Camilerimizde mihraplarımızın üst kısmında mihraba, hat sanatına ve kıblegâha derin anlamlar kazandıran Arapça bir ibare bulunur. Onu herkes görür fakat okuyup üzerinde düşüneni pek azdır.
O güzel yazı, Hazret-i Peygamber (sav)’in bir hadis-i şerifi olmadığı gibi her hangi bir Arap atasözü falan da değildir.
Camilerimizin mihraplarını süsleyen o güzel yazı, meal ve tefsirlerinde mihraba, kıbleye, Kâbe’ye ve Mekke’ye çok derin anlamlar yükleyen bir ayet-i kerimedir.
Mihraplarımızı süsleyen bu Ayet-i Kerime “Haydi yüzünü Mescidi-i Haram’a (Kâbe’ye) çevir.” anlamına gelir. Kuran-ı Kerim’de, Bakara Suresi 144,149 ve 150. ayet-i kerimelerinde geçer.
Kur’an-ı Kerim’deki her bir ayetin ayrı bir nüzül (nazil olma, inme, iniş) sebebi vardır. Hiçbir ayet-i kerime sebepsiz yere nazil olmamıştır. Bu ayet-i kerimenin nazil olması ve nüzul sebepleri de Hazret-i Peygamber (sav) liderliğindeki sahabe-i kiram ordusunu Mekke-i Mükerreme’nin fethine kadar götürmüştür.
Şöyle ki; Müslümanlar Mekke’de iken namazlarını Kâbe’ye doğru dönerek kılıyorlardı. Hicretten sonra (Mekke’den ayrılarak Medine’ye hicret ettikten sonra) gelen ilahi bir emirle namaz kılanların Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya dönerek ibadet etmeleri istenmiştir. Gelen bu emirle Müslümanlar kıblelerini değiştirmişler ve namazlarını Mescid-i Aksa’ya doğru dönerek kılmaya başlamışlardır. O andan itibaren Mescid-i Aksa Müslümanların kıblesi, Yahudilerinde övünç kaynağı olmuştur.
Müslümanların bu durumlarını kendi lehlerine kullanmaya başlayan Yahudiler şöyle bir söylenti çıkarıp insanların kafalarını karıştırmak istediler.“Hz. Muhammed (sav) ve beraberindekilerin namaz kılarken Kâbe’ye doğru değil de Mescid-i Aksa’ya doğru dönmeleri Yahudilerin dinlerinin, kitaplarının ve milletlerinin asaletini ortaya koymaktadır.” Yahudilerin bu ve benzeri söylemleri, kalpleri yeni yeni İslama ısınan insanların kafalarını karıştırıp tereddüde düşmelerine sebep oluyordu. Başta Hazret-i Peygamber (sav) olmak üzere bütün Müslümanlar bu durumdan gayet muzdarip oldular.
Hazret-i Peygamber (sav) mübarek yüzlerini Cenab-ı Hakka döndü, kalben ve bedenen durumu arz etti.
Çok geçmeden kendilerini sıkıntıya sokan bu durumdan kurtulmaları ve gönül rahatlığı ile ibadet etmeleri, Mescid-i Aksa’yı bırakarak Kâbe’ye yönelmeleri ve orayı kıble edinmeleri anlamına gelen bu ayet-i kerime nazil oldu. Ondan sonrada kıblemiz bir daha değişmedi.
Başta Hazret-i Peygamber (sav) olmak üzere bütün Müslümanlar bu duruma çok sevindiler. ALLAH (cc)’a çok hamdettiler.
Kaynaklarda Müslümanların “Beyt-i Makdis, yani Mescid-i Aksa” tarafına on altı ay kadar namaz kıldıkları yazılıdır. Kıblenin çevrilmesi olayı Bedir Gazasından iki ay kadar önce, Recep ayının içinde öğle namazı vaktinde meydana geldi. Peygamberimiz (sav) Ben-i Seleme mescidinde ashab-ı kiram ile birlikte öğle namazını eda ederken gelen ilahi emir gereği namazın içinde iken ilk iki rekâtta Mescid-i Aksa olan kıblesini son iki rekâtta Mescid-i Haram’a çevirmiştir. Bundan dolayıda o mescide “Mescid-ül kıbleteyn” denilmiştir.
İnsanoğlunun yeryüzündeki ilk adresi, Müslümanların ilk kıblesi ve ibadetin kıble merkezi olan Kâbe-i Muazzama Mekke-i Mükerreme’de bulunuyordu. Mekke de müşriklerin elinde bulunduğu için Kâbe’ye hâkim olanlarda onlardı. Müslümanların Kâbe’ye giderek ibadet etmeleri bir takım sıkıntılar doğuruyordu.
Bu ayet-i kerimenin nazil olmasıyla her bakımdan yönlerini Kâbe’ye çevirip oradan ilham alıp gıdalanmaları gerektiğini anlayan Müslümanlar, Mekke’nin mutlaka fethedilip Kâbe’nin kurtarılması ve Mekke’nin İslam’ın merkezi olması gerektiği kararına vardılar.
Hazret-i Peygamber (sav) liderliğinde 10.000 kişilik bir sahabe ordusu ile Mekke ve Kâbe fethedilip İslam’ın merkezi haline getirildi.
Bugün mihraplarımızı süsleyen ve “Haydi yüzünü Mescid-i Harama çevir.” anlamına gelen bu ayet-i kerime, Mekkenin fethine sebep olup Kâbe’nin kurtarılmasına vesile olan en büyük etkenlerden birisidir.
Daha önceleri Müslümanların ibadet ederken Mescid-i Aksa’ya yönelmeleri Yahudiler için övünç ve gurur kaynağı olmuştu. Mekke’nin fethinden sonra Cenab-ı ALLAH (cc) hem Yahudilere ders ve cevap olsun, hem de o zaman ziyadesi ile üzülen Rasulullah (sav) Efendimize ve O’nun Sahabelerine bir jest ve hediye olsun diye Mekke “Harem bölgesi” sayılmıştır. Yani Müslüman olmayanların Mekke bölgesine girmeleri kesinlikle yasaklanmış ve onlar bir daha asla Mekke ve Kâbe bölgesine girememişlerdir. Bu halde başta Rasulullah (sav) olmak üzere bütün Müslümanları ziyadesiyle memnun etmiştir.
ALLAH (cc) BİZLERİ YÜZÜ İLE ÖZÜ İLE SÖZÜ İLE KÂBE’YE DÖNEN VE HAKKI İLE KULLUK EDEBİLEN KULLARINDAN EYLESİN.