Kapıyı Ağlayarak Açmak

 

Değerli Kızım;

         “Allah’ın selamı ve rahmeti sizlerin ve inanların üzerine olsun” diyerek başlıyorum şu kırık dökük satırlarıma…


Senin dünyadaki gayen yemek-içmek, giyip-gezmek değildir.  Senin derdin ve gayretin, Rabbinle arandaki perdenin kalkması ve cemali ilahiyi seyretmek niyet ve düşüncesi olmalıdır. Bu seyir kapısı, dileyen bütün talebelere-talep edenlere açıktır. Bu kapıda hiçbir bekçi, hiçbir perdeci ve hiçbir kapıcı da yoktur. Eğer sen sebeplere takılıp kalıyor da, müsebbibe ulaşamıyorsan dön ve kendine iyice bir bak…  Mahbup her an hazır ve nazırdır, perdenin gerisinde olan ise sensin… Masivayla ünsiyet kurarsan, yalnızlıklar içinde olacağını da bilmelisin… Sevenin gayesi, sevdiğinin rızasına layık olmak, gazabından korunmak olduğundan; Allah’ı sevmek, ona itaat etmeyi ve günahlardan uzaklaşmayı icap ettirir. Aksi O’nun affı ve rahmetinden mahrum kalmaktır.

 

İyice bilmelisin ki, Allah’tan başkasına dayanan, müşrikin ta kendisidir. O’nu anmayan-zikretmeyen gafilin, aynı zamanda sefilin de ta kendisidir. Mahrum kimdir bilir misin? Mahrum, O’na yani Allah’a yönelmeyen, O’na doğru yol yürümeyendir. O, “bana bir adam gelen kuluma ben kaşar gibi gelirim” der. Muhakkak ki, Allah her sözünde doğru ve sadıktır. Sen tüm nefsinin muhalefetine ve şeytanın iğfalarına rağmen O’na doğru ısrarla yürümeye devam et… Ki sen asla O’ndan mahrum olanlardan değilsin.

 

Bu günkü cemiyette insanların hazan vurmuş yapraklar gibi savrulup gitmesi, iyi bir terbiye almamasından ve cahil bırakılmasından kaynaklanmaktadır. Sen de bu milletin evladının yetiştirilmesinde görev alacağın için, üzerine aldığın mesuliyetin büyüklüğünü ve ehemmiyetini bir an bile unutmamalısın.

 

Rahmet kapısını ağlayarak açmalısın. Elinle yetişemediğini gözyaşlarınla istemelisin. Acziyet ağlayarak aşılır. Af kapısı ağlayanlara kapalı kalmaz. Kalbi yanmayanın yağmuru nasıl yağar?  Kalp yanarsa, göz ona nasıl kayıtsız kalabilir? Gözyaşının yanında kahkaha zaman ve zemin bulabilir mi? Kalp bazen azimden, bazen gayret ve himmetten, bazen de ızdırap, çile ve dertten ağlamaz mı? İnsanın kalbini ele veren onu hali değil mi?

 

Her dertten ağlayanın, çaresizin ve yolunu yitirmişin kalbinde yakacağın her iman meşalesi onu aydınlığa çıkaracaktır. Onlar karanlık ve bilinmezlikler içerisinde yok olup gitmekten kurtarmış olacaksın.  Hayata pamuk ipliğiyle bağlı olanlara, içindeki inançsızlık boşluğuyla her gün bir vadide dolaşanlara yardım eli uzatmalı ve onları o hallerinden çıkarıp almalısın… “Allah, hikmeti dilediğine verir, kime de hikmet verilirse, ona bol bol hayır verilmiş demektir” (2/269)  Saltanat ve hikmet alan Davud’u, hikmetlendirilen Lokman’ı kendine örnek almalısın.

 

Ülke saadetinin sağlam ve ümit verici olması, bu günkü nesillerin ciddiyetle ele alınmasına ve geleceğe göre kalp-kafa bütünlüğü içinde yetişmesine bağlıdır. Gönlü kırıkları tamir edecek mimarlık bilgileri de edinmelisin… Geçmişteki büyüklerinin hayırla yâd edilmek hakları vardır. Bizlere ve sizlere düşen bu kadirşinaslıktır. Zira onlar, millete asalet kazandıran birer kök gibidirler. Onları çürütmeye çalışmak, bu milleti şerefli mazisinden ürkütüp uzaklaştırmak olur.

 

“Her halde, -her harekette- münafıklar hud yapmaya çalışırlar” (7/143) “Allah da hudlarını başlarına geçirir. (1/713) Allah daha dünyadayken bile o ikiyüzlü olanları rezil ve rüsvay kıldı. Onlara sıkıntıyı, onlara ceza ve korkuyu, onlara günahı verdi. Ve ahirette ise onlar için cehennemin en alt tabakasını hazırladı.  Orası ne hazin ve hüzünlü bir yerdir. Allah’a karşı sözlerinde ve amellerinde öyle dikkatli ol ki, ikiyüzlülükten bir eser olmasın… Namazını kıldığı, orucunu tuttuğu halde, yaptığı kötülükler karşılığında, hesap gününde iyilikleri alınan ve omuzlarına kötülük yaptıklarının günahları bindirilen müflislerin haline düşmek istemezsin değil mi?

 

Allah er kuluna, temkinli ve itiyatlı olmayı, azmetmeyi, kuvvet ve gücü verdi. Aklı ve ailesinin geçimini sağlamasını, rahatlıkla savaşmayı, cesareti gerektiğinde Allah yoluna ölmeyi, şehit olmayı verdi. Er kuluna hoşgörüyü de verdi. Bunlardan başka yaratılışı gereği toplum içinde rahatlıkla yapabilecekleri işleri de verdi. Allah, onları kadın kullarından biraz farklı olarak yarattı.  “Bir de erler mallarından infak etmektedirler” kavli şerifiyle kadınların nafakalarını temin etmeyi kocalarının üzerin vacip kılmıştır. “Saliha ve iyi kadınlar itaatkârdırlar ve gaybı (yani kocası bulunmadığı zaman onun mallarını, namus ve evlerini) muhafaza ederler. Bu da kadınlar üzerine vacip olmuştur.

 

Değerli Kızım;

Sıhhat ve boş zaman konusunda insanların çoğu aldanmıştır. Gel sen Allah’a itaatten nasibini al, nefsini-ömrünü onun yolunda hiç tereddüt etmeden harca… Ahirette sana fayda verecek olan şeyleri tahsil et… Ve O’na yakınlaşacak ameller işle… Allah senin yaptıklarından haberdardır. O’ndan başka kalplerin gizli hallerini kim bilebilir? Kalbin gizli hallerini bilen ve layık olan kullar da –el habir- adını almaya hak kazanırlar.

 

Halkın elinde bulunana tamah eden âlim ne kötü âlimdir. Dünyalık sevdasına kapılanan âlim, madde sahibine yağcılık yapar ve onların arzusu doğrultusunda dini hükümleri değiştirerek sapıtırlar. Yağcılıktan ve yaltaklanmaktan kurtulmak ise, âlimin ancak halka muhtaç olmamasıyla olur.   “İffet içinde dünyalık talep eden, şehitlerin derecesinde olur. Helal rızk talep etmek her Müslüman’a farzdır. Bir kimse kırk gün helal lokma yerse, Allah onun kalbini nurlandırır ve kalbinden diline hikmet pınarları akıtır.”(hş) Akıllı kişiye düşen vazife, nefsini alçak ve düşük ahlaktan tezkiye etmek ve yerilen hasletlerden temizlenip kurtulmaktır. Temiz olmayan yerde ise hayır yoktur. Allah temizdir, temizleri sever.

 

İlim para gibidir. Allah dilerse ilim sebebiyle âlim kuluna menfaat verir. Ve dilerse o ilimle ilim sahibine zarar verir. Eğer sen Allah korkusunu ilme yakın kılarsan, ilmin ecri, sevabı ve o ilimden menfaat hâsıl eder. Eğer ilimle birlikte Allah korkusu yoksa âlime günahı ve azabı, aleyhine hücceti vardır. Allah korkusunun alametleri ise, dünyadayken dünyayı terk etmek, nefsi emare ve şeytanla savaşmaktır. “Allah niyetleri bilir” (42/20)  “Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir” Kişi mertebesi kadar Allah’a itaat eder. Lütfe nail olanlar, Allah’ın lütuf ve keremindendir. Muhakkak ki Allah’ın vadi haktır ve doğrudur.

 

İman temenni ile olmaz. İman kalbe yerleşen ve amel ile tasdik olandır. Bilmelisin ki hüsnü zanda olan güzel amel işler. Kişiyi amele yaklaştıran ümitleri, amellerden uzaklaştıran ise kuruntularıdır. Kuruntu ise ölümün kendisidir. Çok çalış ve Allah’tan fazlını iste… Allah, kimin hak kazandığını, müstahak olduğunu en iyi bilendir. Allah faziletli kıldıklarını ilim ve hikmetle üstün kılar. Sen de bilmelisin ki, Allah’ın hükmüne razı olmayan küfür üzeredir. Allah’ın başka kullarına verdiklerine razı olmayan ve onu hased eden Allah’ın hükmüne razı olmayandır. Bu Allah’ın hükmüne razı olmayan, bulabilirse kendine başka Allah arasın…

 

Her ne kadar günlük namaz beş vakit ise de, âşıkların namazı devamlıdır. Sende O’na âşık olmaya bak… Âşıklar seyrek, seyrek ziyaretten men edilmişlerdir. Balıklar nasıl denizsiz kaldığı an ölürlerse, âşıklar da maşuksuz kaldığı an ölürler. Allah, kullarını bir kısım teklif ve ibadetlerle mesul tutması, onların ibadetlerine ihtiyacı olduğundan değil, üzerlerinden eksik etmediği nimetlerini ayrıca ihsanlara kavuşturmak içindir. İbadetten başka şeylerin kazandırdıkları dünyada, ibadetle elde edilen maddi ve manevi faydalar hem dünya hem de ahiret saadetini içine alır.

 

Değerli Kızım;

Sen de bilmelisin ki, ahiret saadeti için; cennette bir sütten, biri baldan, biri sudan ve bir de şerbetten olan dört deniz vardır. Bunlardan dereler ve nehirler çıkıp, cennettekilerin makamları ve cennet ağaçları altından akarlar.  Miskten dağlar ve nurlu sahra ve ovalardan akan, taşları yakuttan, toprağı zebercetten kâfur, tensim ve selsebil pınarları vardır. Misk ve Kâfur pınarları gayet hızlı fışkırarak fıskiyeler şeklinde evlere kadar akarlar. Cennette en aşağı mertebede bulunanın on dünya büyüklüğünde yeri vardır. Bu yerlerde inciden oyulmuş uzunluğu altmış, eni otuz mil büyüklüğündeki latif saraylardan seyredeler. Allah, oradaki kullarına gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve kimsenin hatırına gelmeyen nimetler ve rızklar hazırlamıştır.   


Gözlerinden öpüyor ve seni Allah’a emanet ediyorum.

En güzel günler sizlerin ve inanların olsun…

 

Km–030308

( Bilge Kıza Mektuplar - 13 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 11.01.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu