Ihlamur Kokusu ve Uyanan Sabah

Ihlamur
kokusu yavaşça, sanki pencere pervazında unutulmuş anılar
gibi tüm odaya ulaşıyordu. Her zerresi yatağında doğruldu, her solukta
genizlere çekilen o tatlı, yatıştırıcı duygu... Yalnızca bir koku değil, aynı
zamanda sıcak bir sabahlıktı; Aysel Hanım usulca elbiselerini giydi. Tüm odayı
dolduran o hafif, nemli esansın içine çekti. Ihlamur kokusu şimdi, yıllanmış
bir hatıranın aniden canlanması gibi, damarlarında geziniyordu. Her yer bu
kokuyla doluydu; çocukluğunun bahçesi, annesinin mutfağı, artık uzaklaşmış o
ilk gençlik günleri...
Gün ışığı, odayı doldurmaya başladığında, ıhlamur
kokusu artık sadece bir koku olmaktan çıkmıştı. O, yaşanmışlıkların dinginliği,
gelecek günlerin vaadiydi. Aysel Hanım usulca pencereye yürüdü. Ihlamur
kokusu onunla beraber uzanıyordu sokağa. Bu koku, sabahlığını kuşattığı
gibi, tüm şehri de bir şefkat ağıyla giydiriyordu.
Dışarıda, ağaçların yüksek dallarında, ıhlamur
kokusu ile şakıyan bir çok kuş vardı. Usulca havada süzülüyor, her bir cıvıltı,
kokunun tatlı bir notası olarak yere düşüyordu. Yolda yürüyen insanlar, henüz yatağından
doğrulmuş bir uykulu hal içindeydi, ama ıhlamur kokusu onlara da ulaşıyordu.
İşine aceleyle gidenin sırtına dokunuyor, onu anlık bir huzurla okşuyordu.
Koku, yaşlı bir amcanın bastonuna uzanıyor, okul servisine koşan bir çocuğun
omuzlarına giydiği neşeli bir pelerin oluyordu. Bu koku, görünmez ama güçlüydü;
şehrin tüm koşturmacasını usulca bir melodiye dönüştürüyordu. Her yer, ıhlamur
kokusunun yaydığı bu koku sıcak anın hayatın tam içindeydi, vesselam.
Mehmet Aluç