
Düşlerim mi?
Mütereddit bir ruhun yansımasıdır
belki de
Ve işte içimde kıpraşan umut ve
yenilgi
Bahtiyar bir şafağa uzandığımdan da
öte
Ötesiz bir yolculuk misali
Öznesi satılmış insanlardan da uzak
olduğum kadar
Özlemimdir özlemim içime dönük bir
ömre biat da değil
Dışa dönük bir uzamda
Saklı ve kırık o fayın da endamı
Şimdimden kıl çektiğim
Yarın olmaya namzet içim ve dışım ve
tüm iyi niyetim.
Hazandır rotada saklı hüzne binaen
değil artık yakınmam sadece şuh gülüşlerin ve mazlumun sesine uzandığım gibi
uzatmadan sevmek olmasaydı keşke eşkâlim.
Renkler hazır olda duygular firari:
Sehven tanık bir gönle de dokundu mu
yüreğin ikbali.
Mevsimsiz geçen güne şöyle bir
b/aktım da ve gördüğümden öte mevsimler sadece hazana denk gelecekmiş
diyebilmenin de meali.
Savruk nidalar var başucumda ve açık
yaralar yüreğin beyitlerine döktüğüm su gibi sudan sebepleri de bolca miktarda.
Sırlar ve sır kapıları.
Serler ve surlardan taşan kumdan
kaleler.
Ve işte o ezeli ve ebedi rüzgâr artık
kim ise neyin mahlasına d/okunmakla iştigal ve işte sevmeyi baltalayan nice
züppe ve isyankâr.
Gönül dinlencede sözcükler yosun
tutmuş ve nerede ise bir yıldır yazamadığım kadar da ışık hızıyla düşündüğüm
pek de bir nam salmış öncesi ve andaki mucizevi rahmeti korumakla mükellef bir
de dama taşı gibi oynatanlara neler demeli…
Bununla sakit olsun…
Diyendi derviş.
Yarınlara selam olsun…
Artık hangi ara öldüyse keşiş.
Bir de leş yiyen leş kargaları şeffaf
ruhuma vurduğu kadar da müphem damgaları…
Şerit değiştiren bir ömür ve güncesi
malulen emekli olmuş kalemimin de rütbesi belki de boşa düşen bir düş gibi var
olmanın yetinmez iken de cüssesi.
Sözcükler pek bir nazlı azığa aldım
mademki yürekteki niyazı ve işte esen rüzgâr ve muadili: göğün kanaviçesinde
titrer de titrer yüreğin o mahzun sesi.
Sevi dilinde iken de hayat ve kalem
mağdur bir ömre eşlik eden yüce Mevla en çokla en azı karıştıran bir kaşık gibi
ne düştüyse kaşığıma ve bahtıma elbet mütereddit günleri düne bandım kendinden
emin ruhumla artık caka satacağım.
Çan eğrisi ve yüreğin ekseni savruk
bir gölgeye de verdim veriştirdim mademki kıblem ve huzurum ve açan goncalardan
medet umduğum gel gör ki artık tek mevsim var: sağım solum önüm ve arkam
alabildiğine hazan.
Sureler dolu mıntıkamda ve acele ile
örüyorum sözcükleri şunun şurasında değil de kalemimin beni terk ettiği nasıl
da ruhumdan belli.
Dağınık bir zaman minvali ve dandik
gölgeler en çok da sağalttığım yanlı keder ve kader iş başında bir metafor bir
güdülenme bir de gülümsemeyi şerh düştüğüm kadar da var hani güne.
Kırık bir masa ve kırgın bacakları
serbest kaldığı kadar da rüzgâr bak yine savurdu beni uzaklara en çok da
düşmemek adına yeniden tuzağa ve işte zemherilere serili bir yorgan misali kayıplardan
ördüğüm ayıpları ahvalin adımlarımdan serdiğim bir yüz ölçümü enden yarına
dardan düne gökten de savrulup da battı madem en derine matemin gölgesi değil
umudun ta kendisi bayat ekmeğin dahi hikmeti ve de Rabbin verdiği her nimeti
öpüp da başıma koyduğumun ertesi…
Mademki Allah var gam yok o halde
gamlı notaları da es geçip şerh düştük mü kadere…
Duygular fora ve de sözcükler hanidir
beni terk ettiğinden beri de kalemin olmaz mı bir nüfuzu ve söyleyecekleri…
14. KASIM. 2025
SAAT: 15: 30