IV

Yasu’yu görünce; onu kucaklamak istedi, tek vücut olurcasına. Ama sadece tokalaşıp, öpüştüler. Her zamanki gibi, adam; çok nazik ve çekingendi. Konuşurken arada bir sağa sola bakınıyordu. Kendilerini takip etmekte olan birilerinden çekinircesine...

 

      Miyuki :” Nen var kuzum?”

 

      “Yok, yok bir şey yok” dedi kesik sesle adam. Ama sanki içine doğan “takip ediliyormuş duygusundan” da bir türlü kurtulamıyordu.

 

Bir ara binanın uzak köşesinde kendilerini izlemekte olan bir kadın başı görür gibi oldu. Dikkat etti. Bir şey göremeyince bu duygularından kurtulmaya çalıştı ama içindeki korku devam ediyordu.

 

Hep beraber gidilen kiraz çiçekleri festivallerinde grup halinde çekilen fotoğrafta gülümseyen delikanlı değildi. Zaman, onu da çok değiştirmişti. Saçlarına ak düşmüş, yüzünde ki kemik izleri ve çizgiler daha bir belirgin olmuştu.

 

Kendisi de artık; o uzun tek örgü saçlı genç kız değildi. Yine de inancını hiç yitirmeyen; tüm bekleyenler gibi “onun hiç değişmediğini söyledi” adam. Lise formasını giyse, beraber çekilen okul resimlerindeki gülen kızdan hiç bir farkı olmayacak gibiydi.

 

Adam, yaşama ve kendine dair başka şeyler de söyledi. Hani herkes kendi yaşamını anlatırken kendi kendinin bolca avukatı, azca da yargıcı oluyordu ya, öyleydi. Onunda kendince bir hikâyesi olmuştu.

 

Kendisini yıllar evvel bir nakış işler gibi seven delikanlının bu soluk siluetinin yanında kendini huzurlu hissetti. Fukui’ye okumak için ilk olarak babasıyla birlikte gelmişlerdi.

 

Mezuniyetin üzerinden yedi yıl, dört ay, üç gün sonra adam da 'uygun' biriyle evlenmişti. Miyuki, takvimi bırakmış, orta yaş sayılarına göre yaşamaya başlamıştı. Çocukları vardı ve gençliğindeki aşkın tatlı budalalığını bir daha hiç tatmamıştı.

 

Çarşıya izne çıkan askerlerin severek aldığı gül resimli defterlere edebi değerden uzak, yazanla yazılana ilham olan kişinin dışında pek kimsenin okumadığı aşk şiirleri bir daha yazamamıştı. 

 

Karısı nasıl biriydi? O’na ve çocuklarına iyi bakıyor muydu?

 

Sanki hiç ayrılmamış gibiydiler. Aşkta yoktu ve hiç bir zamanda olmayacaktı. Sanki bunu hissediyor, biliyorlardı. Bundan hiç bahsetmeden, sessizce kabullendiler.

 

Ölen eski bir tanıdık gibi. Aradan uzun yıllar geçmişti. Kadın onu sevip sevmediğini hatırlamaya çalıştı. Delikanlının aşkındaki katıksızlık, saflık ve sabır karşısında bir ara çözülmek üzereydi ama onun "uygun" biri olmadığına ailesi karar vermişti. Annesiyle beraber uzun bir konuşmadan sonra; onu kafasından atmıştı.

 

Yâda öyle sanmıştı. İşgüzar kız arkadaşlar aracılığıyla teneffüslerde iletilen, üzerlerinde özenli bir el yazısıyla yazılmış aşk şiirleri; pembe renkli kâğıtlar, anlayışlı bir gülümsemeden sonra çöpe gitmişti.

 

 Evlenip ayrıldıktan sonra o’nu çok sevdiğinin farkına daha iyi varmış, onu unutmanın mümkün olamayacağını anlamıştı. Çekilen bunca acılara rağmen; kendisini hayata bağlayan bir şey vardı. Sonradan okuduğu kitapta altını defalarca çizdiği cümle her şeyi anlatıyordu.

 

 “İnsan gençken iki şeyi hiç anlayamıyordu. Ölümü ve aşkı… Yaşamsa aşk ve ölümden ibaret değil miydi?”

 

        Yasu, aracın kapısın kendi eliyle açtı. “Gidelim” dedi. Nereye olduğunu söylemedi. Miyuki, adam aracını yavaş yavaş sürüşünü, Fukui’deki hatıraların tadını çıkarırcasına imkân veren anlayışına nazikçe “teşekkür” etti.

 

Bir tarafta, Kuzuryu ırmağı her zaman ki gibi sesler çıkararak denize kavuşmak sevdasıyla coşarak akmaya devam ediyordu. Kaç defa Kuzuryu ırmağından yakalanmış Ayu balığı yemişlerdi. 

 

Asuwa ırmağı üzerine kurulmuş Tsukumo köprüsü, bir zamanlar vazgeçilmez buluşma yerleriydi. Solda akıp giden Asuwa ırmağına; mutluluk adına sayısız dilek dilemişlerdi.    

     

Burası onlar için; aşina bir kafeteryaydı. Adamın ön yüzü, kadının arka kısmı pencereye dönük olarak oturmuşlardı. İstasyonda gördüğü kadın başını yine görür gibi oldu. Neler oluyordu? Gördükleri hayal değildi. Takip ediliyor hissi yenilendi. Eşi olabilir miydi? Buna pek ihtimal vermek istemedi. Neden takip etsindi ki!

 

Yasu: “Özür dilerim. Geliyorum” dedi. Miyuki kalkmasından hoşlanmasa da sesini çıkarmadı. Yasu, kapının dışına kadar gitti sağa ve sola bakındı, bir şey göremeyince tekrar yerine döndü. 

 

Miyuki: “Bir şey mi var?”

 

Yasu: “Yok bir şey” 

 

Karşılıklı kahvaltı yapmaya başladılar. Miyuki, kahvaltısını yaparken gözleri kafeteryada değişiklik olup olmadığına bakıyor, kendince geçmişten duygularına tanıdık bir şeyler arıyordu.  Miyuki içini boşaltmak için anlatmaya başlamıştı.

       …

      Devamı Var

      Km-121204

( Miyuki -4 başlıklı yazı KOCAMANOĞLU tarafından 8.01.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu