Saat Tam Beş Buçukta


Güneş iyice inmiş olmalı. 
Ağaçların yaprakları turuncu uykularda. 
Şimdi yerinden kalkacaksın
biraz ilerdeki merdivenlerden salınarak inecek. 
indiğin zaman, 
yine biliyorum, 
ince dudakların turuncu bir rujla boyanmış, 
saçların iyice fırçalanmış olacak. 

Oysa fazla değil, 
bir kaç saat evveline; 
gözlerini gözlerime dikerek öyle boş, 
öyle umarsız, 
öyle yabancı ve öyle acımasız ,
bakmazdan,
evvel sen, 
yeter artık demezden 
evvel sen, 
zannediyordum ki her şey yerli yerinde. 

Bu kısmı daha evvel görmemiştim. 
Demek ki sen yoksun. 
Demek ki sen hiç var olmadın. 
Bunu neden şimdi fark ediyorum 
Tersinden mi yakalıyorum bütün hadiseleri 

Oysa bir kaç saat evveline kadar zannediyordum ki, 
bütün o karanlık ve rutubetli koridorların sonunda 
sen varsın. 
Zannediyordum ki bir yerlerde 
esmer tenli dakikalar seni ortalarına alıyorlar, 
tenini misk ü amber kokularıyla ovuyorlar, 
saçlarını gümüş taraklarla tarıyorlar, 
seni altın musluklu mermer hamamların 
mor sularında yıkıyorlar. 
Bana bakıyorlar göz uçlarıyla ,
ara sıra.

Vakit geç oldu.
Şimdi benden uzaklaşıyorsun
Seni durdurabilir miyim, 
gitme, diyebilir miyim? 
O bekleyişlerin ardından 
gelişlerin olacak mı 
kaç defa bekleyeceğim seni.

Gidiyorsun. 
Bana bir tek kalan, 
içimde büyüyen bilmem kaç asırlık surlar, 
sur merdivenlerinin kaç basamakla açıldığı 
şehrin boş sokakları 
ve de mevsimlik açelyaların çılgın pembesi. 

Bütün bunların bir uçunu yüklenen,
sen olmadığın için bu defa. 
içimde defalarca büyüyen bütün bunlar. 
Onlara karşılık sen. 
Nihayet sana gelebildim, 
deme zamanı.
Kaç defa olacak .

Bana bakıyorsun.
Ben? Böyle hiç dizginlenmemiş 
ve denetlenmemiş, 
içimden geldiği gibi, 
hiç göz kırpmaksızın, biteviye, 
yeşil gözlerine 
zavallı zavallı bakma denemesindeyim
Sebepsiz ve sonuçsuz,
denemeye değersin.

Deli zannedilmek ne kadar da kolay. 
Eğer normalliğin’ tescili bir noktaya 
ya da birisinin gözlerine iki üç saniyeden fazla 
dikkatle bakamamaksa, 
eğer normalliğin tescili 
akıp giden otomobillerin baş döndürücü seli ortasında, 
kaldırım taşlarının kenarında 
nasılsa filizlenivermiş bir yabani incir dalının 
hangi maceraların arkasından burada var olduğunu 
araştırmayı ertelemekse, 
ben o deliliğe 
o kadar muhtacım.

Şüphesiz ki sana aşığım.
Seni seviyorum delicesine.
Bir yıldan fazladır seninle 
aynı salonu paylaşıyoruz, 
aynı odanın havasını soluklanıyoruz. 
Ve sen benim çizgimde bir şeysin. 

Saat tam beş buçukta, 
kapı önündeki koca çınarın önüne, 
ben yine geleceğim
Kapıdan koşarcasına çıkacaksın
Kolumu senin beline dolayacağım yine
ve havuz başındaki masalardan birisine oturacağız. 
Merhaba deyip 
yine karşıma dikileceksin .

Ne kadar hafifim meğer.
Sevgini yüklenmişim. 
Kim bilir nerelerde. 
mesele bilmem falan filan var mıydılar? 
Bundan emin olabilirsem eğer, 
eğer emin olabilirsem ki, 
onlar da benim gibiydiler, 
bütün kaldırımlar, sokaklar, bulvarlar …
Daha niceleri, 
Benim gibi sevdiler .
Benim gibi baktılar gözlerine  
Benim gibi tutmak istediler ellerinden.

Belki o zaman .
hiç mesele kalmayacak. 
Hatta, hatta o, kocaman boğazın ışıkları  
baştan çıkacak.
Seni görünce 
Önümüzden akıp giden boğaz vapurlarından 
El sallayacaklar sana 
Başını omzuma koyacaksın 
Sıcaklığını duyacağım o vakit.
veya işte 
kokuna bürünecek Üsküdar geceleri.

Veya ,
Benim gibi olmadıklarına, 
hatta hiç var olmadıklarına, 
yaşanan bütün aşkları, 
esrar ve maceraları ile 
benim vehmettiğime inanabilsem, 
yine mesele kalmayacak.

Bu gece oturup ,
sana bir şiir yazacağım. 
Harfleriyle ,kelime ve cümleleriyle 
sen olacaksın içinde
saniyeler olduğu yerde donacak
beni anlaman o kadar zor olmayacak
birkaç dakika ayır yeter.

Beni, arkamdan, uzaktan ,
ve dışardan yargıladığın için 
ve  beni, yanlış bir lisanla anladığın için
Benim gibi bir sevenin olduğu için 
Hakkımı nasıl ödeyeceksin.
Peki ? 
Ya benim bu aşkın üzerindeki hakkım? 
Ya benim senden razılığımın 
Hiç mi önemi yok.

Bu defa mesele .
Tamamını vehmettiğim senin varlığın. 
Demek ki sen yoksun. 
Hatta ve hatta, evet, sen 
galiba hiç var olmadın. 
Ne garip 
ve anlamak ne kadar zor,
değil mi ?

Anılar da yok 
göz yaşları da. 
Hiç yaşanmamış anıları yaratarak 
arkasından sürüklenen de 
ben değilim. 


redfer

( Saat Tam Beş Buçukta başlıklı yazı redfer tarafından 8.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu