Uçtu uçtu, kuş uçtu!.. Büyüdü, büyüdü
yavrum büyüdü! Şaka bir yana 2002 krizinden sonra, AKP henüz seçilmeden önce herkesin Türkiye’yi kurtaracak
ve ekonomiyi ayağa kaldıracak adam dediği Ekonomiden Sorumlu ithal Bakanımız
Kemal Derviş'in sıkı para politikasını 10 yıldır sürdüren hükümet,
çalışanlarına "enflasyona ezdirmedik" söylemleri arasında
çalışanların büyük bir kesimini asgari ücretle geçinmeye mahkûm ettirmiştir.
Özel sektörde çalışanların 'sendikaya üye olmaları halinde işten
çıkartılacakları' gibi tehditlerle, kamu da ise çalışanların Devlet
Memurları Kanunu’ndaki yaptırımlarla hak aramaları engellenerek ‘bir cepten verilen
haklar, diğer cepten alındı’ örneği demokratik haklarını kullanmalarının önü
kesilmiştir.
Demokratik haklarını kullanmak isteyen
çalışanlara polisin biber gazı, tazyikli su ve coplarla orantısız güç
kullanılarak onları susturup, korku toplumu yaratmak suretiyle verilen ücretleri
kabul ettirmeleri sağlanarak kuzu kuzu çalışmaları istenmektedir. Üstüne üstlük
bir de taşeron veya sermayesi güçlü firmalarca işçilerin yerine göre saat
mevhumu gözetmeksizin, "Bakın ha istediğimiz gibi çalışmaz ve kabul
etmezseniz işten çıkartır, yerine başkasını alırız!" tehdidi ile
çalışanlarımız, insanlık dışı davranışlarla, (görünürde kanunlar çerçevesinde,
görünmeyen yüzü ile de orta çağ zihniyeti ile) çalıştırılmaya köleleştirilmektedir.
Ne zaman kamu ile sendika
yetkilileri masaya oturmaya kalksa, doğanın gereği olsa gerek, hiçbir zaman
anlaşma sağlandığı görülmemiştir. Sermaye veya kamu her zaman az ücret
politikasıyla karlarına kar katmanın, iktidar ise artırdığı bütçe ile iktidarda
kalmanın hesaplarını yapmaktadır. Şu anda memurların muhatabı iktidar da,
önceden bütçede belirlediği sıkı para politikası, buçuklu ücret artışıyla onları
bankaların kucağına atmaktadır. Türk halkının kredi borcu (bunların çoğu dar
gelirli ücretlilerdir) 2002 yılında 6 milyar 605 milyon olan kredi borcu
2011 yılı ekim ayı itibariyle 223 milyarı bulmuştur. Ve yine 854 bin 657
vatandaş ise icralık. Kısacası, birisinin zararı, diğerinin karı olmaya son
sürat devam etmektedir.
Şimdi bir kaç puan maaş
artımı ile 'bilmem şu kadar açılırız, daha öğrencilerimiz ve başka kalem
giderlerimiz ve yapacaklarımız var' diyen, ayrıca Avrupa ülkelerindeki
krizden dolayı işten çıkartılan kamu görevlileri ile ücretleri dondurulan
ülkeleri örnek gösteren hükümet, toplu görüşmelerde her türlü kozunu kullanarak
hakem heyeti ile sendika ve üyelerine mesaj vermektedir. Çalışanlarda sokaklara
çıkarak hakları için bağırmaktalar ancak hükümet serbestçe konuşurken, çalışanların
karşısına yine hükümetin polisi çıkartılarak demokratik hakları
engellenmektedir. Masada konuşma gayet demokratik, sokakta ise baskıcı! Oh ne
ala demokrasi!
Peki, seçim zamanı
yaklaştığında iktidar ile şimdi hayıflanan ve hayat pahalılığı için sokaklara
dökülen çalışanlar ne yapar? Gelin biraz da onlara objektif gözle bir bakalım.
Seçim bu, oy almak için her yol mubahtır. Öyle değil mi? Yerine göre ekonomi
rakamlarıyla dans edilerek seçmenin kafası bulandırılacak! Yerine göre rakip
parti karalanacak, seçmenin en hassas noktası olan dinle kandırılacak ve oy
veren vermeyen demeden ücretlilere kapatılan bütçenin ağzını reklam giderleri,
seçim konvoylarında, kömür, makarna, çek ve promosyon gibi albenilerle seçmen
etki altına alınacak, sonra da memurlara "Bütçemizi korumak
zorundayız" diyeceksiniz!
Bakınız seçim zamanları ile sonrasında neler yapılmış, okuyacaklarınız
devede kulak olanlar. Sizler daha geniş araştırabilirsiniz.
§
2009 yılı seçimlerinde ‘Sosyal Yardım’ adı altında başta kömür, makarna
beyaz eşya dağıtımı olmak üzere 2 milyar 379 milyon 375 TL'lik yardım
yapılmış,
§
124.3 milyon TL’lik hazineden alınan bütçenin büyük bir kısmı partilerce
sizlerden oy almak için reklamlara harcanmış,
§
Daha önceki Cumhurbaşkanı kendisine ayrılan bütçeden 7 yılda yüzde 26
tasarruf yaparken, Abdullah Gül yönetimindeki Çankaya'nın bütçesi % 63
artırılmış ve bunun içinden 18.8 milyonu tadilat ve yeni eşya alımlarına
gitmiş.
§
Milletvekili maaşları % 45 artmış,
§
İstanbul bahçelerine yalnızca lale dikim ücreti 2,5 milyon Tl,
§
Ankara'ya 5 ay için belediye menekşe, lale, aslanağzı, hüsnüyusuf
gibi 12 milyon adet ilkbahar çiçeklerinin süslenmesine Belediye Başkanı Melih
Gökçek 10 Milyon TL harcanacağını söylemiş ve artık diğer illerin
süsleme sanatına giden paraları tahmin
edin!..
§
Şu günlerde de 300 milyonluk yeni Başbakanlık binasının projesi gündemde.
Not: Verilerde standart sapma olabilir.
Ve henüz hayata geçirilmeyen çılgın projeli seçim vaatleri...
Ülke için yenilikler yapılmadı mı? Tabi ki yapıldı. Gelen iktidarların
zaten görevi de bu. MARMARARAY, TOKİ Evleri, Hızlı Tren, Duble Yollar, Stadlar
ile sağlıkta yapılanları da takdir etmek lazım. Peki, bu yapılanlar neyle
yapıldı? Özelleştirmeden gelen paralar, alınan dış borçlar ile yüksek
vergilerimizle… Hani şu gelen zamlarla
fiyatların yüksekliğinden hayıflandığımız ama yine de vazgeçemediğimiz sigara,
içki, kullandığımız elektrik, telefon, internet ve dünyanın en pahalı benzininden
alınan yüksek orandaki dolaylı vergilerle... Tabi ki kimi takdir etmek lazım?
Bence az ücret alarak bu bedeli ödeyen çalışanlar ile vergi veren tüm halkımız!
Şaşırdınız mı? Büyüme hızının kahramanları kimler? Üstüne üstlük karın
tokluğuna az ücret alarak hem yaşam mücadelesi veren hem de borç ödeyen
emekçilerdir. Karşınıza geçip övünen kim? Çıraklıktan ustalığa geçenler!..
Aslında bu büyümeyi hak eden usta emekçiler ve halkımızdır. Önce bu
unutulmamalıdır! Kuğuları bilir misiniz? Hani su üstünde gelin gibi süzülen ve
kanatları renk cümbüşü ile gözlerinizi okşayan ince boyunlu kuğuları. Onların
hiç su altında çırpınan ayaklarını gördünüz mü? İşte o ayakların birisi
ücretli, diğeri de vergiden bunalan halk... Tavus kuşunun şaşalı görünen kısmı da
hükümettir.
