektirecek ne vardı da böylesine içten bir kahkaha atmıştı?
Ve yeni bir çağrı ile
irkildi tam meşgule verecekti de…hastaneden arıyorlardı. Sahiden kaç gün ömrü
kaldığını mı müjdeleyecekti doktorlar? Ya da tedavisi için yeni şartlar mı
koşacaklardı önüne?
Açıp açmamak arasında
gidip gelse de…yoksa organ bağışı için yaptığı baş vuruda mı bir eksiklik ya da
aksilik mevzu bahisti?
‘’Nebahat Hanım,
duyduklarınıza inanamayacaksınız.’’
Büyük ihtimalle kocası
ve tüm yakınları dirilip onu yolun başında bekliyordu.
‘’Yoksa hastalığım mı
engel oldu organ bağışıma? İyi de hala vaktim var demişti doktor, yanlış mı
hatırlıyorum? Yoksa bu kadar çabuk mu?’’
‘’Hesapta olmayan bir
şey üstelik hastalığınız değil söz konusu olan bilakis hastalık nedeni
bellediğimizin altında yatan.’’
‘’Siz benimle alay mı
ediyorsunuz? Bunca tetkik bunca tahlil ve aklınıza ne gelirse. Benim hayatım
çalınmış ve neler diyorsunuz siz?’’
‘’Biz demiyoruz,
efendim bilakis Tanrı diyor. Bir misafiriniz var, sevgili Nebahat Hanım üstelik
hastalık tanısını en alt seviyeye düşüren üstelik bolca da zamanınız var hem de
istediğiniz kadar ve tedaviye daha sonra da başlayabiliriz elbette bebeğinizi
doğurmak istediğinizi düşündüğümüz için.’’
‘’Hasta değil miyim
yani üstelik…’’
‘’Hastasınız ama ileri
düzeyde değil hem de bir anne adayı. Gerekli koşullar sağlandığı takdirde siz
de bebeğiniz de sağlığınıza kavuşacaksınız. Hem…’’
‘’Yalnız değil miyim
artık? Sadece ben ve o. Dayanır mı bebek bu geçen zaman zarfında peki?’’
‘’Onun da annesi kadar
güçlü olduğuna eminiz sevgili Nebahat Hanım. Aslında onlar ve siz: artık üç
kişilik bir aileniz var.’’
‘’Ve de beş parasız.
Tanrı duydu sesimi şükürler olsun.’’