
Perçeminde uçuşuyor İlahi ışıkları
elbet aşkın muhtırası verilmiş ve kökünde hüzün saklı gecenin ve endamlı ay
ışığı.
Aşkın öksüz sesinde çınlayan.
Yorgunluğun bam telinde patlayan.
Düşler.
Düş öbekleri.
Mevsimin ferinde saklı yıldız ve
binlerce düş sakini en çok da azlığın vuku bulduğu belki de şehrin izdihamı
saklı şairin yüreğinde.
Gölgeler oynak: ay huzursuz.
Yere batan sarnıcı gibi aşkın hünkârı.
Devasa bir çetele tutuyor melekler
aklın kaçkın melekelerine tuz basıyor evren ve evrelere b/ölünüyor zaman.
Göğe konuşlu bir bay kuş ve bayan
kuş.
Hicvi aşkın ve esneyen aşk meleği.
Hırpani bir doluş var çeşme suyundan
akan yıldız yıldız.
Çemkiren iblis.
Birileri küfürler savuruyor kimse
deyyusu sokağın belki de hacmi olmayan bir kavgada sayıklıyor adını efkârlı
sarhoş.
Hala suskun mizacı şehrin. Hala
nöbette gece bekçileri oysaki görünmezdi önceleri hiç biri.
Maviden bir rüzgâr.
Saçağı olmayan bir pencere.
Yerin göğün girdisi çıktısı saklı
elbet Tanrının yıllık bütçesinde.
Mızrabı da yok ki şarkıların ve sus
pus evren.
Salkım söğüt gezinen rüzgâr ve
pervasız mevsim etekleri salkım saçak içerilere gizlenmiş güneşin.
Varlığı keten helvası dolunayın ve
metruk binalar ve berduş imgeler…
İçkinin dozajı ve kırık şişeler.
Kuş uçmaz kervan geçmez gönüllerde
dona kalmış bir kuş.
Kuşların efkârı insanlığın yokluğu
aslında varla yok arası kimi duygu.
Sözcükler hak getire.
Mutluluk kayıp.
Asfalt kaldırımlarda adım sayıyor
gecenin emir erleri.
Yoksunluğa diz çöken elem, aşkın
pervanesi olmuş bir sayaç elbet mutluluk iken muradı her bir canlının.
El pençe divan duruyor gölgeler ve
sessizce yürüyor adamın biri. Adam dediğin de adam olsa hani: adı adam üstü
yırtık cepleri delik.
Sözcükleri var yok. Kendi gibi.
Başı eğik yüreği dik sözüm ona.
Elyaf sevinçler saklı yüreğinin
batağında.
Maruz kaldığı ne ise kimin umurunda?
Bata çıka yürüyor. Cebinde bir şişe.
Ne olduğu belirsiz.
Kuyruğunun peşinde sanki yıldızlar
oysaki çil yavrusu gibi dağılmış tüm gök cisimleri.
Karanlığın cüssesi ve de: bir
pehlivan gibi kürüyor geceyi.
Karanlığın sinsi varlığı en çok da
aydınlığa düşman.
Temkinli adam gerçi sallanıyor bir
ileri bir geri ama…
Kurulmuş saat gibi içindeki ses:
‘’Allah’ım, ne olur geç kalmış
olmayayım.’’
Neye geç kaldıysa ya da kime?
Kimlik derdi var ya da yok: kime ne
ki?
İşin aslı öyle değil işte ne de olsa
herkes birbirinin derdinde.
Kukumav kuşu gibi sekiyor açıyor
pergelleri ve saplanıyor bir kaldırım taşına sonra atıyor diğer adımını.
Adı var mı sahi adamın?
Olsa ne yazar ki?
Kader yazmış bir kez makûs talihini.
Gün torbaya girmiş yıldızlar da.
Mehtap bile. Her şey küsün herkes küskün birbirine üstelik yasaklı bir günün
gecesi ve polis otosu devriyede.
Sözcükler bıçkın ve de suskun.
Gözleri kan çanağı adamın ve yitik ve
bitik. Kime ne ki?
Kindar bir soğuk var başında esen
kavak yelleri çoktan mezar taşı olmuş belki de bilindik bir hikâyesi var adamın
ya da yok…
Adamlıktan çıkmış yine de belli mi
olur?
Yorganı yok gecenin ve yıldızlar
üşüyor.
Ceketi yok sırtında adamın elbet kanı
çekilmiş. Arada sırada hıçkırıyor da.
Dolunay vadesini çoktan doldurmuş
belki de bu yüzden dolgun gözüküyor tıpkı balıketi bir kadın gibi.
Kadınsız bir adam belki de kadısıdır
terk ettiği şehrin.
Şehir, şehir olalı bu kadar yalnız ve
ıssız değilken ve şehrin sekizinci tepesi adeta adamın tepesi çoktan atmış
madem.
Ayaklanmış yer gök sığamazken
duygular yere göğe belki de arşı alaya çıktı tüm acılar ve tüm insanlar ama
adamın neyine?
Sözcükler yok.
Kurusıkı tabanca elbet varsa bile
cebinde yedek mermi adamın gücü de yok kafasına sıkmaya.
Yaftalar yok çünkü herkes ve tüm
şehir firarda belki de mezarında derin bir uykuya dalmış şehrin ahalisi.
Şehirsiz bir hüzün.
Hüzünsüz bir şehir olmaya ne hacet?
Efkârın endamı ve adam sıklaştırıyor
adımlarını bir yandan da cebini kolaçan ediyor. Sahi, ne var ki sıkı sıkıya
tutmuş da?
İşte muhtırasını verdi kader.
Soyut bir aşk teneffüs ediyor sokak
lambaları ama dibi görmüş kimse bu aşka artık paye vermez.
Göğün mıntıkası.
Yüreğin siperi.
Ve işte adamın içinde saklı o emir
eri.
Birileri komut vermiş ki yürüyor da
yürüyor gecenin izi ya da gizi asla umurunda değil.
Yakamozlar çoktan ölmüş ve deniz
kuytularında balıklar balık hafızaları ile aralıksız yem peşindeler ta ki
çatlayana dek yiyorlar da yiyorlar.
Rüzgârın iltiması geçiyor adama ve
uçuşuyor saçları.
İnzivada bir yürekten geride kalan.
Cebi cepkeni.
Sefası cefası.
Kimse artık.
Kimsesizliğin silahında ölmüş bir
şafak ve satırların gazabına uğramış kitaplar aslında yalnızlıktan mustarip.
Seferi bir mevsim.
Seyyah bir matem.
Hep mi yürür insan hep gece midir ona
eşlik eden?
Tutuşan yorgan misali sahi mintanı
yok mu gecenin ve hiç mi sönmez feri ışıldaksa yürek isyanda iken içindeki
bando takımı?
Şehla gözler.
Cemreleri yutmuş bir tabiat.
Esareti yalnızlığın ve sıkılan kimse
artık göğe kurşun döküyor.
Haşmetli duygular ve bıçkın ama çok
da sessiz.
Gecenin güruhu iken gölgeler ve
içinde bir damla dahi gözyaşı yokken kederin esefle yüklendiği kimse artık
belki de kimsesizliğin tefe konduğu.
Nihayetinde sapa bir sokağa sapıyor
adam ve uzaklardan gelen bir inilti sancılı geceyi hizaya getiren ve bir
içimlikmişçesine hayat çok da umurunda değil hani.
Metruk bir bina ve kırık bir kapı ve
adam adeta hayatı kodluyor ve bir yandan cebini yokluyor nihayetinde o kırık
kapıdan içeri giriyor ve bir bakıyor ki etrafına…
Oynaşan gölgeler ne ki? El yordamı
düğmeye basıyor ve her halükarda iyi kötü aydınlanıyor içerisi ve bir köşede
sıkışmış kalmış bir sürü küçük canlı ve anneleri olduğu belli yine aynı renkte
baygın bir köpek.
Dokuz memeli hayvan adının da hakkını
vermiş ve bir avazda dokuz doğurmuş işte.
Dokuz doğuran ve kimse duymayan bu
metruk binada adam ve bir sürü yavru köpek ve canını teslim etmek üzere olan
yeni doğum yapmış bir köpek.
Adam temkinli ve yavaşça yaklaşıyor
yaralı köpeğe belli ki işinin ehli ve usulca dokunuyor yarasına elbet doğum
ertesi daha da bedbin düşmüş bir hayvan: hem doğumda kan kaybetmiş hem de doğum
öncesi hışmına uğramış iken insanlıktan mustarip kimse hayvanı öyle bir
benzetmişler ki…
Cebindeki şişeyi çıkarıyor adam ve
diğer cebinden de ihtimamla çıkarıp örtüyü yere seriyor.
Yok, yok, adam işini biliyor ve
yavaşça köpek daha acı çekmesin diye şişedeki pamuğa boca edip köpeğin
uyumasını sağlıyor ve de umuyor ki bu ameliyattan sağ çıksın.
Yavru köpekler gözleri açılmamış bir
şekilde açlıktan ve soğuk havadan inin inim inlemekte ve adam sakince göz atıyor
bu sabilere:
‘’Az bekleyin. Sıra size de
gelecek.’’
Devasa metruk bir bina elbet
senelerdir evsizlere, kimsesizlere yuva olmuş şimdilerde bu adamı ve köpek
ailesini ağırlayan.
O kadar titizlikle hareket ediyor ki
adam ve elleri ilk kez titremiyor bunca sene sonra hele ki son titrediğinde ve
ameliyatını yaptığı hastaya yaptığı o ansız ve yanlış müdahale ile ölümüne
sebebiyet verip de…
İçinden sayıyor adam ondan geriye ve
mırıldanıyor:
‘’Tanrım, son bir şans ver bana ve bu
yaralı hayvana.’’
