Ölümü irdeleyebilirim hem de ansızın
vuku bulacakmışçasına.
Sessizliğin dik yokuşunda saklı
kelamın ve verdiğim geri dönmeyen selamın hüzünlü yakasına konan bir kuş gibi
meylettiğim mutluluğunsa reva görülmediği ölçüde hüzün denen serkeş iklimde
saklıyım hali hazırda çocuk kalbimle deşilen varlığıma binaen hiçliğin
sarmalında haiz olduğum en temel duygu yanan İlahi Ateşin ruhumdaki buzulları
erittiği kadar da üşüyorum annemin varlığına her uzak kaldığımda korkularımın
tuzağına düşüyorum.
Mevsim adeta bahar.
Hüzün yeknesak.
Sözcükler kalburüstü ruhumda kâh bir
sarkıt kâh bir dikit meali yok asla bu bilmecenin.
Hırçın doğam ve küskün sedam.
Rengim pembe titreyen bir bulut gibi
konduğum zirvesi duyguların.
Muştalanmış ve tartaklanmış insan
izlekleri.
Doğumunu müjdeliyor yeni gün yerlisi
hüznün belki de aşk da umut da bir yer altı imgesi.
D/üşüyorum aralıksız.
Kanıyorum dur durak bilmeden.
Kanattığım en derin yaramın saklı
olduğu külliyen.
Bir şeyler var yolunda gitmeyen ve
azmettiren serkeş bir güç iblisin laneti bulaşmadan üstüme rükû ettiğim Rabbim
ve davetkâr secdem…
Ezanlar yetmiyor aralıksız kulağımda
çınlayan.
Ezilen bir yürek değil çünkü mabedim
saklı Allah katında ve korunaklı dünyam tevazu yüklü.
Sarmalında ihanetin baş veren bir
isyan.
Tutuklusuyum kalbimin bazen bir kabre
dönüşen ve dökülen sıvası sözcüklerimin tasniflediğim kadar huzurlu tahayyül
edemeyeceğim kadar bahtiyar…
Tensiye ettiklerim var.
Terbiye etmeye çalıştığım bir nefsim
ve de: ta çocukluğumda keşfettiğim ve kendimi uzun yıllar açlıkla cezalandırdığım.
Çocuk kalbim.
Çocuksu rütbem.
Bir koza misali örüntüsü hayatın
çalakalem yaşamanın rüzgârı içime iyi gelen bazen bir içimlik bir şiir bazen
diklemesine sapladığım pergel A4 kâğıdın ç/ağrısı ve tehditkâr imgeler.
Ben yalınım.
Asla yalan değilim.
Addedilen neyse rengim beyaz ve masum
kalmanın derdinde sevdasında tütsüler yakıyorum tavaf ettiğim kabrimde.
Köhne bir lahit.
Kurşun ağırlığında hüzün.
Yandaşımsa ölüm alabildiğine uzağa
savurduğum.
Gönlümde meddücezir.
Zılgıtlar eşlik eden namelerine
kalemin.
Zirzop gölgeler ise asla umurumda
değil.
Zanlar sonsuz ve sıfatlar…
Ah, onlarcası gıybetin esiri ve eseri.
Benimse haiz olduğum bir görevim var
aralıksız ifa ettiğim:
Kalemin ucunu bandığım annemin
yaşında ıslandığım hüznün bekası ve erişkin hüviyetime iteleyen rüzgâr hala
çocuk kalabilmenin goncası ve yongası.
İzbeler tehditkâr.
Karanlık…
Kaybolmanın bir sonrası haiz olduğum
iman gücü ile ansızın hâsıl olan ferahlık.
Firari yorgunluğum.
Meylettiğim yarınlarım ve kendime
olan yolculuğum.
Kimyam bozulmadan gün yitmeden ve
daha da geç olmadan yakalamalıyım kaçan ipin ucunu yeri geldi mi boynuma
geçirmeliyim o ilmeği ölüm hem uzak hem yakın…
Yâdım.
Yaslandığım Çınarım.
Yakut gözleri sevdanın.
Kurunun yanında yaşın da yandığı.
Aldığım yaşı seviyorum haizi olduğum
yası da mademki sabırla dikiyorum cübbemi cüssemden ruhuma uzanan o yolda
andığım kadar İlahi Gücü araklansa da ruhumdaki kırık dökük vidalar ve işte
tasfiye ediyorum duyguları varsın olsun mükerrer ve bir fasıl ki yaşamak
diktesi evrenin diktası sonsuzluğun dilemması ömrün bir batında doğan gün ve
gece ve gönlüm nasıl da yorgun…
Cüret edenler var İlahi Işığa
kavuşmamın ertesi yolumun ve önümün kesildiği.
Ceset misali nice beden, gıybetin
ağırlığı çökmüşken üzerlerine ölü etinden ne tat aldıklarını anlamıyorum ve
anlatmıyorum asla da aldatmıyorum kimseyi belki de sadece kendimi kandırıyorum
varsıl bir çan eğrisi bekası aşkın veryansın etmeden varsayımlarda saklı belki de
gerçekler ve sabırla ve titizlikle bekliyorum.
Örtüştüğüm bir gizem saklı evrenin
doğasında aşkla yürüdüğüm.
Azıtan iblis ve tayfası zulme
meyleden ve korunaklı dünyalarımızda esen fırtına.
Bir kıyım ki süregelen.
Kalemin kıymığı batsa bile ses
etmiyorum ve işte tüm ağırlığımı çekip alıveriyor üstümden Huda mademki
bahşetti bana bu devasa evreni ve coşkuyu idame ettiğim kadar şükrediyorum
uçuşan ilhamın esintisi ve sözcükler pare pare…
Yalnızlığın kıyama durduğu binlerce
hece.
Ceberut gölgeler ne ki peyderpey
eksilirken acılarım hüzünse girift bir soykırım ve eşkâlim yine Allah katında
saklı.
Yalnızlıkla ve acıyla olan imtihanım
imtina ettiğim canım annem itibar ettiğim sevgi ve işte gün ışığı dolan
hanemize.
Rest çektiklerim var isyanla yalanla
işimin olmadığı.
Rastık çektiklerim var hani olur da
bir sözcük bir nura dönüşür hani olur da bir şiire yerleşir…
Kıymet verdiğim kadar hayata değer
görmediğim ne ki ve işte İlahi Aşkın çağrısında demlenen yüreğim ve kalemim.
Müptelası olduğum duygular kalemimse ince
uçlu ve kırılgan ama bana dair bana ait Rabbin bahşettiği…
Nice izlek nice mizansen nice insan.
Akla zarar yaşadıklarım ve dile
gelmeyen ve işte sığınağım o ulu Kale aşkın durağı iken kalemimle olan
imtihanım ve gücümü yine umuttan ve inançtan aldığım.
Aşikâr her şey aslında bir gize
tekabül etsem de.
Rotamdan sapmadan.
Rölantiye alsam ne ki mutluluğu huzur
bulduğum duaların ertesinde hiçbir şeyi tanımadığım…
Öznemse bonkör ve özlemim de…
Dik yakalı dik başlı acılardan ve dik
yokuşlardan geçtiğim ve içtiğim su adeta zemzem Rabbin sunumu hür iradem ve
nefsimle olan davam açık ara farkla hüznüme eşlik eden hoş bir seda bense adeta
semada saklıyım ve işte en tepeye konduğum ruhumu askıya aldığım bir bulut
kadar beyaz ve ulaşılmaz ve umut dolu hüzün hırkamın önünü iliklesem bile
hüzünlü kalbimi olmaz mı bir seven…