Yıl bin dört yüzyıl önceydi
Ay, koyu lacivert bir gökte
Pırıl pırıl bir elmas gibi
Işıyordu…
…
Dizüstü oturmuş bir sahabe,
Sesiyle ufukları kanatlandırıyor
Ak bulutları yere ağdırıyordu
Sesi ise ak kuğular gibi…
Gökleri aşıyordu…
…
Atı ağaca bağlıydı sahabenin
Nefsini irade ağacına bağladığı gibi…
Arada bir beyaz atı şaha kalkıyor
O sevgili insan bu hale,
O muhterem şaşıyordu…
…
Arşa yelken açmış kalbiyle
Kendinden geçmiş okuyordu Kuran’ı
Etrafına toplanmış melekler
Dinleyip, seyrediyordu o anı
…
Adam susunca atı sakinleşiyor,
O okudukça at şahinleşiyordu
Bu hal birkaç kez tekrar ediyordu
Sonunda Kuran’ı yarıda bırakıyordu
…
O gecenin sabahında
O kutlu insan Nebi’ye gitti
Nebiler Nebisi tebessüm etti
Ve o sahabeyi tebrik etti…
…
“Korkulacak bir şey yok,
“Sekineydi o…” dedi…
“Eğer sabaha kadar okusaydın Kuran’ı,
Melekler seni dinleyecekler,
Asla unutamayacaklardı o anı…”
…
Km–200607