MEKTEP ÇOCUĞU  2

 

           Ah bir bıçağım olsaydı…

 

          “Bana saldıran kurtların karınlarına saplardım. Bıçağı çekerken karınlarını
yarardım. Bağırsaklarını dökerdim. Ya da bıçağı boynuna sokup kan fışkırtırdım. Bıçağım olsaydı hiç korkmazdım…Ormana bile giderdim. Boyumun iki uzunluğunda
bir dal keserdim. Ucunu sivriltirdim. Kurtların Karınlarına karınlarına, boğazlarına boğazlarına, gözlerine gözlerine dürterdim. Ayıyla domuza da öyle yapardım.
Ah bir bıçağım olsaydı korkar mıydım hiç?..”
            Kurt sürüsünün ormanın içinden beni gözlediklerini sanıyordum. İçime öyle doğuyordu. Ayrıca, yan gözle baktığımda parlayan gözler görüyormuşum gibi oluyordum. O taraftan iki defa kuş sesi geldi. Başımı çevirip bakamadım.
“Besbelli kurtlardan kaçtılar. Kurtlar bana saldırmadıklarına göre, elimde
bıçak var sanıyorlar herhalde. Belki de, küçük çocuk da olsa silahlıdır diye benden korkuyorlar. Ondan saldırmayıp yorulmamı, elimi kolumu kaldıramayacak hale gelmemi bekliyorlar zannım…”

            Gökyüzü, kara bulutlarla iyice karardı. Esinti de arttı. Yüzüme iğne gibi bir şeyler batıyordu. Soğuk, göğsüme bile işliyordu. Kalın yün çoraplarım olduğu halde ayaklarım buz gibiydi. Karalastik ayakkabı ayakları çabuk üşütüyordu. Dizlerimin dermanı iyice azaldığı için adımlarım belli belirsizdi. Gözlerim bulanıklaşıyordu. İki Belova arasını ortaladığım halde evler çok uzaktaydı. Sarıkaya da öyleydi. Sanki ben yaklaştıkça onlar uzaklaşıyordu…Ötemdeki derecik kıyısında kar öbekleri görünce birden irkildim. Sendeleyip düşecek gibi oldum. Kar tümseklerini, sinerek beni bekleyen kurt sürüsü sandım. Köstebeklerin çıkardığı toprak yığınları olduğunu anlayınca, korku belasına derinden sesli soluk verdim. Korkudan ayaklarımı fazla açmışım ki, toparlanırken neredeyse düşüyordum. Ceketimin iç cebinden bir şıkırtı sesi geldi. Sakladığım kibrit aklıma geliverdi.

Bu sabah kibrit çöpleriyle yazı yazarken ebemin geldiğini fark edince kibrit kutusunu hemen ceketimin iç cebine koymuştum. Tezden çıkardım. Bir kibritimin olmasına sevindim.
“Bıçağım yok emme kibritim var. Kurtlar saldırdığında, kibriti yakar üstlerine atarım. Yanarız diye kaçarlar. Ayı da korkar. Ya domuz? Kim bilir, belki o da korkar. Parlak ateş görünce beni göremez. Domuzlar, burunlarının doğrultusunda giderlermiş zaten. Ha deyince dönemezlermiş. Kibritimle yaralı domuzu bile başımdan def ederim.”

Dizlerime azcık derman geldi. Kibrit kutum dopdoluydu. Çöplerin yarısını, yanan başları bir tarafta olacak şekilde ceketimin sağ cebine koydum. Bir çöpü sağ elime aldım. Kutu sol elimde. Ellerim üşüyor  olsa da kutuyla çöpü sımsıkı tuttum. Çöpü ikiledim. Kurtlar, ayı ya da yaralı domuz saldırdığında iki çöpü birden yakıp üstlerine atacağım. Cayır cayır yakacağım canavarları. Daha çok alev yapıp ses çıkarsın diye kibrit çöpünü üçledim. Çekerek tez çıkarmak için çöplerin yarı kısmını dışarıya alıp iki kutu arasına sıkıştırdım. Yanıcı kısımları içerdeydi. Düşmesinler diye uyuşuk parmaklarımla kibrit kutusuyla çöpleri sıkıca tutmaya başladım.

            Kibritim güven verse de korkuyu defedemiyordum. Hava giderek bozuyordu. Kibrit kutusuyla çöpleri tutan ellerim benden kopuklar gibiydi. Hepten uyuşmasınlar diye sıcak soluğumu üflerken önümü göremeyip tökezliyordum. Üstelik daha fazla yoruluyordum. Kutu ve çöpleri tutan ellerimi küçük teyzemin ördüğü kazak altına soktum. Ceketin yakaları tam kapatmadığı için göğsüm daha fazla üşümeye başladı. Bir tek sırtım üşümüyordu. Ağırlaşan ve ipi omzumu kesen torba soğuktan sırtımı koruyordu.

            Karnım da iyice acıktı.

            Ara sıra sağ tarafımdaki ormana bakıyordum. Orman sık olduğundan kurtları göremesem de beni gözlediklerini hissediyordum. Aklıma birden Allah’tan yardım dilemek geldi. Öğrendiğim ne kadar dua varsa hepsini okudum. Fatiha suresini beşledim.

            “Büyük Allah’ım…Kurtlara yem etme beni…Ayıya parçalatma…Yaralı domuza karnımı deştirme… Beni dermansız bırakma Allah’ım…Soğuktan koru…Yaz sıcaklığı kadar olmasa bile beni ısıt…Sana yalvarıyorum Allah’ım…Anama, babama, kardeşlerime sağ salim ulaştır beni…Ölürsem eğer, anam çıldırır…Saçını başını yolar… Bağrını döver…Veysel’im!..Veysel’im! diye diye dağlara taşlara düşer… Sütten kesilir… Yavru kardeşim ölür… Babam, gizli gizli ağlar… Abam, kendini yerden yere atar… Dövünür durur… Ortanca kardeşim,ağam ağam diye bağırıp ağlar…Üzüntüden dedeme inme iner… Ebem, ortalığı kırıp geçirir…Küçük dayım, emanete hıyanetlik ettin diye Kaypak Ülfet’i öldürür…Hapislere düşer…”

            Gözlerimi üşüten yaşları ceketimin yeniyle sildim.

            “Beni kurtlardan, soğuktan koru Allah’ım…Okuyacağım ben…Öğretmen olacağım…Beni korursan eğer, yatarken hep dua edeceğim…Bundan sonra gizliden
oruç bozmayacağım…Adak (1) için değil de… namaz kılmak için camiye gideceğim…Küçük dayıma, dedeme söylerim bak diye (2) baskı yapıp şu bu aldırmayacağım…
Kuş yakalamayacağım. Pişirip yemeyeceğim…Beni koru olur mu Allah’ım?..
Beni korursan eğer, bundan sonra daha aklı başında bir çocuk olacağım…”

            Gözyaşlarımı gine ceketimin yeniyle sildim.

            Arkama ve yanlara bakmaktan boynum acımaya başladı. Kazak içinde de
olsa parmaklarım çöpleri ve kutuyu zor tutuyordu. Ayaklarım uyuşuyordu. Dizlerimde sancılar belirdi. Burnum, kulaklarım neredeler farkında değilim. Göğsüme sanki diken batıyordu. Yanan bulanık gözlerle sağdaki ormanı iyice taradım. Orada kurtlar vardı. Görmesem de hissediyordum. Dört mü yoksa beş mi? Belki de altı. O kadar kurdun hakkından gelemem. Parçalarlar beni. Daha fazla yiyebilmek için birbirleriyle bile dalaşırlar.

Kazak altındaki ellerimi çektim. Soğuktan ve korkudan parmaklarım kutu ve çöplere yapışık gibiydi. Böyleyken bile bazen efelik yanım üstün geliyordu.

“Gelecekleri varsa görecekleri de var. Çak yak, at üstlerine. Çak yak at. Yansın gavurlar…” 
            Korku belasına güldüm. Yanımda köpeklerim olsaydı hiç korkmazdım. Bizim karabaşlar kurtları bana yaşlaştırmazdı. Kurtların boyunlarını kavradıkları gibi iki üç defa sarsıp savururlardı. Boyunlarında tasmaları olduğundan, kurtlar onların boyunlarına diş geçiremezdi. Tasmadaki uçları sivri ve kıvrık demirler kurtların ağızlarına batardı. Bizim karabaşlar çok yaman köpeklerdi. Bütün köpekleri dalarlardı. Şimdiye kadar sürüye hiç
kurt yaklaştırmamışlar. Onlar iki kardeşti.

“Ah…Karabaşlarım yanımda olsaydı korkar mıydım hiç?..”

 

Devam edecek. 3 bölüm kaldı.

Veysel Başer

 

1: Ramazan ayında, ikinci namazı sonrasında camiden çıkanlara haşhaşlı da yapılan küçük pide dağıtılırdı. Biz çocuklar da, adak pidelerinden almak için sözde ikindi namazına giderdik. 2: Küçük dayımı, kendinden biraz büyük bir kızla yarı çıplak yatarlarken görmüştüm.  Vermezsen dedeme söylerim bak deyip dayımdan para sızdırırdım.

 

 

( Mektep Çocuğu 2 başlıklı yazı Veysel Başer tarafından 30.04.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.