BİR DESTANDIR ÇANAKKALE
<Dur yolcu
Bilmeden gelip bastığın bu toprak
Bir devrin battığı yerdir
Eğil de kulak ver bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.>
Osmanlı coğrafyasının son kalesi dünya Müslümanlarının yegâne ümidi Çanakkale savaşı kazanılmalıydı bütün mücadeleler bunun için yapılıyordu. Diğer bütün cephelerde yenilmiştik topraklarımız elden gitmiş sınırlarımız daraldıkça daralmıştı.
Eğer Çanakkale geçilirse vatanımızda, dinimizde, namusumuzda, hürriyetimizde elden gidecekti. Necip milletimiz için bunlar çok önemliydi. Asya bozkırlarında başlayan mücadele hicazda, Yemende Kafkaslarda, balkanlarda ve diğer cephelerde zafiyete hatta yenilgiye uğramıştı. Çanakkale son ümidimizdi. Çanakkale geçilmemeliydi. Çanakkale de zafer kazanılmalıydı. Bütün bir millet bunun şuurundaydı. Tarih süreci içinde yegâne gayesi ilayı kelimetullah olan aziz milletimiz Muhammet süresi yedinci ayetindeki rabbimizin ayetinin tezahür edeceğinin bilincindeydi.”ey iman edenler eğer siz Allahın dinine ve peygamberine yardım ederseniz o da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam tutar”
Çanakkale savaşı bir savaştan ziyade tarih olma ya da tarih yazma mücadelesiydi. Şanlı ecdadımız tarih olmayı içine sindiremezdi onun için ne pahasına olursa olsun tarih yazmalıydı. Gazi paşanın ifadesiyle savaşmak değil ölmek gerekiyordu. Kınalı kuzular, Yahya çavuşlar, Mehmetçikler, tıp fakültesi, Galatasaray lisesi ve Balıkesir lisesi başta olmak üzere birçok öğrenciyle birlikte iki yüz elli üç bin vatan evladı kanlarını dökerek canlarını vererek şahadet şerbetini içtiler. İnsanlık tarihinde eşi benzeri olmayan Çanakkale destanını yazdılar. Toz duman arasında, top seslerine karışmış şairin şu sözleri yankılanıyordu
<Anadolu’m demir dağlarla sarılmış
Eritem demiş kınalı kuzularım vurulmuş
Öz yurdunda Mehmetçiğe tuzak kurulmuş
Ver oğul kalemi destan yazacağım şu koca tarihi baştan yazacağım>
Kolay lokma diyorlardı, boğazı geçeriz, kimisi yüz bin kişilik kimisi üç yüz bin askerle boğazı geçeriz nasıl olsa donanmamız çok güçlü hiç zorlanmayız diyorlardı. Hatta donanmanın en arkasında savaş gemisi olmayan sivil bir yolcu gemisi vardı uzaktan savaşı seyredecek karaya çıkılır çıkılmaz o yoluna devam edecekti rotası İstanbul’du içindekilerde İstanbul u yönetecek olan bürokratlardı, Valisi emniyet müdürü, vergi memurları hatta esir alacakları Türk askerlerinin başında nöbet tutacak nöbetçileri bile hazırdı. Komutanlar kendi aralarında askerler kendi aralarında randevulaşıyorlardı. Haftaya Ayasofya’nın önünde buluşuruz emin önüne ineriz Kadıköy e geçeriz yeriz içeriz eğleniriz diyorlardı bütün hesaplarını galibiyet üzerine yapmışlardı. Cennet mekân fatih sultan Mehmet hanın rövanşını alacaklardı. Hesapları tutmadı tabiî ki tutmayacaktı tarihin ender yetiştirdiği komutanlar ve canlarından can vermeye hazır Mehmetçikler onları bekliyordu. Bu bekleyiş kahraman ordumuzun zaferi yedi düvelin hezimetiyle sona erdi.
Şimdi bütün benliğimizle cephenin içindeyiz. Yarbay hasan paşa alay komutanı yaralı bir Fransız askerine yardım etmek isterken göğsünden bir bıçak darbesiyle vuruluyor. Tabur komutanları ve alay imamı hasan paşaya yardım etmeye çalışıyorlar. Alay imamı başında kuran okumaya başladı. 7–8 ayet okumuştu ki birdenbire; imam efendi la havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim duasını 33 kere okuyunuz dedi. Hasan paşa duayı kendiside okudu ve beni ayağa kaldırınız dedi. Tabur komutanları koltuk altından tutarak ayağa kaldırdılar. Hasan paşa gözlerini dumanlı ufuklara dikerek la ilahe illallah Muhammeden Rasüllullah dedi. Yüzünde bir tebessüm belirdi ve yüksek sesle ‘NİÇİN ZAHMET BUYURDUNUZ YA RASÜLLULLAH’ dedi ve ruhunu teslim etti.
Yaşar KUTLU
18.03.2011 Balıkesir