Acele İle Kavurduk Helvanı-hikaye




Sözcüklerin irkildiğini duyumsuyorum ve şehrin spotları ölü iklimin gölgesinin peşinde.

Az evvel dolunay uğurladığı ışıklarını ve ıslaklığı ile baş başa bıraktı kayıp şehri.

Miadı dolan tükenişler var ve tükenişlerin dirildiği izlekler.

Sözcük katsayısında büyüyor mevsimin lenduha tabelaları ve ısrarla teri ve kiri karışıyor göğün ellerinde de dokunaklı hayatlar saklı.

Maruzatı ne ise ve tanrısal bir iç çekiş oysaki az evvel kapandı perdeler ve perdenin arkasında yaşananlar. Ya, yaralı bir beyit sürünüyor yerlerde ya da yeni yürümeye başlamış bir çocuğun şen sesinde doğuyor güneş gecenin sönük ferinde duyguların parsellendiği bir köreliş belki de yitip giden.

Varlığı hiç bu kadar kanamamıştı geride kalanların peki, ya, alıp da başını zamanından evvel çekip gidenler?

Künefe tadında hayat elbet dünün mikserinde karışan duyguların hulasası iken Tanrı’nın indinde yoldan çıkanlara da yok işte müsemma.

Kibirli bir akşamda baş veren lanet gibi.

Ürüyen.

Andıkça dününü isyanı dile gelen renkler belki de kıpraşan.

Doğanın handikabında bir annenin bitimsiz çığlığı ve acısı tıpkı dünü kürediğimizde solan beyitler gibi solan suretler ve hanelerde yaşanan sadece kaderin ve Tanrının inhisarında iken.

Kıblesinde sükûnu teselli bilen bir yakarış ve gidenin gittiği ile de kalmadığı bilakis geride kalanların da gidici olmak için dualar ettiği.

Boşalan bulutlar.

Hayatı başa alan senaryo fısıltıları.

Yönetmenin işine de karışılmaz iken figüranların başrole büründüğü.

Az evvel şahit olup da kalkan bir cenazeye ve bilinmeze giden yolda geride kalan acılı ana babanın da bu yitimi kabul edip etmeyeceği Allah katında nasıl kabul görecekse.

Dünün güdüsü ve güdülerin güvencesi.

Ve işte yaralı zambaklar; yaralı kartallar ve yankısı duyulmayan çığlıklar gibi…

Beti benzi atan iklim artık kaç tur atacaksa ve ölünün ardında kalanlar kaç zaman dayanabilecekse bu bitimsiz acıya.

Toprağı nemli.

Toprağı kurumadan…

Aşkla birbirini kucaklayan bir kadınla adamın tek evladı ve künyesinde sevgili oğlum yazan bir hikâyenin de ölü kahramanı. Yitip gitmeye karar da vermemişti oysak koruyucu melekleri ve haberinin duyulmasından bir hafta sonra Hakkın rahmetine kavuştu.

Hele ki insanın en yakınları iken kabullenmek daha bir zor ve Yaratan sabrını verse de kimlikler sabırsızca tepiniyor ve sığamıyor yere göğe.

Acılı bir baba feryat figan.

Annenin tahakkümü sadece eşyalardan alırken hırsını belli ediyor kendini.

Sözcükler dolanıyor diline sefil evin.

Sonra sandalyelerin bacakları eksiliyor.

Ve yitip gidiyor ninniler ve tevekkül yüklü yürekler dökülüyor bir bir kırık cam parçaları gibi.

Peki, kim süpürecek peşi sıra?

Sırasız ölümler bir yandan.

Ölüyü uğurlamak adına sıraya girmiş eşraf diğer yandan.

Çürüyen hükümler ve çürüyen bedenler oysaki çürüğe de çıkmadı dualar ve nazına niyazına yetim bir mizaç ile şehir bir kez daha ağlıyor ölümüne dayanamayıp da tek evladının, gözünü kapadığı üstelik on gün sonrasına randevu verdiği Kara Meleğin.

İstifli nice eşya ve ev boydan boya gazete ile kaplı üstelik onlarca yıllık bir gazete koleksiyonu ne de olsa okuma aşkına yenik düşen insanlar ve acının da ilahı iken evlat acısı, artık perdeler ve camlar ardına kadar kapalı.

Bir misafir ise yatıya kalan ve de adı ölüm ise.

Şehrin eskizi ise adeta Arnavut kaldırımında oflaya puflaya yürüyen yaşlı insanların bir araya geldiği kocaman bir bina iken ve adına huzur evi denen lakin insanların huzura delalet sahip oldukları tek şey bekledikleri o meçhul sonu en azından bir arada karşılamak adına birbirlerine güç verdiklerinin de bir şehir efsanesi olduğu.

Dolunay zamanı.

Uluyan köpekler var çünkü şehrin sakinleri pek yanaşmıyor onlara yiyecek vermek adına.

Diğer yandan obez kediler fink atıyor sokakta ne de olsa kilolarca kedi maması veriyor semt sakinleri. Anlayacağınız dengesizlik mevzu bahis tıpkı insan ırkının her türlü duyguda birbirine kolayca geçit vermediği gibi.

Semt sakini yalnız kadın  hasret evine ama her yeri anı dolu.

Anne sesindeki yumuşaklık artık katılaşmış kalbinden üreyen bir isyan gibi ve dışladığı kadar dışlanmak ihtiyacı hisseden…

Kaç kez gitmeye niyetlendiğimiz elbet huzur evinde neye ihtiyacı varsa karşılandığını beyan edip de onu ziyaret etmemizi istemeyen bir başkaldırı ve her seferinde içime akıttığım gözyaşı eh, kolay mı? Neresinden baksanız otuz kırk yıllık bir dostluğu var ailelerimizin.

Sıfatımın ne olduğunu düşündüğüm…

Hangi zümreye ait isem…

Ve de irkildiğim.

Şunun şurasında kaç yılı mı kaldı?

Rabbim, affet: haşa.

Ben kimim ki sorguluyorum kalan ömrümü.

Ve haberi geliyor uzaklardan ve selamı da varmış bizlere.

Ve yarım ağız konuşulduğu ayan beyan yine de tam olarak görmek ve emin olmak istiyorum, istiyoruz da.

Sözcükler boğazımda düğümleniyor ve tek akrabası ile haber yolluyoruz:

‘’Sizi çok özledik.’’,

Devamı var ya da yok ama her şey de gün gibi ortada çünkü söz konusu kader birliği yaptığımız bunca senenin onun için bir şey ifade etmemesi ne de olsa oğlunu hatırlatacak cümleler sarf edeceğiz en azından birkaç kere daha baş sağlığı dileyeceğiz.

Sık sık sorguluyoruz da şartlarını.

Hani olur da canı bir şey çeker.

Taş duvar.

Giden haberler ve göz ardı edilen sorularımız üstelik hal hatır sormanın neticesinde bizleri hırçınca reddeden.

Yaşına ve acısına duyduğumuz saygı her şeyin ama her şeyin çok üstünde.

Çürüyen meyve gibi bozulan ve tadı ekşimsi ama hala içimizde umut saklı.

Günler ayları kovalarken seneler geçiyor.

Seneler ötesinden kuşlar da pes ediyor mademki giden mektuplara yanıt verilmiyor ve telefonuna da ulaşamıyoruz kaldığı huzur evinin ne de olsa adı bile gizleniyor ki bizler ulaşmayalım ve onun son halinden de haberdar olmayalım iyi de biz sadece eski bir dostumuzu kucaklamak selamlaşmak ve gönüllenmek istiyoruz.

Akrabası aracılığı ile de ufak tefek hediyeler gönderiyoruz elbet adresine teslim olmayan.

Bizler de kadere mi teslim oluyoruz ne…

Haberi geliyor:

‘’Hastaymış.’’

Haberi geliyor:

‘’İyiye gidişat.’’

Haberi geliyor:

‘’Ne iyi ne kötü.’’

Sonrasında akrabası da görünmüyor ortalıklarda. Sanki haneler küse; sanki çekili perdeler isyankâr.

Haşa, Rabbim.

Dualarımız elbet yolunda onları kucaklamak adına Allah katında saf tutuyor.

Pergelleri açıyor ve koşuyor yıllar hem de ne koşmak.

Gözlerimiz yollarda.

Ya, onun ve tek akrabasının gözü belleği nerelerde?

Bir hatıra bu kadar mı acıtır hele ki mazide kalan dostlarımız bir bir eksilirken?

Belki de bu bahar.

Hatta bu hafta.

Hatta bu gün.

Safsatalar mevzu bahis.

Ses seda yok.

Derken postacı bir belge bırakıyor kutuya ve kimse de ilgilenmiyor neyle ilintili diye.

Günler haftalara denk düşüyor.

İçimiz de üşüyor… kışın kış gibi olmadığı ama bahara da benzemediği aslında kimsenin kimseye benzemediği.

Eh, eski dostlar gibisi var mı?

Tesadüfen posta kutumuza geliyor bu terk edilmiş dairenin adresine gelen:

Neymiş efendim?

Bize ne ki?

İyi de neden bu isim ve adres değişikliğine gerek var ki?

Nihayetinde apartman sakinlerinden biri akıl edip bir sonuca varıyor.

Keşke varmasa mıydı?

Faturalar madem onun adına iyi de bu isim değişikliği ne diye mi?

Bazen bilmemek en güzeli galiba.

Ah, bir de hangi kabristanda defnedildiğini öğrenseydik ya?

İçimize akan yaşın haddi hesabı yok iken şu dünyada…

Lakin bizler çoktan hakkımızı helal ettik canım kadim dostumuz: mekânın cennet olsun. Artık kucağına almışındır rahmetli evladını üstelik yaşı kaç olursa olsun, o, hala senin kundaktaki minik oğlunken. Mademki yolun oraya düştü kim varsa bizi erkenden terk eden söyle onlara ki biz sizi çok özledik.

Acele ile kavurduk helvanı ve biraz dibi yandı tıpkı yanan yüreklerimiz gibi ve fıstığını da fazla koyduk hem sevdiğin gibi.

 

 

 


( Acele İle Kavurduk Helvanı-hikaye başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 8.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu