Bir düşün öğretisini giyindim çünkü düşlerdi üretmem gereken belki de düşsel bir fizibilite raporu hazırlamalıydım bir gerçeği daha alt etmek için ve düşünsel iklimlerde yolculuğa çıkmam an meselesiydi.

Çatlakları vardı duvarın tıpkı kafatasımda saklı o mevcudiyet gibi: asla yapışmayan asla görünmemesi imkânsız ve sözcükler yapıştırdım tüm çatlakların üzerine en çok da beynime eşlik eden sözcükler ve kahramanım olan kitaplar oysaki ben henüz kimsenin kahramanı olmaya bir kez bile yeltenmemiştim.

Bir düşün örüntüsünde saklı bir izdihamın mahsulüyüm en çok da üretemediğim bir hayatın ikinci yarısında bol kepçe üretime imza atıp asla da fabrikasyon çıkışlı olmasına tahammül edemediğim satırlarım.

Ben de bir satıra denk düşüyorum an itibari ile lakin az sonra bir şiir olup kanatlanıp uçabilirim de pencereden hele ki gündüzün kasveti, sıcağı ve boğuculuğu en çok da insanlar iken birbirlerinin zaaflarını ihbar edenler.

Bir zaafım var ya da yok bu anlamda hesap vermem yetkili merci asla bu dünyada mevcut da değilken kimse kendinde hak gören sorgu suali ve işte susuyorum sonra bir susuyorum binlerce galon sözcük içiyorum tek dikişte hem de.

Benzin dökmek hayli keyif veriyor hele ki gündüz Hakkın rahmetine kavuşmuşken geride kalan insanlar elbet canımı yakanlar…

Bazen bir fare deliğine saklanan.

Bazen kadın-erkek ya da üçüncü cins fark etmeyen hele ki kendini dünyanın merkezi ve hükümdarı bellemişken…

Lafa buradan girmek elimde olan bir şey değil çünkü en çok laf sokanlardan uzak durmak adına sığınıyorum içimdeki kovuğa ve peşi sıra kuş sürüleri doluşuyor rahmine şiirlerimin ve dakikalar içinde şiirlerim düşük yapıyor hele ki çenesi düşük bir kalemken niyazım da sonlanmıyor işte ve her şey birbirinin içine giriyor.

Gerçekler.

Hayal mahsulü ne varsa.

Bense neye denk düştüğümü henüz kestiremedim tıpkı gün içinde kestirmem asla mümkün değilken bazen kısa kesip yok olmak istiyorum ve yalnızlıkta saklı keramet ve rehavet sayesinde düş olup kanatlanıyorum en çok da gözlerim açıkken.

Uysal olduğumu söylemem.

Hırçın olduğumu da.

Yazıp yazmayacağın da değil artık önemli olan çünkü yazması ve sevmesi gereken sadece benim bu anlamda tepkisiz kalman ya da nefret yüklenmen ve beni yok sayman asla sorun değil ve keşke ben de beni yok saysam ama yok sayılmam sayesinde var olduğumu bilip sorunların da kesenin de ağzını açıyorum ve.

İçine düşenler mi?

Elbet bir satır başına denk düşüp yüreğimden sökün eden sözcükler.

Ya da okumak istediğim milyonlarca kitap bu anlamda milyon yıllık bir ömür de talep edemiyorum evrenden ve ben usul usul kitapları içime çekiyorum bazen okumadığım bir kitabın hissi ile artık nasıl da bir dönemeçse o hissikablelvuku bir de titreyen ellerimi sakinleştirip yazarın ruhunu içselleştirdiğim nihayetinde infilak etme noktasına gelip içimde ne varsa refüze ettiğim…

Semt pazarına son yıllarda düşmüyor yolum çünkü benden milyon yıl uzaklıkta üstelik tek başıma gitmenin de bir anlamı yokken hele ki semt pazarında tek bir kitaba bile rastlama ihtimalim yokken…

Tüm gün okuyup yazmıyorum elbet gel gör ki gün içerisinde içime teneffüs eden ne varsa ya da arkamda kopan kıyameti görmezden gelemediğim belki de dünyanın raconu iken tepkisizlik izini sürüyorum bilinmezin ve gizemimle büyüyorum ve beni çözemeyen kimse sırra kadem basıyorum en çok da kötü niyetini algılayıp gerisin geri kaçtığım.

Aralıksız çalışan bir radar sistemi var içimde ve algılarımla hitap ettiğim ve tepkisiz kalamadığım zaten ne oluyorsa bu halimden ileri geliyor asla da geriye döndüremediğim bir çark.

An itibari ile solgun bir mimoza olmayı dilerdim hele ki ada yollarında gidip geldiğim ve faytonu sırtıma verip çektiğim en azından gideceğim yolu tayin ederdim bir de insanlar özgürlükten bahsediyor ya da saklanmamdan neden mustarip iseler iyi de ben mütemadiyen hayat sahnesinde başrolü oynayıp da sürekli insan içine mi karışacağım?

Sosyal mesafeyi de kattık mı hesaba…

Yaşadığın çağda hangi salgınlardan ve hastalıklardan mustarip ise insanlar bil ki içinde yaşadığım bu asrı sana verip senin yaşadığın zamana ışınlanmayı nasıl da hissederdim en azından yazarken bir süreliğine eşleşiyorum seninle ve işliyorum duygularımı tek tek ki asla anlamam dikişten nakıştan bu yüzden dikiş tutmayan hayallerimle ve süklüm püklüm gerçeklerle yetiniyorum gerçi…

Gerçi insanlar için ne fark edecekse.

Ya da benim farklı olmam mı karşımdakindeki yansıttığım soru işaretleri ki ben bile ünlemiyorum yorgunluğumu ben bile umursamıyorum kim ne der, diye derken an geliyor akıl karışıklığı ile d/üşüyorum yollarda.

Sözcükler, sevgili Kafka…

Yalnızlığımla örtüşen hayal gücüm bu anlamda senden tek satır bile yazmanı istemeyeceğim üstelik sana yazıyor olmamın da seninle en ufak ilgisi yok ve işte:

Kolaysa çık işin içinden.

Asla da unutma Kafka asla:

Sözcüklerim ve içimde yaşattığım aşktır benim tek lüksüm üstelik sevilme ihtiyacı da gütmediğim üstüne üstük herkesin yerine kolaylıkla sevebildiğim…

 


( Asla Unutma... başlıklı yazı GÜLÜM-ŞİİRİN TEK H/ECESİ İKEN AŞK... tarafından 25.11.2025 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu