Adam Ve Köpek... Hikaye...



Perçeminde uçuşuyor İlahi ışıkları elbet aşkın muhtırası verilmiş ve kökünde hüzün saklı gecenin ve endamlı ay ışığı.

Aşkın öksüz sesinde çınlayan.

Yorgunluğun bam telinde patlayan.

Düşler.

Düş öbekleri.

Mevsimin ferinde saklı yıldız ve binlerce düş sakini en çok da azlığın vuku bulduğu belki de şehrin izdihamı saklı şairin yüreğinde.

Gölgeler oynak: ay huzursuz.

Yere batan sarnıcı gibi aşkın hünkârı.

Devasa bir çetele tutuyor melekler aklın kaçkın melekelerine tuz basıyor evren ve evrelere b/ölünüyor zaman.

Göğe konuşlu bir bay kuş ve bayan kuş.

Hicvi aşkın ve esneyen aşk meleği.

Hırpani bir doluş var çeşme suyundan akan yıldız yıldız.

Çemkiren iblis.

Birileri küfürler savuruyor kimse deyyusu sokağın belki de hacmi olmayan bir kavgada sayıklıyor adını efkârlı sarhoş.

Hala suskun mizacı şehrin. Hala nöbette gece bekçileri oysaki görünmezdi önceleri hiç biri.

Maviden bir rüzgâr.

Saçağı olmayan bir pencere.

Yerin göğün girdisi çıktısı saklı elbet Tanrının yıllık bütçesinde.

Mızrabı da yok ki şarkıların ve sus pus evren.

Salkım söğüt gezinen rüzgâr ve pervasız mevsim etekleri salkım saçak içerilere gizlenmiş güneşin.

Varlığı keten helvası dolunayın ve metruk binalar ve berduş imgeler…

İçkinin dozajı ve kırık şişeler.

Kuş uçmaz kervan geçmez gönüllerde dona kalmış bir kuş.

Kuşların efkârı insanlığın yokluğu aslında varla yok arası kimi duygu.

Sözcükler hak getire.

Mutluluk kayıp.

Asfalt kaldırımlarda adım sayıyor gecenin emir erleri.

Yoksunluğa diz çöken elem, aşkın pervanesi olmuş bir sayaç elbet mutluluk iken muradı her bir canlının.

El pençe divan duruyor gölgeler ve sessizce yürüyor adamın biri. Adam dediğin de adam olsa hani: adı adam üstü yırtık cepleri delik.

Sözcükleri var yok. Kendi gibi.

Başı eğik yüreği dik sözüm ona.

Elyaf sevinçler saklı yüreğinin batağında.

Maruz kaldığı ne ise kimin umurunda?

Bata çıka yürüyor. Cebinde bir şişe. Ne olduğu belirsiz.

Kuyruğunun peşinde sanki yıldızlar oysaki çil yavrusu gibi dağılmış tüm gök cisimleri.

Karanlığın cüssesi ve de: bir pehlivan gibi kürüyor geceyi.

Karanlığın sinsi varlığı en çok da aydınlığa düşman.

Temkinli adam gerçi sallanıyor bir ileri bir geri ama…

Kurulmuş saat gibi içindeki ses:

‘’Allah’ım, ne olur geç kalmış olmayayım.’’

Neye geç kaldıysa ya da kime?

Kimlik derdi var ya da yok: kime ne ki?

İşin aslı öyle değil işte ne de olsa herkes birbirinin derdinde.

Kukumav kuşu gibi sekiyor açıyor pergelleri ve saplanıyor bir kaldırım taşına sonra atıyor diğer adımını.

Adı var mı sahi adamın?

Olsa ne yazar ki?

Kader yazmış bir kez makûs talihini.

Gün torbaya girmiş yıldızlar da. Mehtap bile. Her şey küsün herkes küskün birbirine üstelik yasaklı bir günün gecesi ve polis otosu devriyede.

Sözcükler bıçkın ve de suskun.

Gözleri kan çanağı adamın ve yitik ve bitik. Kime ne ki?

Kindar bir soğuk var başında esen kavak yelleri çoktan mezar taşı olmuş belki de bilindik bir hikâyesi var adamın ya da yok…

Adamlıktan çıkmış yine de belli mi olur?

Yorganı yok gecenin ve yıldızlar üşüyor.

Ceketi yok sırtında adamın elbet kanı çekilmiş. Arada sırada hıçkırıyor da.

Dolunay vadesini çoktan doldurmuş belki de bu yüzden dolgun gözüküyor tıpkı balıketi bir kadın gibi.

Kadınsız bir adam belki de kadısıdır terk ettiği şehrin.

Şehir, şehir olalı bu kadar yalnız ve ıssız değilken ve şehrin sekizinci tepesi adeta adamın tepesi çoktan atmış madem.

Ayaklanmış yer gök sığamazken duygular yere göğe belki de arşı alaya çıktı tüm acılar ve tüm insanlar ama adamın neyine?

Sözcükler yok.

Kurusıkı tabanca elbet varsa bile cebinde yedek mermi adamın gücü de yok kafasına sıkmaya.

Yaftalar yok çünkü herkes ve tüm şehir firarda belki de mezarında derin bir uykuya dalmış şehrin ahalisi.

Şehirsiz bir hüzün.

Hüzünsüz bir şehir olmaya ne hacet?

Efkârın endamı ve adam sıklaştırıyor adımlarını bir yandan da cebini kolaçan ediyor. Sahi, ne var ki sıkı sıkıya tutmuş da?

İşte muhtırasını verdi kader.

Soyut bir aşk teneffüs ediyor sokak lambaları ama dibi görmüş kimse bu aşka artık paye vermez.

Göğün mıntıkası.

Yüreğin siperi.

Ve işte adamın içinde saklı o emir eri.

Birileri komut vermiş ki yürüyor da yürüyor gecenin izi ya da gizi asla umurunda değil.

Yakamozlar çoktan ölmüş ve deniz kuytularında balıklar balık hafızaları ile aralıksız yem peşindeler ta ki çatlayana dek yiyorlar da yiyorlar.

Rüzgârın iltiması geçiyor adama ve uçuşuyor saçları.

İnzivada bir yürekten geride kalan.

Cebi cepkeni.

Sefası cefası.

Kimse artık.

Kimsesizliğin silahında ölmüş bir şafak ve satırların gazabına uğramış kitaplar aslında yalnızlıktan mustarip.

Seferi bir mevsim.

Seyyah bir matem.

Hep mi yürür insan hep gece midir ona eşlik eden?

Tutuşan yorgan misali sahi mintanı yok mu gecenin ve hiç mi sönmez feri ışıldaksa yürek isyanda iken içindeki bando takımı?

Şehla gözler.

Cemreleri yutmuş bir tabiat.

Esareti yalnızlığın ve sıkılan kimse artık göğe kurşun döküyor.

Haşmetli duygular ve bıçkın ama çok da sessiz.

Gecenin güruhu iken gölgeler ve içinde bir damla dahi gözyaşı yokken kederin esefle yüklendiği kimse artık belki de kimsesizliğin tefe konduğu.

Nihayetinde sapa bir sokağa sapıyor adam ve uzaklardan gelen bir inilti sancılı geceyi hizaya getiren ve bir içimlikmişçesine hayat çok da umurunda değil hani.

Metruk bir bina ve kırık bir kapı ve adam adeta hayatı kodluyor ve bir yandan cebini yokluyor nihayetinde o kırık kapıdan içeri giriyor ve bir bakıyor ki etrafına…

Oynaşan gölgeler ne ki? El yordamı düğmeye basıyor ve her halükarda iyi kötü aydınlanıyor içerisi ve bir köşede sıkışmış kalmış bir sürü küçük canlı ve anneleri olduğu belli yine aynı renkte baygın bir köpek.

Dokuz memeli hayvan adının da hakkını vermiş ve bir avazda dokuz doğurmuş işte.

Dokuz doğuran ve kimse duymayan bu metruk binada adam ve bir sürü yavru köpek ve canını teslim etmek üzere olan yeni doğum yapmış bir köpek.

Adam temkinli ve yavaşça yaklaşıyor yaralı köpeğe belli ki işinin ehli ve usulca dokunuyor yarasına elbet doğum ertesi daha da bedbin düşmüş bir hayvan: hem doğumda kan kaybetmiş hem de doğum öncesi hışmına uğramış iken insanlıktan mustarip kimse hayvanı öyle bir benzetmişler ki…

Cebindeki şişeyi çıkarıyor adam ve diğer cebinden de ihtimamla çıkarıp örtüyü yere seriyor.

Yok, yok, adam işini biliyor ve yavaşça köpek daha acı çekmesin diye şişedeki pamuğa boca edip köpeğin uyumasını sağlıyor ve de umuyor ki bu ameliyattan sağ çıksın.

Yavru köpekler gözleri açılmamış bir şekilde açlıktan ve soğuk havadan inin inim inlemekte ve adam sakince göz atıyor bu sabilere:

‘’Az bekleyin. Sıra size de gelecek.’’

Devasa metruk bir bina elbet senelerdir evsizlere, kimsesizlere yuva olmuş şimdilerde bu adamı ve köpek ailesini ağırlayan.

O kadar titizlikle hareket ediyor ki adam ve elleri ilk kez titremiyor bunca sene sonra hele ki son titrediğinde ve ameliyatını yaptığı hastaya yaptığı o ansız ve yanlış müdahale ile ölümüne sebebiyet verip de…

İçinden sayıyor adam ondan geriye ve mırıldanıyor:

‘’Tanrım, son bir şans ver bana ve bu yaralı hayvana.’’