Sizlere birde yurt dışı gezilerinden bahsedeceğim: Kişiliklerini pek
bilmediğimiz ve parti liderlerinin bir haftalık ev operasyonlarında seçilerek
önümüze sunulan ve Mecliste genelde birbirine giren 550
milletvekillerimizi bilirsiniz. Bunların içinde sert üslup kullanan Başbakanı,
takla attıran Bakanları ve Meclis Başkanı gibi görevlere ayrılanları
bilirsiniz. Şimdi bunların yurt içi veya yurtdışı gezilerdeki
harcırahlarının toplamlarını tahmin edebiliyor musunuz? İsterseniz bunu da
siz araştırın fena olmaz. Bir zamanlar borçları çok yüksek olan Japonya'nın
Başbakanının ne yaptığını bilmeyenimiz belki yoktur. Birilerinin
kulağına küpe olurda seçim zamanı seçmenine yalnızca IMF’nin borçlarını
ödediğimizi söyleyerek sanki hiç dış borcumuz yokmuş izlenimi veren ve Dünya
Bankaları ile diğer ülkelere olan borçlarımızı söylemediğimiz yüklü
borçlarımızı bir gün Cumhurbaşkanımızdan en sade vatandaşlarımıza kadar
yapacağımız tasarruflarla top yekûn ödeyerek geleceğimiz belki o zaman refaha
ve bağımsızlığa çıkar. Ne dersiniz?
Bakınınız Japon Başbakanına; vaktiyle Japon ekonomisi bir darboğazdan
geçiyor. İç borçlar, dış borçlar gırtlağı aşıyor. Zamanın başbakanı meclisi
toplar. Kürsüye çıkar. Durumu olanca açıklığı ve tehlikeleri ile anlatır ve “Şu
andan itibaren” der, “Tanrı şahidim olsun ki, Japonların iç ve dış borçları son
kuruşuna kadar ödenmeden, pirinçten başka bir şey yemeyeceğim. Şu üstümdeki
elbiseden başka elbise giymeyeceğim.” Başbakan dediklerini yapar, en
üstten en alta bir israftan kaçınma kampanyası açılır. Japonya bütün borçlarını
öder."
Şu anda Japon Başbakanı gibi yapacak kaç yönetici biliyorsunuz?
Hindistan gibi çalışıp, lüks içinde yaşayarak, Belçikalı gibi yemeğe devam
ediyoruz... Lüks mekânlara takılanlar masaya önce pahalı cep telefonunu,
sigarasını ortaya serip, bacak bacak üstüne attığında ayakkabısının ve tişörtü
üstündeki "Marka" etiketini göstermeden yapamıyor! Konuşmalar ise hep
hava cıva ve magazince. Yani gazetelerin ikinci sayfaları...
Böyle gidersek ücrette sıkı para politikasını devam ettirdiğimizde
bankalara aşırı borçlanmaya devam eden birçok insanımız daha nice cinnet
geçirerek karısını, çocuğunu ve kendisini öldürür, karısını dövdü diye medyaya
malzeme olur. Yine sokağa çıkarak hakkını arayanlar da dayak yediği ile
kalmayıp tutuklanarak savcıların karşısında ifade vermeye devam eder, ülkemizdeki
bu gelişmeler sonucu da her türlü istatistikte son sıraları maalesef paylaşmak
zorunda kalırız. Bunlar da gazetelerimizin üçüncü sayfası!
Birçoğumuzun da ne bunlardan haberi vardır, ne de umurundadır. Aklı fikri TV’lerin
dizi ve spor programlarındadır. İşte en
kötüsü de bu olsa gerek...
Güneş balçıkla sıvanmaz, mesele bu!..
Sevgiler
Ertuğrul Erdoğan
Mayıs 2012
www.erdoganlaedebiyat.com