Merhaba,ömrümün faili belli katilleri !
Öncelikle sakın bir damla yaş dökmeyin ardımdan,sakın.Arkamdan gözyaşı dökmeyi bile hak etmeyecek kadar suçlusunuz gözümde.Beni böyle kendi halime bırakıp çekildiniz ya köşenize,işte en büyük hatayı orada yaptınız siz.İçime dokunmak yerine,sözlerinizle içimi yaktınız.Elimi tutmak yerine,uçurumun dibine kendiniz getirdiniz beni.Seyret diye manzarayı.Seyret diye acıyı.Ağladığımda gözyaşlarımı silmek yerine,peçete uzattınız bana.Mahrum ettiniz sıcacık koynunuzdan,yastıklara boğdunuz beni rahat et diye…
Gittim ya ben şimdi,ne güzel de giyinmişsiniz siyah elbiselerinizi.Matemlere bürünmüşsünüz,altında markalı kıyafetlerinizle.Görüyorum.Teyze ! Hadi cesaretin varsa çıkar o son moda gözlüğünü.Görsün el alem makyajını.Anne yarım değil,annemden kalan yaramsın sen benim.O gittiğinden beri daha çok vakit ayırdın biz’e.Ama en çok babama,nasıl da sardın yaralarını öyle çabucak.Açılmamış yarasına merhem oldun.Annemin gittiği kadar somutlaştı gelişin.Gözyaşlarımı silerken gördüm,babamın bakışını.Yukarıdaki şahidim olsun,bakmamıştın anneme öyle hiç. Baba ! Giydin mi dolabındaki yeni siyah takımını.Benim için giy diye ben aldım onu sana.En pahalısından hem de,çok değil annemden kalan son iki çift küpe yetti onu almaya..Annemin hala kokusunu taşıyan o küpelerin başkasının tenine değeceğini bilsem de bırakmak istemedim O’na dair hiç bir şeyi yanınıza.Hem o yüzden kıydım ya kendime de zaten.O’ndan kalanlara sahip çıkmayacak kadar değer bilmez olduğunuz için.Değerimi bilmekten aciz oluşunuz dokundu içime en çok.Kahraman’ımdın sen benim baba.Annem gitti diye,beni niye görmezden geldin .Yoksa annemin uğruna kendi canını feda ettiği doğ-a-mamış kardeşimin intikamını benim omuzlarıma mı yükledin ? . Böyle intikam mı olur baba. Hiç mi düşünmedin prensesini.Nasıl kaldıracak bunca acıyı diye…
Bilmiyordum,annemin öldüğü gün sadece öksüz değil yetim de kaldığımı.Sonra anladım; bana dokunan, sarıp sarmalayan ellerin vicdan hesabı yapıp yapay acılarla dertlendiklerini sonra da benle tatmin ettiklerini nefislerini.Oysa ne kadar çok ihtiyacım vardı güçlü bileklerinize tutunmaya.Ama siz,benim acılarımı bile umursamadınız.Hiç sormadınız ne halde olduğumu.Ha,hakkınızı yemeyeyim Ankara’nın en iyi(!) psikiyatrisine götürdünüz beni.Ben sustum o dinledi iki saat boyunca.Sonra anlattı bana ölümü.Hatırlıyorum, O’na “Annen öldü mü hiç senin” demiştim.”Hayır” demişti,”Hayatta çok şükür.”O an anladım,acıyı bilmeyenin yarayı sarmayı da bilemeyeceğini…Böyleydiniz işte siz,beni uyku ilaçlarına ittiniz.Yumuşacık yastıklarla sarıp sarmaladınız beni.Ama hiç bilmediniz,o yumuşaklığın sıcaklıkla eşdeğer olmadığını ve benim her yatağa yatışımda ayak parmaklarımın nasıl üşüdüğünü.”Söylemedin ki” demeyin bana,öyle alışmıştım ki soğukluğunuza içinizde bir yerlerde sıcaklık olabileceğini düşünmedim hiç.
Bugün annemin kokusuna hasret kalışımın 6. Yıl dönümü.Daha fazla dayanamıyorum O’nun yokluğuna,ve sizin varlığınıza.
Şimdi !
Alınabildiğiniz kadar alının ölümümü üzerinize
…
Mektubu katlayıp zarfın içine koydu,mühür niyetine bileğinden damlamakta olan kanı akıttı zarfın üzerine.Kan sol bileğinden yavaşça sızıyordu avuç içlerine doğru.Çok değil hafif bir sızlama hissediyordu kolu boyunca.Son sözü Gérard de Nerval’in oldu “Bu gece beni beklemeyin, çünkü gece siyah ve beyaz olacak.”