Sahi, kaç gündür ağzına içki koymadı?

Önemli olmasa da için için istiyor içmek en azından şimdilik beklemeye alıyor içki şişesini. Çünkü şimdi yapması gereken önemli ve hayati bir işlem var.

Hala aklı dünde ve girdiği son ameliyatta:

‘’Kızım size emanet doktor bey. Daha çok küçük ve ne olur yaşatın onu.’’

Adam geri çekiliyor içki kokan ağzını açmadan kafa sallıyor:

‘’Merak etmeyin siz.’’

Kendisi merak ediyor ama. Bu kafayla bu ameliyatı nasıl yapacaksa artık…

Elbet öncesinde defalarca ayık kafayla girdiği ameliyatı sağ salim sonlandırmışken…

Çocuğun boncuk gözleri geliyor gözünün önüne narkoz verilmeden nasıl da sıkı sıkı tutmuştu adamın ellerini. Ve kovuyor o görüntüyü. Şimdi sadece bu yaralı ve ölüm döşeğindeki anne köpeğe odaklanmalı. Hele bir bitsin operasyon kalan içkinin de tadını çıkaracak elbet ki söz de vermişken birilerine…

Gelip gidiyor aklına binlerce şey.

Bir inilti dünde asılı kalan yoksa şimdi mi?

‘’Baba, bizi bırakma ne olur.’’

Pervasızca başına üşüşenler ve köpeğin vücut ısısı düşmeye başlıyor ve dilinde Besmele, girişiyor ameliyata aklı yavru köpeklerde demek oluyor ki anne köpeği yaşatmak zorunda.

Ve elinden geleni yapıyor giriştiği iş hiç de kolay değil. Hem steril olmayan bir ortam hem soğuk hem ışık yetersiz…

Derken dikmeye başlıyor yarayı sonra bir dikiş daha atıyor ve bir tane daha…

Köpek kımıldıyor hafifçe şükür ki vücudu hissetmiyor bir şey gerçi adamın kolay olmadı gerekenler ne ise bulması ama…

Elbet evsizlerin birbirine destek olduğu sokak köşeleri ve izbeler artık ne ihtiyacı varsa merdiven altından temin ettiği.

Son dikişi de atıyor ki…

Derken uğuldamaya başlıyor kulakları belli ki o da kendinden geçecek: kolay mı günlerdir aç bir ilaç yalpalıyor o sokak senin bu izbe benim derken aydınlığa çıkıyor sanki her şey ve siren sesleri.

Polis onu buldu mu direkt tıkar deliğe bu yüzden tüm tıbbi malzemeleri el çabukluğu ile kaldırıyor ortadan ve bayılmadığı için şükrediyor Tanrısına ki çoktan ümidi kesmişken Tanrıdan hatta tüm dünyadan…

Hala kulağında sesler uğuldamaya devam ediyor.

‘’Baba, baba, annem de gitti bari sen gitme yalvarıyorum sen gitme bari.’’

Giden gittiği ile kalmıyor işte hele ki onun gidişi senin elinden ise ve dünü kovmak için eli şişeye gidiyor tam ağzına sürecekken…

Yaralı köpek yavaş yavaş gözlerini açıyor belli ki düşük dozda verdiği uyuşturucu etkisini yitirmiş.

Elliyor hayvanı ve vücut sıcaklığının normal seviyeye geldiğini anlıyor kolaylıkla ve köpek öyle bir bakıyor ki adama adeta teşekkür edercesine ve taparcasına…

Önünde iki şişe dururken ve tüm hücreleri; iç iç, diye haykırırken derken köpek yavruları yavaşça geliyorlar yaralı anne köpeğin yanına ve memelerine saldırıyorlar ve adamın elindeki içki şişesi üstelik günlerdir ağzına sürmediği…

Bir inilti değil duyduğu ya da bir inilti ama adam adeta Tanrının sesini duyuyor köpeğin iniltisinde adeta ona minnetle ve yaşam dolu gözlerle bakarken.

Şişedeki alkol davetkâr ve baştan çıkarıcı.

Köpeğin yarası az da olsa kanıyor ve içkiyi yani alkolü boca ediyor yaraya mikroplardan arındırmak adına ve kalan şişeyi fırlatıyor uzağına ve kırılan içki şişesi ayaklarının dininde ve yerde duran süt şişesi ne de olsa anne köpeğin karnı aç ve parlayan gözlerle yaralı hayvana bakıyor:

‘’Paylaşır mısın beninle cefakâr anne köpek söyle paylaşır mısın sütünü?’’

Midesinin yanması ne ki adamın gözleri yanmasının yanında ve tutamazken gözyaşlarını üstelik anne köpek de o sevgi ve minnet dolu bakışları ve gözyaşları ile kurtarıcısına eşlik ederken…

 

 


( Adam Ve Köpek... Hikaye... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 6.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu