“Uçun kuşlar uçun doğduğum yere, Şimdi dağlarımda mor sümbül var, Ormanlar koynunda bir serin dere…” diye devam eden şarkıdaki sümbüller nerede? Hani o buz gibi tertemiz akan dereler ve o soluduğumuz temiz hava nerede?
“Uçun Kuşlar Uçun…” demek istiyorum ama kuşlar özgürce uçamadan tek tek düşüyor insanların ayak önlerine… Ve şaşkın ördek gibi bakıyoruz tepemizden ölü yağan kumrulara… Evet ABD, Kanada, İsveç’ten sonra İtalya’da da onlarca kuş öldü.. Ölüm sebepleri henüz bilinmiyor… Kuşlar ölmedi. Onları biz öldürdük… Malum öldürmede marifetliyiz. Kimi zaman domuz bağı ile kimi zaman keskin bir bıçağın ışıldayan sertliğinde… Hatırlar mısınız, atalarımız uygunsuz bir şey gördüğünde “Başımıza taş yağacak!” derdi. İşte doğanın dengesini bozan insanların sanırım başına taş yağacağı günler yakındır. İtalya başına gelecekleri bilirmişçesine aldığı kararla “Naylon Poşet” dönemini kapatma kararı alarak doğayı kurtarmaya katkıda bulunmak istedi. Darısı bizim ülkemize…
Bizim ülkemizde naylon poşetin kalkması yeter mi? Daha ne lazım dersiniz? Bana sorarsanız ben önce “Adalet” derim… Zira, adaletin olmadığı yerde doğada kirlenir, insanda… Sizlere “Adaletin Bu Mu Dünya” başlıklı yazımda, nasıl bir adalet istediğimin ip uçlarını vermiştim ki, Hizbullah’ın lider kadrosu, Seri katiller ile Mafya’nın önde gelenlerinin yargılanmaları 10 yıllık zaman aşımına uğramaları nedeniyle (davaları devam etmek koşulu ile) dışarıya salıverildiler. Bir çoğumuz, “Yazıklar olsun böyle adalete! On yılda önemli davalar sonuçlanmaz mı?” Diye hayıflandık. Daha sonra da Adalet ve Hükümet kanadının açıklamaları havada uçuştu. Herkes suçu birbirine atmada oldukça marifetliydi… Malum seçim yaklaşıyor ve herkes gününü kurtarma derdindeydi… Sanırım iktidar, yargıyı bağımsızlaştırmadığı ve yargının teknik sorunlarına el atmadığı sürece, bizler daha çok “Adalet İstiyoruz!” diye bağırıp duracağız… Bakın AKP Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ “ Yargıtay’ın toplanıp Hizbullah Davası’nı bir günde karara bağlasın” diyor. Yargıtay Başkanı Gerçeker’de; “ Verelim dosyayı iki günde bitirsinler” diyor.. Buyurun iki açıklamaya, yorumu siz yapın… “Uçun kuşlar uçun” memleketimde neler oluyor ve kimler neler konuşuyor, gör (!)
Milyonlarca dosya üst mahkemelerde karar bekliyor… Önce nasıl bir ülkeyiz ki bunlarca dosyayı üst mahkemelere taşımışız.. Tabi ki bir ülkede, 339 bin kişi “Tüketici Harcamaları” endeksinde 32 nci olursak, Adalet Bakanlığı’nın yaptığı istatistikte her on kişiden biri suçluysa ve Adalet Bakanı, Hukukta görev alacakları fişlediğini itiraf ediyorsa, Ülkenin sabıkalı sayısı beş milyonları aşarsa, üstüne üstlük gündelik hayatta yapılan haksızlıkları yargıya taşıdığımız düşünüldüğünde, yargının da bir gün patlayacağı bilinen bir gerçekti… Yargının altı da üstü de ayrı okullarda mı okudu? Herkesin içtihadı farklı mı? Yukarının aldığı kararları aşağıdakiler neden bilmiyor? Yeksenaklık neden yok? Sizce Hükümetler niçin gelir? Adaletli bir toplumda insanların refah içinde yaşamlarını sağlamalarına katkı da bulunmak için, değil mi? Ben şuna inananlardanım; Ülkemizde ne zaman “Kültürlü İnsan Topluluğu”nu (yalnız okur-yazar değil, kitap, gazete okuyan, okuduğunu paylaşan, araştıran, bilinçli tüketici olan, vs..) yüzde doksanlara taşırız, işte o zaman zaten seçeceğimiz kültürlü yöneticilerle adaletti ve sosyal yaşamı, en önemlisi de “Demokrasi”yi yakalamış oluruz. Önce, insanlarımızı sizden, bizden diyerek oy avcılığı yapacağımıza, onları “Kültürlü İnsan” yapmanın yollarını arayalım. Yoksa gerisi fasa fiso…
“Uçun Kuşlar Uçun, Romanlara selam söyleyin.”, “Altmış!.. Yetmiş!..”, “Yandan…”, “At Be Kuzum Şuracığa bir Oy!...” , “İlle de Roman Olsun…” Seçimlerin şimdiden şenlikli geçeceğe benziyor… Sonumuz iyi olsun… Haydi Hayırlısı…
Bu haftalıkta esen kalın…
Ertuğrul Erdoğan
09 Ocak 2011/Bursa