Anadolu’muzun güzel, şirin güzel bir köyü
vardır. Adı çok önemli değil üç, beş sülaleden otuz beş kırk haneden oluşan
insanların birbirlerine bir şekilde akraba olduğu kendi yağlarıyla kavrulan
birbirlerinin acılarını ve sevinçlerini paylaşan insanlardan oluşan bir köyü.
Köyde herkes birbirini bilir, komşuluk ve dostluk ilişkileri çevre köylere göre
daha kuvvetlidir. Şimdiye kadar köyde hiçbir cinayet olayı olmamış, kavga
gürültü olmamış, mahkemelik olay sadece Ahmet dayının orman davası yani
tarlasının yanındaki ormanlık alana sınırının geçtiğinden dolayı yıllardan beri
süren mahkemesi bilinir. Anadolu’nun bir çok köyünde adeta normal karşılanan
kız kaçırma olayı bile hiç görülmemiş. Hatta geçen sene hıdrellez hayırına
kaymakam beyler ilçenin amirleriyle beraber gelmişler hem hayıra katılmışlar
hem de köylüleri tebrik etmişler.
Hıdrellez bir başka
olur Ayşe’nin köyünde. Baharın başlangıcı, çiçeklerin yavaş yavaş açmaya başladığı,
etrafın yeşile büründüğü, kuşların doğayla barış ilan ettiği velhasıl bütün
güzelliklerin buluştuğu günlerin başlangıcı. Hıdrellez hayırı iki kurnalı
denilen mevkide yapılıyor. İki kurnalı ismini bölgede bulunan iki tane çeşmenin
gür gür akan iki tane kurnasından(çeşmesinden) alıyor. Ayşe’nin köyü ve
köylüleri için iki kurnalı çok önemli çünkü köyün içme suyu oradan geliyor,
küçük baş ve büyük baş hayvanların su ihtiyaçları oradan karşılanıyor, eğrek
yeri orası hayvanların ve çobanların buluşma yeri.Öğle olduğu vakit meradaki
hayvanlar orada toplanır.Adeta bir şenlik havası başlar koyunlar kuzular,
oğlaklar keçiler, inekler buzağılar baharın tadını çıkarırlar. Çobanlarda
birbirleriyle oyun oynarlar beraber torbalarında ne varsa yemek yerler. İlk
aşkların başlama yeri de iki kurnalı olur çoğu zaman.
Hıdrellez hayırına dönecek olursak köydeki bütün vatandaşların maddi manevi katılımlarıyla yapılan bir köy hayırıdır. Koyunu keçisi olanlar durumlarına göre birer ikişer oğlak kuzu getirirler, süt yoğurt getirirler. Muhtar gençleri görevlendirir bütün evleri dolaşırlar yemeklik malzeme ve para toplarlar, ihtiyaç olan malzemeler şehirden getirilir. Hayırdan bir gün önce köyün kadınları toplanır kimisi ekmek yapar kimisi yarın için gerekli yemek malzemelerini hazırlar gerekirse bazı yemekler pişirilmeye başlanır. Şen şakrak içinde işler yapılırken köyün en yaşlısı olan Hacer ninenin bağırdığı duyulur sert bir şekilde ne var ne yok diye sorulduğunda olmaz kızım olmaz dediği duyulur. Bütün kadınların kızların dikkati Hacer nineye çevrilmiştir birde yanında ona bir şeyler anlatmaya çalışan Fatma geline. Fatma gelin nineciğim ben evde abdestimi aldım hiç abdestsiz hamur yoğurur muyum diyor ama Hacer ninenin kulakları iyi duymadığından habire gelincağıza olmaz olmaz diye bağırıyor. Neyse ki Hacer ninenin gelini Ayşe’nin de annesi olan Hatice kadın yüksek sesle ANNE ANNE gelincağız evde abdestini almış sen bir sus karışma deyince ortalık sakinleşiyor ve tekrar herkes işine bakıyor. Sekiz-on fırın ekmek yapılıyor aşkla sevgiyle.
Ertesi gün Cuma ve
sabah namazından sonra köyün çoluğu çocuğu herkes iki kurnalıya doğru yol
alıyorlar. Her türlü hazırlıklar yapılıyor. Muhtarda ve köyün imamı hoca
efendide telaşa biraz daha fazla çünkü hayıra kaymakam bey de gelecek. Gelenek
yer sofraları kurulur önce erkekler ardından da kadınlar yemeklerini yerler. Hoca
efendi bu seneye has olmak üzere bir değişiklik yapar kendi imkânlarıyla
kurduğu ses sistemini kontrol eder gayet güzel çalışmaktadır. Kaymakam beyler
için bir masa hazırlatır. Masanın arkasındaki çam ağaçlarına güzel bir yağcı
bedir halısı asar tam orta yerinede bir Türk bayrağı. Aşçıları kontrol eder her
şey yolundadır vakitte yaklaşmaktadır. Hoparlörü açar ve değerli komşularım
Rabbim şimdiden hayırımızı kabul etsin diyerek söze başlar ve bu seneye mahsus
olmak üzere biz Cuma namazındayken kadın komşularımız ve çocuklarımız yemeğini
yesinler Kaymakam beyimiz ve başka misafirlerimiz gelecek namazdan sonra biz
onlarla beraber geleceğiz ona göre kendimizi hazırlayalım der ve hepsine
kolaylıklar diler.
Hoca efendi genç, çalışkan,
mesleğinin ehli güler yüzlü göreve başladığı ilk günden itibaren çalışmalarına
başlamış cemaatinden başlayarak köydeki herkesi bilgilendirmiş çoğuna da
Kuran-ı öğretmiş Ayşe’nin de hocası. Ayşe ve bütün gençler hoca efendinin
sayesinde Kuran okumayı ve diğer kitapları okumayı sevmişler. Caminin yanındaki
köy odalarının birini kütüphane yapmışlar .Namaz vakitlerinden önce veya sonra
okuma saatleri belirlemişler kendilerine.
Cuma selasına yakın
beklenen misafirler gelir Kaymakam Bey, müftü bey, ilçe milli eğitim müdürü,
ilçe emniyet müdürü ve jandarma komutanı birde ilçenin çarşı camiinin müezzini.
Hoş beş den sonra ilçeden gelen müezzin efendi öyle bir selâ okur ki gönülleri
mest eder. Kore gazisi Hasan amca dayanamaz ağlamaya başlar ve selâ bitince
minarenin kapısına yaklaşır müezzin efendinin elini öpmek ister tabi müezzin
efendi buna müsaade etmez hasan amcanın ellerini öper. Müftü efendi güzel bir
vaazdan sonra Cuma namazını kıldırır ve hep beraber iki kurnalıya doğru yol
alırlar. Hoca efendi ve muhtar misafirlerini masalarına götürür hoca efendi
mikrofonu getirir kaymakam bey kısa bir konuşma yapar ve afiyet olsun diyerek
yemeklerini yemelerini ister. Yemeğin sonuna doğru müftü efendi bir dua yapar. Yaptıkları
bu hayırın devam etmesini ister ve cemaatin huzurunda hoca efendiye teşekkür
ettiğini ve tebrik ettiğini söyler.
Ayşe… Ayşe ah Ayşe! Bahtı kara Ayşe. Ayşe… Ayşe ah Ayşe! Bahtı kara Ayşe.
Ayşe on sekiz yaşında gelinlik bir kız. Güzel mi güzel çalışkan mı çalışkan… Köydeki herkesin dilindedir. Anneler bebelerine Ayşe gibi olsun diye dua ediyor. Babalar evlenme çağındaki oğullarına ya Ayşe’yi al yada Ayşe gibi bir kız bul diye tembihliyorlar. Ayşe’nin babası aksi bir insan şehir özlemi olan birisi illa kızımı buralara vermeyeceğim kızımı kurtaracağım diye tutturuyor. Tabi bu duyuluyor konu komşu ne dediyse sözleri geçmiyor.Bir Pazar günü ikindi sırasında köye yabancı bir taksi geliyor. Ayşelerin evini soruyorlar doğru Ayşelerin evinin önüne gelip duruyorlar. İki erkek ve bir kadın birisi Ayşe’nin babasının asker arkadaşı diğeri de onun arkadaşı ve eşi. Hoş beş ediliyor eve buyur ediliyorlar akşam yemeklerini yiyorlar çay kahve muhabbetlerinden sonra asker arkadaşı söze başlıyor. Biz hayırlı bir iş için geldik kızımız Ayşe’yi arkadaşımın oğlu Murat a istemeye geldik. Hayırlısıysa olsun diyor ve başlıyor Murat’ın faziletlerini anlatmaya işte Murat şöyle çalışkandır, böyle çalışkandır falan. Zavallı Ayşe’nin boynu bükülüveriyor, Dünyası başına yıkılıyor. Hemen odadan ayrılıyor ve ağlamaya başlıyor. Çünkü babasının niyetini biliyor. Her ne kadar annesi istemese de babasının dediği olur. Zaten gizliden gizliye sevdiği biriside vardır köyde Ayşe’nin.
Zaman içerisinde Ayşe hiç istemediği halde sırf babasının inadı yüzünden allı duvaklı gelin olur. Garip Ayşe’nin yüzü hiç gülmez daha ilk günden sıkıntılar başlar; çünkü Ayşe içki nedir hiç bilmez. Uyuşturucunun adını duymamıştır. Ama murat daha ilk gün gerdek gecesine sarhoş gelmiştir. Geçen günler hep Ayşe’nin aleyhine işler hor görülmeler, dövmeler, sövmeler…Zavallı Ayşecik yuvasını kurtarmak, sevmese de kocası olduğu için Muradı kurtarmak isterken kendini yıpratır. Pazar yerinden atılmış ıspanakları, pırasaları, marulları toplarken iki kurnalının altındaki bahçelerindeki güzelim sebzeler aklına gelir ve ağlar. Gün geçtikçe Ayşe zayıflamaktadır. Her şeyini içine atar. Babası çoktan pişman olmuştur ama iş işten çoktan geçmiştir. Şehir’e geldikleri bir gün kızlarının yanına vardıklarında Ayşe hasta yataktadır. Alırlar çocuklarını doktora götürürler. Murat ise kendi âleminde hayatına devam eder, asker arkadaşından selam sabah yoktur. Ayşe’yi hastaneye yatırırlar. Murat’ın annesi ve babası hastaneye gelirler ama onlarında yapabileceği bir şey yoktur.
Doktorların bütün gayretlerine rağmen Ayşe’de olumlu bir gelişme yoktur. On beş gün sonra Doktor Ayşe’nin annesini ve babasını odasına çağırır. Durumu bilen doktor kızınızı alın ve doğduğu, sevdiği köyüne götürün son günlerini bari mutlu yaşasın der. Artık gözyaşlarının faydası yoktur. Bastığı yerleri adeta titreten Ayşe’den geriye annesinin kucağında giden bir Ayşecik kalmıştır. Şehrin puslu caddelerinden köyün aydınlık yoluna yolculuk vaktidir.
Bitkin bir Ayşe ,hasta
bir Ayşe ,kadersiz bir Ayşe, babasının inadına kurban giden bir Ayşe…