güz yağmurları boşaldıkça sahra
çöl yangınları vurdukça kahıra bilenirdi
ne şefkatler besler
ne umutlar emzirirdi
ne vurgunlara annelik yaptı bu beden
ne olmazları yüreğinde gezdirirdi
sen giderken
köpürmüş sellerde yıktı bendini
düştü bir yağmanın ortasına
bir talana çaldırdı kendini
kayıp giden yitiklikleri
uçurum ağzı kahpelikleri
yalanlar kışlası ihanetleri
daha neleri neleri
şimdi yumruk sıkmak vardı ya
vay kollarımın dermansız vakitleri
onca firarlara sözlenmişken
bunca figanlara beşikken
gel de uyut kendini
bırakıp gittiğin o şafak vakti
çarptığın kapıya yapışan iki deliği
gel de tıka
oradan nehirler sızmakta şimdi
sana mahkum
şu sol göğüs kafesimin çorak sualsizliğini
sal ırmak boylarına deli taylar gibi
gel
gel de
ağustos sıtmasında sinekleri besleyen
damarlarımda çatla
gel
gel de
mayınlar döşeli umarsız suskunluğumda patla
daha bir kere bile kaybolmamışken gözlerinde
bir kere bile tutanamammışken yüreğine
çocuk saçlarının kanatan dikenlerini
törpülüyorum bak şimdi
dağarcığımdaki bakir sözcüklerin yetimliğini
bir ipe diziyorum
bak koptu abaküsümün teli
gördün mü yine dağıldın
haydi gel
gel de
topla kendini
hasan polat
<!--[if !supportLineBreakNewLine]-->
<!--[endif]-->