Sahi, kaç gündür ağzına içki koymadı?
Önemli olmasa da için için istiyor
içmek en azından şimdilik beklemeye alıyor içki şişesini. Çünkü şimdi yapması
gereken önemli ve hayati bir işlem var.
Hala aklı dünde ve girdiği son
ameliyatta:
‘’Kızım size emanet doktor bey. Daha
çok küçük ve ne olur yaşatın onu.’’
Adam geri çekiliyor içki kokan ağzını
açmadan kafa sallıyor:
‘’Merak etmeyin siz.’’
Kendisi merak ediyor ama. Bu kafayla
bu ameliyatı nasıl yapacaksa artık…
Elbet öncesinde defalarca ayık
kafayla girdiği ameliyatı sağ salim sonlandırmışken…
Çocuğun boncuk gözleri geliyor
gözünün önüne narkoz verilmeden nasıl da sıkı sıkı tutmuştu adamın ellerini. Ve
kovuyor o görüntüyü. Şimdi sadece bu yaralı ve ölüm döşeğindeki anne köpeğe
odaklanmalı. Hele bir bitsin operasyon kalan içkinin de tadını çıkaracak elbet
ki söz de vermişken birilerine…
Gelip gidiyor aklına binlerce şey.
Bir inilti dünde asılı kalan yoksa
şimdi mi?
‘’Baba, bizi bırakma ne olur.’’
Pervasızca başına üşüşenler ve
köpeğin vücut ısısı düşmeye başlıyor ve dilinde Besmele, girişiyor ameliyata
aklı yavru köpeklerde demek oluyor ki anne köpeği yaşatmak zorunda.
Ve elinden geleni yapıyor giriştiği
iş hiç de kolay değil. Hem steril olmayan bir ortam hem soğuk hem ışık
yetersiz…
Derken dikmeye başlıyor yarayı sonra
bir dikiş daha atıyor ve bir tane daha…
Köpek kımıldıyor hafifçe şükür ki
vücudu hissetmiyor bir şey gerçi adamın kolay olmadı gerekenler ne ise bulması
ama…
Elbet evsizlerin birbirine destek
olduğu sokak köşeleri ve izbeler artık ne ihtiyacı varsa merdiven altından
temin ettiği.
Son dikişi de atıyor ki…
Derken uğuldamaya başlıyor kulakları
belli ki o da kendinden geçecek: kolay mı günlerdir aç bir ilaç yalpalıyor o
sokak senin bu izbe benim derken aydınlığa çıkıyor sanki her şey ve siren
sesleri.
Polis onu buldu mu direkt tıkar
deliğe bu yüzden tüm tıbbi malzemeleri el çabukluğu ile kaldırıyor ortadan ve
bayılmadığı için şükrediyor Tanrısına ki çoktan ümidi kesmişken Tanrıdan hatta
tüm dünyadan…
Hala kulağında sesler uğuldamaya
devam ediyor.
‘’Baba, baba, annem de gitti bari sen
gitme yalvarıyorum sen gitme bari.’’
Giden gittiği ile kalmıyor işte hele
ki onun gidişi senin elinden ise ve dünü kovmak için eli şişeye gidiyor tam
ağzına sürecekken…
Yaralı köpek yavaş yavaş gözlerini
açıyor belli ki düşük dozda verdiği uyuşturucu etkisini yitirmiş.
Elliyor hayvanı ve vücut sıcaklığının
normal seviyeye geldiğini anlıyor kolaylıkla ve köpek öyle bir bakıyor ki adama
adeta teşekkür edercesine ve taparcasına…
Önünde iki şişe dururken ve tüm
hücreleri; iç iç, diye haykırırken derken köpek yavruları yavaşça geliyorlar
yaralı anne köpeğin yanına ve memelerine saldırıyorlar ve adamın elindeki içki
şişesi üstelik günlerdir ağzına sürmediği…
Bir inilti değil duyduğu ya da bir
inilti ama adam adeta Tanrının sesini duyuyor köpeğin iniltisinde adeta ona
minnetle ve yaşam dolu gözlerle bakarken.
Şişedeki alkol davetkâr ve baştan
çıkarıcı.
Köpeğin yarası az da olsa kanıyor ve
içkiyi yani alkolü boca ediyor yaraya mikroplardan arındırmak adına ve kalan
şişeyi fırlatıyor uzağına ve kırılan içki şişesi ayaklarının dininde ve yerde
duran süt şişesi ne de olsa anne köpeğin karnı aç ve parlayan gözlerle yaralı
hayvana bakıyor:
‘’Paylaşır mısın beninle cefakâr anne
köpek söyle paylaşır mısın sütünü?’’
Midesinin yanması ne ki adamın
gözleri yanmasının yanında ve tutamazken gözyaşlarını üstelik anne köpek de o
sevgi ve minnet dolu bakışları ve gözyaşları ile kurtarıcısına eşlik ederken…