Değerli
Kızım;
Allah
çalışmalarını şükre layık eylesin. Salât ve selam insanların en hayırlısının ve
onun ehlinin üzerine olsun… Hamd Allah’a, selam seçmiş olduğu kullarına olsun…
Bilmelisin
ki, kerem sahibi ile olana zorluk olmaz. Keyifsiz olana ise keyif için yol
bulunmaz.
Hz. Âdem’den
günümüze kadar imanla küfrün mücadelesi devam ede gelmektedir. Bu dünyada
insanı Rabbinden uzaklaştıran cahili sistem ve nizamların, bidat ve hurafelerin
toplumlara hükmettiğini bilmeliyiz ve ona göre muamelede bulunmalıyız.
Peygamberimiz
veda hutbesinde; “Ben size iki şey bırakıyorum. Biri Kuran, diğeri sünnetim…”
ifadesine tüm akıl sahipleri sahip çıkmaktadır. Son zamanlarda sayıları artan
ve seslerini daha çok çıkarmaya, sünneti inkâr eden veya unutturmaya çalışan
şeytanın askerleri görülmektedir… Peygamberin memurluğuna talip olan sizler,
sünneti yaşamak ve yaşatmak için daha çok çalışmanız lazım… “Kim ki, unutulmuş
bir sünnetim ihya ederse, yüz şehit mertebesine erişir,” buyuran Allah’ın
Resulü için daha çok çalışmanız lazım…
Allah: “Andolsun
ki, biz her kavme; Allah’a ibadet edin, tağuta kulluk etmekten kaçının diye bir
peygamber göndermişizdir,” buyurmaktadır. Yine Kuran’da “Yine sizi vasat bir
ümmet yapmışızdır,” buyurur. Kuran’da geçen “ümmeten vasaten” tabirini “adil
ümmet” manasına geldiğini peygamberimiz de izah etmiştir. Biliriz ki, adaletin
zıttı zulümdür. Hava ve heveslerine kapılmışların inançlarından, yaşam
biçimlerine kadar Allah’ın hükümlerine karşı ayaklananların bir tek ismi
vardır… Tağut… Hz. Âdem’den beri bütün peygamberler şeytani ve tağuti güçlere
karşı cihad etmeye davet etmişlerdir.
Değerli
kızım;
Allah’ın
mülkünde, onun verdiği rızıklarla hayatını devam ettiren her insan, İslam
ahkâmına/hükümlerine uymakla borçludurlar. Bu ise insan lehinde ve aleyhindeki
hükümleri bilmesiyle mümkün olur. “İlim talep edip öğrenilmesi her Müslüman
kadın ve erkeğin üzerine farzdır,” hadisi şerifi bu gerçeğe parmak basar.
Âlimler;
peygamberlerin varisleridir. Peygamberimizden bu yana tevhid mücadelesini Sahabe,
Tabiin ve onları takip eden Allah’tan korkan âlimler ve samimi Müslümanlardır.
Bilmelisin
ki, tasavvuf; gerçek İslam’ı yaşama tarzıdır. Tasavvufa karşı cereyanların
şiddetle arttığı zahiri âlimler ile mutasavvıf âlimler arasında kıyasıya bir
mücadelenin varlığına şahit olmaktayız. Resulü Ekrem (s.a.v.) “Her şeyin bir
zahiri, bir de batını vardır” hadisiyle batının varlığına dikkatimizi çeker.
Tasavvufi
hayat; bir zevk, şevk ve aşk halidir. Muhabbetin korkuya, ümidin yeise,
muaşeretin muraferete, vahdetin kesrete galebe çaldığı bir hayat tarzıdır. Hava
ve heveslerden, dünya şehvet ve arzularından arınan ruhların, Allah ve insan
sevgisiyle dopdolu yeni bir hayat kazandıklarından, elbette bu yolun yolcuları
bütün güçlerini Allah yoluna sarf ederler.
İslam’ın ana
prensiplerinden bihaber, çevrelerindeki Yahudi, Hıristiyan, Mecusi ve sair
sapık din ve ideolojilerin saçma sapan esasları, adet, gelenek ve inançları ile
karışmış bir takım hurafeleri İslam olarak kabul edenlerin düştükleri
sapıklıklardan kurtulmaları zor hatta imkânsızdır. Ancak
İslam ümmeti içinde, görevini yapacak kıyamete kadar bir zümre mutlaka
bulunacaktır. Ali İmran Suresi 164.cü ayeti “İçinizden insanları hayra davet
eden, kötülükten alıkoyan bir gurup mutlaka bulunsun. İşte kurtuluşa eren ancak
onlardır.” Ayeti önümüzü aydınlatmaya devam edecektir.
Değerli
Kızım;
Şirkin,
küfrün ve dalaletin bataklığında bocalayan cahiliye dönemi insanlarını, en
kâmil ve en mükemmel birer insan haline getiren o nebevi sünnettir. İnsanların
geçici haz ve lezzetlerin sarhoşluğundan kurtarıp, ebedi saadete ulaştıran yolu
öğrenmektesin. Bu yol Resul-i Ekrem’in yoludur. Sahabenin yoludur. Arif, zahid
ve velilerin yoldur.
Değerli
Kızım;
Dünyanın
izzeti, zillet ile akrabadır. Onun nimetleri şiddet ve cezalar ile ikiz
kardeştir. Öncesi horluk ve keder, sonu ayıp ve hüzündür. Zaman ilerleyerek
devam ediyor. Hiçbir hüzün ve keder, sevinç ve mutluluk bu âlemde kalıcı
değildir. Geçmişe bakacak olursan dünya; nice sarayların ve nice kralların
viraneleriyle doludur. Hani babalar,
hani dedeler, hani geçmişler ve nerede torunlar?
İnanmayan,
inanmadığı gibi alay eden, yoldan çıkmışlar için ahret öyle bir yurt ki, orada
şiddetli azaptan demir bukağılarla kapışmaktan, kan ve irin pınarlarından
içmekten başkası yoktur. Orada deriler piştiği zaman yenileriyle değiştirilen,
yüzleri üzerine ateşe atılan, katranları şahlanan, tepelerinden kaynar sular dökülen
azaplar vardır.
Yine ahret
yurdunda öyle bir yer var ki; muttaki samimi Müslümanlar için hazırlanmıştır.
Allah yolunda mücahede ettiler de, sıratı müstakime dosdoğru yola, hidayete
erenlerden oldular. Fenalıklardan uzak, izzeti baki, nimeti safidir. Daima akan
nice pınarlar ve yüksek tahtlar, önlerine konulmuş kaplar vardır. Sıra sıra
dizilmiş yastıklar, yayılıp seçilmiş saçaklı halılar, hizmet eden şahin gözlü
huriler vardır.
Değerli
kızım;
Haddini aşıp
ve dünya hayatını tercih edene, ahreti unutmuşluğunun neticesi cehennemdir.
Cehenneme giden bütün yollar ise heva ve hevesle döşemiştir. Size düşen görev
durmadan çalışmaktır. Cemal-i İlah’inin huzurunda daha az pişman olmak için çok
çalışmak gerekir. Çünkü orada herkes “neden daha çok, daha çok çalışmadım” diye
pişman olacaktır. Neden en az pişman olanlardan olmayalım…
Değerli
Kızım;
Allah yar ve
yardımcınız olsun. Bir anne ve baba olarak duamız üzerinizedir. Allah
sizinledir… Hasreti olmayan ayrılığı ne yapalım… Zorluğu ve meşakkati olmayan
güzelliği ne yapalım…
Biz ki,
ayrılığı olmayan hasreti, zorluğu olmayan güzelliklere talip olanlardan
değiliz. Zirveler varken ovalarda sürünmek bize göre değildir. Zirvelerin ise
sarp yokuşları ve sert rüzgârları hiç eksik olmaz. En nadide el ve göz değmemiş
bakir çiçekler ise o zirvelerde açar… Allah yar ve yardımcınız olsun…
Sizleri karşılıksız
seven adam… Yani baban…
Ant-121212