Yaz geldiğinde, annem ve babam bizleri yazlık sinemalara götürürlerdi.. Bu benim, orta okula yeni başladığım dönemlere sirayet ediyordu..Öyle sık, yazlık sinemalara giderdik ki..
Sinemaların isimleri bile hala aklımda. Okul dönüşlerinde, arkadaşlarım ve kardeşlerimle, hangi sinemalara gideceğimizi kararlaştırırdık ki; ebeveynlerimizin bizleri kararlarımızdan döndürmesi olası bile değildi. Başı yine ben çekerdim, zor anda ise suçu yıkacak birini mutlaka bulurdum..Hele yaz yağmurlarında, hastalanıp da okula gidemeyişlerimizi ise asla unutamam. Merhume annem, kızarak bize; sizlere bir daha sinema minema yok derdi. Bizler de süt dökmüş kedi gibi, "tamam anne" derdik. Derdik de içten içe de "öfff yaaa," diye arı gibi de vızıldardık.
Birgün merhum babam, işten geldiğinde, Mersin'den telefon geldi. "Halanızın oğlu Cengiz yaz tatilinde bir haftalığına İstanbul'a yanımıza gelecekmiş" dedi.. Uyumak ne kelime, onuda kendimize benzetmek, elbette bana düşecekti :)
Büyük gün geldi..Cengiz biraz hoş sohbetten sonra, yanında getirdiği küçük hediyelerimizi vermişti. Aradan biraz zaman geçtikten sonrada; bizler tarafından öğütlenerek babamıza; "Dayıcığım buralarda hiç sinema varmı," diye sorunca; babam bize alaycı bir tavırla, "Sizi gidi eşşek sıpaları!" Dediğinde, Cengiz, "dayıcığım onların kabahatı yok, bak vallahi Gülsen söyledi ." Dedi.. Ben de içimden "ehh, sen görürsün korkak, senin gününü göstereceğim," demiştim.
Cumbalı, kagir bir evin 2. katında oturuyorduk. Akşam sinemaya gitme hazırlıkları yaptıktan sonra, kapının önünden küçük bir kamyonetten sinema broşürleri dağıtılmaya başladı. Anonsu duyan çocuklar, hurra aşağı inerek yerden bir kaç broşür toplamaya başlamışlardı, ehh tabi bizler de.
Cengiz anneme dönerek, "yenge burada kaç sinema var," diye sordu. Annem, "sağ tarafımızda Sur, sol tarafımızda ise Sümer sineması var," dedi.. Cengiz biraz daha ileri giderek, "Şafak sineması nerede," diye sorunca; "o sinema başka bir semtte," dedi..
Anneme, "Bak...Gördün mü, bir de bana "seni gidi sinema düşkünü diyordun, halamın oğlu İstanbul sinemalarının adını biliyor," dediğimde; "Senin gibi kuzen olursa, kim bilir daha neler öğrenecek neler," demişti.
Annem alem kadındı vesselam. Sanki sinemaya değil de mesire yerine gider gibi, leblebi, çekirdek, çay, fındık, fıstık, meyva, özelliklede elma götürürdü. Mandalina, portakal koktuğunda, hamilelerin, çocukların canı çeker, günah derdi. Şeftali ve kiraz olmaz, leke yaparmış vs vs...:)
3 erkek kardeş, bir ben, bir de Cengiz... Film arasında Cengiz, "tuvalete gideceğim," dedi. "Ben götürürüm" dedim. "Aaa; sen nasıl götüreceksin be? Sen kızsın," dediğinde, "orası çok kalabalık, sen çocuksun diye sana sıra vermezler" demiştim. Kardeşlerimle gideceğini söyledi, babamda tamam gidin demişti.
Beş dakika sonra, şapşallar sallana sallana geldiklerinde mızmız Cengiz, "Dayıııı...Bize çiş yaptırmadılar!"Demişti. :) Bende muzip bir gülümseme tabi : "Ben demiştim!" diye. Cengiz ister istemez arkamdan geliyordu. "nereye gidiyoruz yaaa "diye hafif kafa tuttuğunda, "konuşma be birader, takip et yeter!" diyerek tuvaletin arka taraflarına kardeşimle beraber götürdüm. ARTIK HANGİ AĞACI SULADILAR BİLİNMEZ :( Gri döndüğümüzde, filmin başlayacağı anonsu yapılıyordu...
Cengiz, "ya ne biçim kızınız var" demeye başladı. Babam da "nasılmış bakalım" dediğinde, "erkek gibi birşey" deyip, çıkmıştı. Ben ve bizimkiler gülmeye başlamıştık. Eve geldiğimizde bana biraz takılmıştı, "erkek ayşe gibisin" diye..
Benim aklıma gelen başıma gelir hesabı, "Cengiz'in de duyabileceği bir şekilde, "bu cumbada beni yatırın siz,
defalarca söylüyorum; korkuyorum ama mecbur yatıyorum" dediğimde, annem; "kızzz ne bağırıyorsun borazancı başı gibi," sağır sultan duyacak, gece saat 24..Tövbe estağfulillah, destur!" demeye başlamıştı, bizler de kikirdeşmeye tabi..
Cengize gicık kapmıştım ya daha önceden..Şayet hatırlıyorsanız :) Babama buradaki sinema isimlerini Gülsen söyledi demişti ya !! Annem cumbada ona temiz çarşaf,yorgan bir izzeti ikram, ehh misafirdi elbet normaldi..Cumbada Cengiz yatacaktı haaa...Kim demiş, benim yerimde hem de..Annem bir odaya 4 yatak yapmıştı. Ben Cengize, ya amacım seni korkutmak değil, ama inanmazsan divanın altına bak, cumbanın iki köşesinde de küçük delikler var, annem birini kireçle sıvamıştı ama, diğer yanına kireç yetmemişti" demiştim. "Bizim evde fındık faresi var da.." Tabi biraz tırsmıştı.
Aradan bir saat geçmiş geçmemişti, bir tıkırtı oldu. Cengiz yerimi kapmıştı nasıl olsa. İsimlerimizi saysa da sesimi çıkarmadım. O tıkırtıların ne olduğunu ben biliyordum. O tıkırtıların sahipleri, cumbanın altına yuva yapan kumrulardı. Onları dinlemek güzel yatağımda hep uykumu getirirdi.
Uyuyup uyumadığını kontrol edecektim ki..Kapıyı annem acmıştı ve "uyumuş çocuklar, iyi bari dediğinde.." Cengiz; "yenge buradan tıkırtılar geliyor," annem; "onlar kumrulardır yat çocuğum" dese de.. "Gülsen ne çabuk uyumuş, Allah Allah...Hadi iyi geceler oğlum" deyip kapıyı kapattığında, ben, yılan tıslaması gibi, ağızımla dişlerimin arasından tısssss,ladım. Sonrada güldüm ve "annem seni kandırıyor oğlum" demiştim. Al yastığını ve yorganını ver değiştirelim dediğimde, tereddütsüz kabul etmişti :) Ben yatağıma ve kumru tıkırtılarıma kavuşmuştum.
Sabah kapı açıldığında, annem babama; "ben sana ne demiştim? Gülsen Cengize yatağını asla vermez demedim mi ?" Annem babamla gülüşürken, annem "bu kız kime çekmiş böyle" derken sanırım, Cengizin annesini halamı kast ediyordu. Yatakta benim kikirdeşmemi duyduklarında ise hep beraber gülüşüyorduk.
Bu çok hoş bir anıydı benim için. Hem de severek kaleme aldığım, umarım beğenmişsinizdir :)