ZAMANIN YIRTIK ASTARI...

​Gece, paslı bir menteşe gibi gıcırdıyor uykunun kapısında,
Sırtımda taşıdığım şu kambur,
Yılların değil, söylenmemiş sözlerin ağırlığıdır.

Gökyüzü; mülteci bir kuşun kanadında unuttuğu
Mavi bir yemin gibi asılı duruyor tepemizde.

​Biz ki, gölgemizi güneşten sakınan çocuklarız,
Avuçlarımızda eriyen kar taneleri gibi telaşlı,
Ve bir o kadar da geçiciyiz bu devasa sahnede.

Zaman; dişleri dökülmüş ihtiyar bir kurt,
Isırıyor topuklarımızdan, hissettirmeden kanatıyor anı.
​Bak, kaldırımlara düşen şu ayak sesleri,
Yarına yazılmış, mürekkebi kurumamış bir dilekçe.

Hangi rüzgar silebilir ki,
Taşa kazınan o sessiz çığlığı?
Dudağımızda yarım kalmış bir ıslık,
Şehirlerin uğultusunda boğulan o ince sızı...

​Bir ağacın köküne su yürürken duyduğu heyecanla,
Bekliyoruz belki de, toprağın bizi tanımasını.

Çünkü hayat;
İki nokta arasında, nefes nefese koşulan,
Ama asla bitiş çizgisine varılamayan,
O muazzam ve kusursuz yenilgi.

​Şimdi kapat gözlerini ve dinle;
Evrenin nabzı, senin bileğinde atıyor.
Biz gitsek de dostum,
Bu boşluğa bıraktığımız o "derin yankı" kalıyor...
( Zamanın Yırtık Astarı... başlıklı yazı zeynep-akkus tarafından 18.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu